Cevap:
Fen adamı şekline giren bazı din cahilleri, fende geri kalmayı bahane ederek, İslâm düşmanlığı yapmakta ve temiz gençleri aldatmak için; “İslâmiyet ilerlemeye mani olmaktadır.
Hıristiyanlar ilerliyor, her çeşit fen vasıtası yapıyorlar. Tıpta, harplerde, haberleşmelerde kullandıkları fen aletleri, gözlerimizi kamaştırıyor. Biz, Hristiyanlara uymalıyız” gibi yalan söyleyerek, İslâmiyetteki güzel ahlakı, kardeşliği bırakmaya ve Avrupalılara, Amerikalılara benzemeye ilericilik diyorlar. Gençleri de, İslâm düşmanı yapmaya, felakete sürüklemeye çalışıyorlar. Halbuki İslâmiyet, fende, sanatta ilerlemeyi emrediyor.
Hıristiyanlar ve bütün gayr-i müslimler, babalarından, ustalarından öğrendiklerini yapıyorlar. Evvelki neslin yaptıklarını, ufak tefek ilaveler ile, tekrar yapıyorlar. Evvelkiler yapmasalardı, bunlar hiçbirini yapamazdı. “Tekmîl-i sinâ'ât telâhuk-ı efkâr iledir” sözü asırlarca evvel söylenmiştir. Tarih gösteriyor ki, fendeki yenilikleri, hep Müslümanlar yapmıştır. Fen bilgilerini, fen aletlerini yüz sene evvelki hâle kadar yükselttiler. Bu ilerlemelere, hep İslâm dini ve bu dini tatbik eden, İslâm devletleri sebep oldu.
Hıristiyanlar, haçlı seferleri ile, İslâm devletlerini yıkamadıkları için, yalanlarla, hilelerle, içeriden yıktılar ve çeşitli dinsiz kimselerle hükûmetler kurdular. Fakat, İslâmiyeti yok edemediler.
Müslümanlardan kalan, fendeki keşiflere, ilaveler yaparak, bugünkü ilerlemeyi kendilerine mal ediyorlar. Yalnız kendi keyiflerini, zevklerini, menfaatlerini düşünenler, kötülüklerini ortaya koyduğu için, fen ve sanatı emreden İslâmiyete gericilik diyorlar. Bütün dünya, Cennete, Cehenneme inanıyor, kiliseler, havralar dolup taşıyor. Bu inananlara gerici demediklerine göre, fenne, sanata değil, zevk ve safaya, ahlaksızlıklara ilericilik dedikleri anlaşılıyor. Böyle asılsız ve haksız yalanlarla, İslâmiyete ilk saldıran İngilizlerdir. Müslümanların birleşerek, dedeleri gibi İslâmiyetin emrettiği, din ve fen bilgilerine sarılmaları, gayrimüslimlerden üstün olarak, bütün insanlığı saadete kavuşturmaları lazımdır.
***
Sual: İslâmiyet bilgileri üstattan mı öğrenilir, ilham ile mi hasıl olur? Tasavvuf büyükleri, fıkıh âlimleri gibi derin âlim ve müctehid miydiler?
Cevap:
Hıristiyanlar ilerliyor, her çeşit fen vasıtası yapıyorlar. Tıpta, harplerde, haberleşmelerde kullandıkları fen aletleri, gözlerimizi kamaştırıyor. Biz, Hristiyanlara uymalıyız” gibi yalan söyleyerek, İslâmiyetteki güzel ahlakı, kardeşliği bırakmaya ve Avrupalılara, Amerikalılara benzemeye ilericilik diyorlar. Gençleri de, İslâm düşmanı yapmaya, felakete sürüklemeye çalışıyorlar. Halbuki İslâmiyet, fende, sanatta ilerlemeyi emrediyor.
Hıristiyanlar ve bütün gayr-i müslimler, babalarından, ustalarından öğrendiklerini yapıyorlar. Evvelki neslin yaptıklarını, ufak tefek ilaveler ile, tekrar yapıyorlar. Evvelkiler yapmasalardı, bunlar hiçbirini yapamazdı. “Tekmîl-i sinâ'ât telâhuk-ı efkâr iledir” sözü asırlarca evvel söylenmiştir. Tarih gösteriyor ki, fendeki yenilikleri, hep Müslümanlar yapmıştır. Fen bilgilerini, fen aletlerini yüz sene evvelki hâle kadar yükselttiler. Bu ilerlemelere, hep İslâm dini ve bu dini tatbik eden, İslâm devletleri sebep oldu.
Hıristiyanlar, haçlı seferleri ile, İslâm devletlerini yıkamadıkları için, yalanlarla, hilelerle, içeriden yıktılar ve çeşitli dinsiz kimselerle hükûmetler kurdular. Fakat, İslâmiyeti yok edemediler.
Müslümanlardan kalan, fendeki keşiflere, ilaveler yaparak, bugünkü ilerlemeyi kendilerine mal ediyorlar. Yalnız kendi keyiflerini, zevklerini, menfaatlerini düşünenler, kötülüklerini ortaya koyduğu için, fen ve sanatı emreden İslâmiyete gericilik diyorlar. Bütün dünya, Cennete, Cehenneme inanıyor, kiliseler, havralar dolup taşıyor. Bu inananlara gerici demediklerine göre, fenne, sanata değil, zevk ve safaya, ahlaksızlıklara ilericilik dedikleri anlaşılıyor. Böyle asılsız ve haksız yalanlarla, İslâmiyete ilk saldıran İngilizlerdir. Müslümanların birleşerek, dedeleri gibi İslâmiyetin emrettiği, din ve fen bilgilerine sarılmaları, gayrimüslimlerden üstün olarak, bütün insanlığı saadete kavuşturmaları lazımdır.
***
Sual: İslâmiyet bilgileri üstattan mı öğrenilir, ilham ile mi hasıl olur? Tasavvuf büyükleri, fıkıh âlimleri gibi derin âlim ve müctehid miydiler?
Cevap:
(Berîka)nın üçyüzseksenbeşinci sahifesinde diyor ki, (Tasavvuf büyüklerinin çoğu derin âlim ve müctehid idiler. Kutb-i irşâdların hepsi böyle idi. (Buhârî)deki hadîs-i şerifte, (İlim üstattan öğrenilir) buyuruldu. Marifet ise, keşif ve ilham ile hâsıl olur. İlim, keşif ile, ilham ile hâsıl olmaz. İlmin kaynağı Kur’ân-ı kerim ve hadîs-i şeriflerdir). Üçyüzyetmişyedinci sahifesinde diyor ki, (Tasavvuf büyüklerinin çoğu müctehid idi. Gazâlî, Sevrî ve İbrâhîm bin Edhem böyle idi. Kutb-i irşâdlar böyle idi). (Hadîka)nın üçyüzyetmişsekizinci sahifesinde diyor ki, (Maarif-i ilâhiyye ve hakâyık-ı rabbâniyye bilgileri, keşifle ve ilham ile hâsıl olur. Hocadan öğrenilmez. İbadetlerin yapılması ve bütün İslâmiyet bilgileri ise, üstattan öğrenmekle elde edilir. İslâmiyet bilgileri, ilham ile hâsıl olsaydı, Allahü teâlânın Peygamberler ve kitaplar göndermesine lüzum olmazdı). Bugün ve bundan sonra, herhangi bir cahilin, büyüklerin kitaplarından çalarak ezberlediği yaldızlı sözlerine aldanmamağa, cahil tarikatçıların tuzağına tutulup, Ehl-i sünnetten ayrılmamağa çok dikkat etmelidir. (Tam İlmihal s. 909)
***
Sual: (Lâ ilâhe illallah) Tevhid kelimesinin üstünlükleri nelerdir?
Cevap: İmam-ı Rabbani hazretleri Mektûbât kitabının ikinci cild 37. mektupta buyuruyor ki: Rabbimizin “celle sultânüh” gazabını, intikamını söndürmek için (Lâ ilâhe illallah) güzel kelimesinden daha faydalı bir şey yoktur. Bu güzel kelime, Cehenneme götüren gazabı söndürünce, daha küçük olan başka gazaplarını elbette söndürür. Niçin söndürmesin ki, bir kul, bu güzel kelimeyi tekrar tekrar söyleyince, Ondan başkasını yok bilmekte, her şeyden yüz çevirip, hak olan bir mabuda dönmektedir. Gazabının sebebi, kullarının, Ondan başkasına dönmesi, bağlanmasıdır. Mecaz âlemi olan bu dünyada da, bu hâli görüyoruz.
Zengin bir kimse, hizmetçisine kırılır, ona kızar. Hizmetçi de, kalbi iyi olduğu için, herkesten yüz çevirip, bütün varlığı ile, efendisinin emirlerine sarılırsa, efendisi, ister istemez yumuşar. Merhamete gelir. Gazabı söner. İşte bu güzel kelime de, kıyamet için ayrılmış olan doksandokuz rahmet hazinesinin anahtarıdır. Küfür karanlıklarını, şirk pisliklerini temizlemek için, bu güzel kelimeden daha kuvvetli, hiçbir yardımcı yoktur. Bir kimse, bu kelimeye inanınca, imanın zerresi hâsıl olur. Bu güzel kelimeye inanarak, kalbinde zerre kadar iman hâsıl eden kimse, kâfirlerin âdetlerini ve şirk pisliklerini yaparsa, bu güzel kelimenin şefaati sâyesinde Cehennemden çıkarılır. Azapta sonsuz kalmaktan kurtulur. Bunun gibi, bu ümmetin büyük günahlarına şefaat edip azaptan kurtaracak en kuvvetli yardımcı, Muhammed Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”dir. Bu ümmetin büyük günahları dedik. Çünkü, önceki ümmetlerde büyük günâh işleyen pek az olurdu. Hatta imanını küfür âdetleri ile ve şirk pislikleri ile karıştıran da az idi. Şefaate en çok ihtiyacı olan bu ümmettir. Önceki ümmetlerde, bazıları küfürde inat etti. Bazısı da, hâlis olarak imana gelip emirlere yapıştı. (Tam İlmihal s. 910)
***
Sual: (Lâ ilâhe illallah) Tevhid kelimesinin üstünlükleri nelerdir?
Cevap: İmam-ı Rabbani hazretleri Mektûbât kitabının ikinci cild 37. mektupta buyuruyor ki: Rabbimizin “celle sultânüh” gazabını, intikamını söndürmek için (Lâ ilâhe illallah) güzel kelimesinden daha faydalı bir şey yoktur. Bu güzel kelime, Cehenneme götüren gazabı söndürünce, daha küçük olan başka gazaplarını elbette söndürür. Niçin söndürmesin ki, bir kul, bu güzel kelimeyi tekrar tekrar söyleyince, Ondan başkasını yok bilmekte, her şeyden yüz çevirip, hak olan bir mabuda dönmektedir. Gazabının sebebi, kullarının, Ondan başkasına dönmesi, bağlanmasıdır. Mecaz âlemi olan bu dünyada da, bu hâli görüyoruz.
Zengin bir kimse, hizmetçisine kırılır, ona kızar. Hizmetçi de, kalbi iyi olduğu için, herkesten yüz çevirip, bütün varlığı ile, efendisinin emirlerine sarılırsa, efendisi, ister istemez yumuşar. Merhamete gelir. Gazabı söner. İşte bu güzel kelime de, kıyamet için ayrılmış olan doksandokuz rahmet hazinesinin anahtarıdır. Küfür karanlıklarını, şirk pisliklerini temizlemek için, bu güzel kelimeden daha kuvvetli, hiçbir yardımcı yoktur. Bir kimse, bu kelimeye inanınca, imanın zerresi hâsıl olur. Bu güzel kelimeye inanarak, kalbinde zerre kadar iman hâsıl eden kimse, kâfirlerin âdetlerini ve şirk pisliklerini yaparsa, bu güzel kelimenin şefaati sâyesinde Cehennemden çıkarılır. Azapta sonsuz kalmaktan kurtulur. Bunun gibi, bu ümmetin büyük günahlarına şefaat edip azaptan kurtaracak en kuvvetli yardımcı, Muhammed Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”dir. Bu ümmetin büyük günahları dedik. Çünkü, önceki ümmetlerde büyük günâh işleyen pek az olurdu. Hatta imanını küfür âdetleri ile ve şirk pislikleri ile karıştıran da az idi. Şefaate en çok ihtiyacı olan bu ümmettir. Önceki ümmetlerde, bazıları küfürde inat etti. Bazısı da, hâlis olarak imana gelip emirlere yapıştı. (Tam İlmihal s. 910)