Cevap:
Alış-verişte Müslümanlara ziyan yapmanın bir çeşidi, alış-veriş edilen kimseye yapılan zarardır. Zarar veren her iş, zulüm olur. Zulüm ise haramdır. Her Müslüman, kendisine yapılmasını istemediği bir şeyi, kâfirlere dahi yapmamalıdır. Satılan malı, olduğundan aşırı methetmemelidir. Çünkü, hem yalan söylemiş, hem aldatmış, hem de zulüm etmiş olur. Hatta, doğru olarak da, müşterinin bildiği şeyi söylememelidir. Çünkü, bu da faydasız söz olur. Kıyamet günü her sözden sual olunacaktır.
Beyhude söyleyenler, hiç özür bulamayacaktır. Yemin ile satmağa gelince, yalan yere yemin etmek haramdır. Yani büyük günahtır. Doğru yemin ederse, az bir şey için Allahü teâlânın ismini söylemek saygısızlık olur. Hadîs-i şerifte buyuruldu ki, (Alış-verişte vallahi böyledir, vallahi öyle değildir diye yemin edenlere ve sanat sahiplerinden, yarın gel, öbür gün gel diye sözünde durmayanlara yazıklar olsun!).
Bir hadîs-i şerifte buyuruldu ki, (Malını yemin ederek beğendiren kimseye kıyamet günü merhamet edilmeyecek, acınmayacaktır). Yunus bin Abîd “rahmetullahi teâlâ aleyh” ipekli kumaş tüccarı idi. Malını satarken hiç methetmezdi. Çırağı, bir gün, kumaşı gösterirken, müşterinin yanında, (Ya Rabbi! Bu Cennet kumaşından bana da nasip et!) deyince, Yunus, bu sözün kumaşı methetmek olacağını düşünerek, kumaşı kaldırıp sattırmadı. (Tam İlmihal s. 841)
***
Sual: İnsanlarda, kötülükler deposu olarak bildirilen nefis yaratılmasaydı, insanlar için daha faydalı olmaz mı idi?
Cevap:
İslâm dini, rahat ve huzur içinde yaşamak için lazım olan şeylerden ve dünya lezzetlerinden faydalı olanları yasak etmiyor. Bunların elde edilmesinde ve kullanılmasında, akla ve dine uymayı emrediyor. İslâm dini insanların dünyada da, ahirette de rahat ve huzur içinde yaşamasını istiyor. Bunun için, akla uymayı emrediyor, nefse uymayı ise yasak ediyor. Akıl yaratılmasaydı, insan hep nefsine uyar, felaketlere sürüklenirdi. Nefis olmasaydı, insan, yaşaması, üremesi, medeni bir hayat için lazım olan şeyleri kazanmak için çalışmasında kusur eder ve nefisle cihat sevabından mahrum kalırdı. Meleklerden daha üstün olmak yolu kapalı kalırdı. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Ahirette olacaklardan, sizin bildiklerinizi hayvanlar bilselerdi, yemek için et bulamazdınız!) Yani hayvanlar ahiretteki azapların korkusundan dolayı, yemekten, içmekten kesilirlerdi. Bir deri, bir kemik kalırlardı. İnsanlarda nefis olmasaydı, hayvanlar gibi, korkudan, yiyemez, içemez, yaşayamazlardı. İnsanların yaşayabilmeleri, nefislerinin gafleti ve dünya lezzetlerine düşkün olması iledir. Nefis, iki tarafı keskin bıçak gibidir. Hem de, zehirli ilaç gibidir. Tabibin, doktorun tavsiyesine göre kullanan, bundan fayda kazanır. Aşırı kullanan helak olur. İslâmiyet, nefsin yok edilmesini değil, terbiye edilmesini, ondan istifade edilmesini emretmektedir.
***
Sual: Tasavvufu en iyi anlatan bir kitap var mıdır, varsa hangisidir?
Cevap:
Tasavvufu anlatan kitap çoktur fakat en kıymetlisi Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî hazretlerinin Mesnevîsidir. Tasavvufu ve İslâmiyeti birlikte anlatan kitapların en kıymetlisi ise, İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin Mektûbâtıdır.
***
Sual: Bir kimse, yaptığı ibadetlerin sevabını, diri, ölü herkese hediye edebilir mi?
Cevap:
Yapılan ibadetin sevabını, ölü veya diri başkasına hediye etmek caizdir. Hac, namaz, oruç, sadaka, Kur’ân-ı kerim, mevlid okumak, zikir ve dua okumak ve sevaplarını başkasına hediye etmek, Hanefi mezhebinde caizdir. Bu ibadetleri ücret karşılığı, pazarlık ederek yapmak caiz değildir. Allahü teâlâ için Kur'ân okuyup, verilen hediye kabul edilir.