CEVAP
Tam İlmihâl’de deniyor ki: Her türlü ses çıkaran aletlere (Mizmar) denir. Davul, def, ney, zurna, keman, ud, hoparlör, teyp, televizyon, birer mizmardır. İçki, kumar, çalgı aletleri bulunan yerde namaz kılmak mekruhtur, buraya rahmet melekleri girmez. Çalgı da dinlenen ve bakması haram olan resimlerine de bakılan şeyler, çalgı aleti gibidir. (S. Ebediyye)
Demek ki çalgı da çalınıyorsa veya saçı açık kadınlar da varsa, o alet çalgı aleti sayılıyor. Günümüzde müzik çalmayan yahut saçları veya kolları açık kadın göstermeyen TV yoktur. O hâlde TV bulunan yerde namaz kılmak mekruh olur.
Bir evde, bir müzik aleti bulunsa, çalınmasa bile, orada namaz kılmak mekruh olduğu gibi, TV kapalı da olsa, o odada namaz kılmak mekruh olur.
***
Sual: Namazda tadil-i erkâna uymak için, (Rabbenâ lekel hamd) dedikten sonra, (Sübhânallah) diyecek kadar durmak şart mıdır?
CEVAP
Hayır, şart değildir. Rükûda ve iki secdede tadil-i erkân, yani Sübhânallah diyecek kadar durmak vacib, daha çok durmak sünnettir.
Tadil-i erkâna riayet etmek için celsede yani iki secde arasında ve kavmede yani rükûdan kalktıktan sonra (Sübhânallah) diyecek kadar durmak vacibdir. Rükûdan kalkarken (Semiallahü limen hamideh) söyleyip, kavmede de, (Rabbenâ lekel hamd) denince, vacib de, sünnet de yerine geliyor.
Tadil-i erkâna riayet unutulursa, yani (Sübhânallah) diyecek kadar durulmazsa, secde-i sehv gerekir.
***
Sual: (Ben kulumun zannı üzereyim. Beni nasıl zannederse öyle bulur) hadis-i kudsîsinden murat nedir? Çok günahkâr bir Müslüman, (Allah bizi affeder) diye hüsnüzan etse affedilir mi?
CEVAP
Eğer kul, Allah'ın kendisini affedeceğini umuyorsa, onu affeder. Allah’tan ümidini kesmişse, (Ben mutlaka cehennemliğim) diyorsa, Cehenneme gider. Bir hadis-i şerif:
(Kıyamette, günahkâr biri, Cehenneme götürülürken, “Ya Rabbî, dünyada sana hep hüsnüzan ettim, rahmetinden ümidimi kesmedim” der. Allahü teâlâ da, “Onu bırakın! Kulumu beni zannettiği gibi karşılarım” buyurur.) [Beyhekî]
Gençlikte, Allah'ın azabından korkmalı, günahlardan çok sakınmalı. Gevşek davranırsa küfre düşebilir. Ama ihtiyarlayınca, ömrünün sonuna doğru, öleceği zaman, daha çok Allahü teâlâya hüsnüzan etmeli. Yani (Ben çok günahkârsam da, Allahü teâlâ beni affeder) diye ümit etmelidir! Bir hadis-i şerif:
(Ölürken mutlaka Allahü teâlâya hüsnüzan edin!) [Müslim]
Ölüm hâlindeki bir Müslüman, (Günahlarımdan korkuyor, fakat Allah’tan ümit kesmiyorum) dediği zaman, Peygamber efendimiz, (Böyle korku ile ümit, şu ölüm anında kimde bulunursa, Allahü teâlâ, ona umduğunu verir ve onu korktuğundan emin kılar) buyurur. (Tirmizî)
Vefat etmiş bir zatı, rüyada görüp hâlini sorarlar. O da, (Allahü teâlâ, (Ey kötü ihtiyar, şunları niçin yaptın?) diye beni azarlayınca, çok korktum. Ben de, “Ya Rabbî, hadis-i kudsîde okuduğuma göre bana böyle muamele edilmeyeceğini sanıyordum” dedim. (Nasıl muamele edileceğini sanıyordun?) buyurdu. Ben de, (Müslüman olarak saçı sakalı ağaran kuluma azap etmekten hayâ ederim) mealindeki hadis-i kudsîyi okuduğumu söyledim. Allahü teâlâ, (Evet, o hadis-i kudsî doğrudur. Ben de seni mağfiret ettim) buyurdu. (Kıyamet ve Âhiret)
Allahü teâlânın, her sıfatı gibi merhameti de sonsuzdur. Bir âyet-i kerime meali:
(Allah'ın merhameti sonsuzdur.) [Furkan 70]
(Sonsuz merhamet sahibi, zerre kadar imanı olana elbette rahmet eder) diye düşünmeliyiz. Bir hadis-i şerif:
(Allahü teâlânın mümine olan merhameti, bir annenin çocuğuna olan merhametinden daha üstündür.) [Buhârî]
Bir anne, evladını Cehennem ateşine atar mı? Elbette atmaz. Daha merhametli olan Rabbimiz, mümin kulunu hiç atmaz. Yeter ki, zerre imana sahip olalım! Çünkü (İmansız olana merhamet etmem) buyuruyor. Zerre imanı olana, yüzünü Rabbimize dönene, Ona hüsnüzan edene çok merhamet eder.Şu hadis-i kudsîyi unutmamalıyız:
(Ben, kulumun beni zannettiği gibi ona muamele ederim. O, beni andıkça ben onunla beraberim. O, beni gizli anarsa, ben de onu gizli anarım. O, beni bir toplum içinde anarsa, ben de onu daha hayırlı bir toplum içinde anarım. O, bana bir karış yaklaşırsa, ben ona bir zra yaklaşırım. O, bana bir zra yaklaşırsa ben ona bir kulaç yaklaşırım. O bana yürüyerek gelirse, ben ona koşarak giderim. Bana şirk koşmadan dünya dolusu günahla gelse, ben de onu bir o kadar çok mağfiretle karşılarım.) [Buhârî, Müslim, İ. Ahmed]
O hâlde, Allahü teâlâya hep hüsnüzan etmeliyiz. Günahımız ne kadar çok olsa da, bizi affedeceğine hüsnüzan ederek ümitli olmalıyız. Bir âyet-i kerime meali:
(De ki: “Ey çok günah işlemekle haddi aşan kullarım, Allah’ın rahmetinden [bizi affetmez diye] ümidinizi kesmeyin! Çünkü Allah, [imanı olanın] bütün günahlarını hiç şüphesiz affeder. Elbette O, sonsuz mağfiret ve nihayetsiz merhamet sahibidir.) [Zümer 53]