Cevap:
Bu konuda Şir'at-ül-islâm kitabında buyuruluyor ki:
“Çağırılmayan sofraya oturmamalıdır. Sofrada herkesten çok yememelidir. Karnı doyunca, bunu günah işlemekte kullanmamak için dua etmelidir. Bunun kıyametteki hesabını düşünmelidir. İbadet yapmaya kuvvetlenmek niyeti ile yemelidir. Aç iken de, yavaş yavaş yemelidir. Önce büyükler başlamalıdır. Üçten çok ‘ye’ diyerek, kimseye sıkıntı vermemelidir. Ev sahibinin sofraya oturmayıp hizmet etmesi caizdir. Birlikte yediği zaman, misafirleri doymadan, yemekten elini çekmemelidir. Yemekte korkunç ve iğrenç şeyler söylememelidir. Ölümden, hastalıktan, Cehennemden konuşmamalıdır. Sofraya gelen yemeklere bakmamalıdır. Bir lokmayı yutmadan önce, ikinciyi eline almamalıdır. Yemek arasında, bir şey için, hatta namaz için, sofradan kalkmamalıdır. Namazı önce kılmalıdır. Eğer, hazırlanmış yemekler soğuyacak veya bozulacak ise ve namaz vakti, yemekten sonra kılmaya elverişli ise, namazdan önce yemelidir. Yemek kaldırıldıktan sonra, sofradan kalkmalıdır.
Yol üstünde, ayakta, yürürken yememelidir. Hadis-i şeriflerde;
(İnsan kalbi, tarladaki ekin gibidir. Yemek, yağmur gibidir. Fazla su, ekini kuruttuğu gibi, fazla gıda kalbi öldürür),
(Çok yiyeni, çok içeni Allahü teâlâ sevmez) buyuruldu.
Çok yemek, hastalıkların başı, az yemek yani perhiz yapmak ilaçların başıdır. Midenin üçte biri yemeklere, üçte biri içeceklere ayrılmalıdır. Üçte biri hava payı, yani boş olması en aşağı derecedir. En iyi derece, az yemek ve az uyumaktır.”
***
Sual: Bir kimse, kendi parasından, yemede, içmede, giyinmede istediği gibi harcama yapabilir mi?
Cevap:
“Çağırılmayan sofraya oturmamalıdır. Sofrada herkesten çok yememelidir. Karnı doyunca, bunu günah işlemekte kullanmamak için dua etmelidir. Bunun kıyametteki hesabını düşünmelidir. İbadet yapmaya kuvvetlenmek niyeti ile yemelidir. Aç iken de, yavaş yavaş yemelidir. Önce büyükler başlamalıdır. Üçten çok ‘ye’ diyerek, kimseye sıkıntı vermemelidir. Ev sahibinin sofraya oturmayıp hizmet etmesi caizdir. Birlikte yediği zaman, misafirleri doymadan, yemekten elini çekmemelidir. Yemekte korkunç ve iğrenç şeyler söylememelidir. Ölümden, hastalıktan, Cehennemden konuşmamalıdır. Sofraya gelen yemeklere bakmamalıdır. Bir lokmayı yutmadan önce, ikinciyi eline almamalıdır. Yemek arasında, bir şey için, hatta namaz için, sofradan kalkmamalıdır. Namazı önce kılmalıdır. Eğer, hazırlanmış yemekler soğuyacak veya bozulacak ise ve namaz vakti, yemekten sonra kılmaya elverişli ise, namazdan önce yemelidir. Yemek kaldırıldıktan sonra, sofradan kalkmalıdır.
Yol üstünde, ayakta, yürürken yememelidir. Hadis-i şeriflerde;
(İnsan kalbi, tarladaki ekin gibidir. Yemek, yağmur gibidir. Fazla su, ekini kuruttuğu gibi, fazla gıda kalbi öldürür),
(Çok yiyeni, çok içeni Allahü teâlâ sevmez) buyuruldu.
Çok yemek, hastalıkların başı, az yemek yani perhiz yapmak ilaçların başıdır. Midenin üçte biri yemeklere, üçte biri içeceklere ayrılmalıdır. Üçte biri hava payı, yani boş olması en aşağı derecedir. En iyi derece, az yemek ve az uyumaktır.”
***
Sual: Bir kimse, kendi parasından, yemede, içmede, giyinmede istediği gibi harcama yapabilir mi?
Cevap:
Bir kimsenin, kendi bedeni için, yemekte, içmekte, giyinmekte, ev kurmakta, tabiatının çektiği şeye, ihtiyacından fazla harcaması, israf olur. Mesela bir şeyi yemek, içmek isteyince, doyduktan sonra, fazlası israf olur. Bunun küçük günah olduğu, Redd-ül-muhtârda bildirilmektedir.
***
Sual: Bir kimse, ekmeğin içini yiyip, sert, kabuk kısmını yemeyip atarsa, israf mı olur?
Cevap:
***
Sual: Bir kimse, ekmeğin içini yiyip, sert, kabuk kısmını yemeyip atarsa, israf mı olur?
Cevap:
Ekmeğin pişkin yerini ve içini yiyip, kenar ve kabuklarını yemeyip atmak israf olur. Bırakılan kısımları başkası veya hayvan yerse, israf olmaz.
***
Sual: Oruca başlamakta, bayram yapmakta, hac etmekte ve kurban kesmekte, dinimizdeki ölçü, hilali görmek ve buna göre hareket etmek midir?
Cevap:
***
Sual: Oruca başlamakta, bayram yapmakta, hac etmekte ve kurban kesmekte, dinimizdeki ölçü, hilali görmek ve buna göre hareket etmek midir?
Cevap:
Konu ile alakalı olarak İbni Âbidînde deniyor ki:
“Ramazan-ı şerifin birinci gününü anlamakta takvimlere güvenilmemelidir, buyurdular. Çünkü oruç, gökte yeni ayı görmekle farz olur. Peygamber efendimiz; (Hilali görünce oruca başlayınız!) buyurdu. Halbuki hilalin doğması, görmekle değil, hesapladır ve hesap sahih olup, hilal, hesabın bildirdiği gecede doğar. Fakat, o gece görülmeyip, bir gece sonra görülebilir ve oruca, hilalin doğduğu gece değil, görüldüğü gece başlamak lazımdır. Çünkü İslâmiyet böyle emir buyurmuştur.”
Ramazan-ı şerif hilalini aramak, bir ibadettir. Görülüyor ki, Ramazan-ı şerif başlangıcını önceden haber vermek, İslâmiyeti bilmemek alametidir.
Kurban bayramının birinci günü de, Zilhicce ayının hilalini görmekle anlaşılır. Zilhicce ayının dokuzuncu Arefe günü, hesapla, takvimle anlaşılan gün veya bundan bir gün sonra olur. Bundan bir gün önce Arafat'a çıkanların hacları sahih olmuyor.
Ramazan ve bayram aylarının şahitlerle meşru olarak anlaşılmadığı yerlerde, çeşitli hesaplama usulleri ile Zilhicce ayının birinci günü ve buradan da onuncu yani Kurban bayramının birinci günü hesap edilir. Bayramın birinci günü, bu hesap ile bulunan gündür. Yahut, bir gün sonradır. Bir gün evvel olamaz. Çünkü, gökte, ay, doğmadan önce görülemez. İhtiyatlı hareket etmiş olmak için, kurbanları, hesap ile bulunan bayramın ikinci günü kesmelidir. Sevabı mevtalara, ölülere gönderilecek olanı ise, hesap ile bulunan birinci günde kesmelidir. Çünkü bunlar, Arefe günü de kesilebilir.
***
Sual: Bir kimse, ölmeden önce, kendi malından ve kendisi için kurban kesilmesini vasiyet edebilir mi?
Cevap:
“Ramazan-ı şerifin birinci gününü anlamakta takvimlere güvenilmemelidir, buyurdular. Çünkü oruç, gökte yeni ayı görmekle farz olur. Peygamber efendimiz; (Hilali görünce oruca başlayınız!) buyurdu. Halbuki hilalin doğması, görmekle değil, hesapladır ve hesap sahih olup, hilal, hesabın bildirdiği gecede doğar. Fakat, o gece görülmeyip, bir gece sonra görülebilir ve oruca, hilalin doğduğu gece değil, görüldüğü gece başlamak lazımdır. Çünkü İslâmiyet böyle emir buyurmuştur.”
Ramazan-ı şerif hilalini aramak, bir ibadettir. Görülüyor ki, Ramazan-ı şerif başlangıcını önceden haber vermek, İslâmiyeti bilmemek alametidir.
Kurban bayramının birinci günü de, Zilhicce ayının hilalini görmekle anlaşılır. Zilhicce ayının dokuzuncu Arefe günü, hesapla, takvimle anlaşılan gün veya bundan bir gün sonra olur. Bundan bir gün önce Arafat'a çıkanların hacları sahih olmuyor.
Ramazan ve bayram aylarının şahitlerle meşru olarak anlaşılmadığı yerlerde, çeşitli hesaplama usulleri ile Zilhicce ayının birinci günü ve buradan da onuncu yani Kurban bayramının birinci günü hesap edilir. Bayramın birinci günü, bu hesap ile bulunan gündür. Yahut, bir gün sonradır. Bir gün evvel olamaz. Çünkü, gökte, ay, doğmadan önce görülemez. İhtiyatlı hareket etmiş olmak için, kurbanları, hesap ile bulunan bayramın ikinci günü kesmelidir. Sevabı mevtalara, ölülere gönderilecek olanı ise, hesap ile bulunan birinci günde kesmelidir. Çünkü bunlar, Arefe günü de kesilebilir.
***
Sual: Bir kimse, ölmeden önce, kendi malından ve kendisi için kurban kesilmesini vasiyet edebilir mi?
Cevap:
Bir kimse, ölürken, bıraktığı maldan kendisi için kurban kesilmesini, vârisine vasiyet edebilir. Vasiyet edilen kurban, bayram günleri kesilir. Bunun etinden, kesen kimse, fakir olsa da yiyemez. Etinin hepsini fakirlere vermesi lazımdır. Vasiyet etmemiş meyyit için, varisi veya başkaları, her zaman kendi malından hayvan kesip sevabını o kimseye hediye edebilir. Sevabı, kesenin olur. Meyyite de hediye edilir. Bunların etinden, kesen de yiyebilir.