Sual: Dinimizin hükümlerini, müctehid âlimlerin ictihad ile anlayıp bildirdiklerine göre mi öğrenmemiz ve amel etmemiz gerekir?
Cevap: Allahü teâlâ ve Onun Peygamberi, müminlere merhamet ettikleri için, bazı işlerin nasıl yapılacağı, Kur'ân-ı kerimde ve hadis-i şeriflerde açık bildirilmedi. Açıkça bildirilse idi, öylece yapmak farz ve sünnet olurdu. Farzı yapmayanlar günaha girer, farza ve sünnete kıymet vermeyenler de kâfir olurdu. Müminlerin hâli güç olurdu.
Böyle işleri, açık bildirilmiş bulunanlara benzeterek işlemek lazım olur. Din âlimleri arasında, işlerin nasıl yapılabileceğini, böyle benzeterek anlayabilenlere, Müctehid denir. Müctehidin, bir işin nasıl yapılacağını anlamak için, son gayreti ile uğraşarak görüşüne, doğruya en yakın zannına göre amel etmesi, kendine ve ona uyanlara vacib olur. Yani, âyet-i kerimeler ve hadis-i şerifler, böyle yapmayı emretmektedir.
Müctehid, bir işin nasıl yapılacağını anlamaya çalışırken yanılırsa, günah olmaz, sevap olur. Uğraşmasının sevabını kazanır. Çünkü, insana gücü, kuvveti yettiği kadar çalışması emrolundu. Müctehid yanılırsa, çalışması için bir sevap verilir, doğruyu bulursa, on sevap verilir. Eshâb-ı kirâmın hepsi büyük âlim, yani müctehid idiler. Bunlardan sonra gelenler arasında, ilk zamanlar ictihâd yapabilecek büyük âlim çok idi. Bunların her birine nice kimseler uyardı. Zamanla, bunların çoğu unutularak, Ehl-i sünnet içinde, yalnız bu dört mezheb kaldı. Sonraları, olur olmaz kimseler çıkıp da, müctehidim diyerek, bozuk fırkalar çıkarmamaları için, Ehl-i sünnet, bu dört mezhebden başka mezhebe uymadı.
Bu dört mezhebden her birine, Ehl-i sünnetten milyonlarla kimse uydu. Dört mezhebin itikâdı, imanı bir olduğundan, birbirine yanlış demez, bidat sahibi, sapık bilmezler. Doğru yol, bu dört mezhebdedir deyip, her biri kendi mezhebinin doğru olmak ihtimali daha çoktur diye bilir ve buna uyar. Böylece, haraç, sıkıntı olmadıkça, bir işi bir mezhebe göre, başka bir işi de başka mezhebe göre yaparak, dört mezhebi karıştırmak caiz olmaz. Bir kimse, dört mezhebden hangisini taklid ediyorsa, yani hangi mezhebi seçmiş ise, o mezhebdeki bilgileri öğrenmesi, haraç, sıkıntı olmadıkça da, her işinde o mezhebe uyması lazımdır.
***
Sual: Allahü teâlâ, küfürden başka, bazı günahları işleyenlerin de Cehenneme gireceklerini bildiriyor. O hâlde, Cehennem azabı, yalnız kâfirlere değildir denilirse, nasıl cevap verilir?
Cevap: İmam-ı Rabbani hazretleri Mektûbât kitabının birinci cild 266. mektupta buyuruyor ki: Allahü teâlâ, küfürden başka, bazı günahları işleyenlerin de Cehenneme gireceklerini bildiriyor. Meselâ, bir mümini, bile bile öldürenin cezası Cehennemde sonsuz kalmaktır buyuruyor. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”: (Bir namazı bile bile, vaktinde kılmayıp, kaza etmeyene, Cehennemde bir Hukbe azab edeceklerdir) buyuruyor. [Bir Hukbe, seksen ahiret senesi demektir.] O hâlde, Cehennem azabı, yalnız kâfirlere değildir denilirse, cevap veririz ki, Cehennem azabı, Müslüman öldürmenin haram olmasına aldırış etmeyen, helal diyerek öldüren içindir. Nitekim Ehl-i sünnet âlimleri “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în”, tefsirlerinde böyle mana vermişlerdir. Küfürden başka günahlara Cehennemde azab olunacağını bildiren haberler, hep bu günahlarda küfür bulaşıklığı olduğu içindir. Meselâ, günahı hafif görerek, ehemmiyet vermeyerek işlemek, İslâm dininin emirlerini aşağı görerek, namaz kılmamak ve günâh yapmak gibi şekillerdedir. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Ümmetimden büyük günahları işleyenlere şefaat edeceğim) buyuruyor. Bir kere de, (Allahü teâlânın rahmeti, benim ümmetim içindir. Bunlara ahirette azab yoktur) buyurdu. Yukarıda, manası yazılan âyet-i kerime de, bu sözümüzü kuvvetlendirmektedir. [İntihar etmek, yani kendini öldürmek, başkasını öldürmekten daha büyük günahtır.] (Mektûbât Tercemesi s. 373)