Cevap:
İsâr, muhtaç olduğu bir şeyi almayıp, muhtaç olan din kardeşine bırakmak demektir. İsâr, kendine lazım olanı, sabredip, başkasına vermektir. İnsana lazım olan şeylerde îsâr yapılır. İbadetlerde îsâr yapılmaz. Mesela, taharetlenecek kadar suyu, setr-i avret edecek, örtünecek kadar örtüsü olan kimse, bunları kendisi kullanır, muhtaç olana vermez.
Bir kimsenin hakkını geri vermek, ona olan borcu ödemek, adalet yapmak olur. Hakkından fazlasını vermek, ihsan etmek olur. Muhtaç olduğu malın hepsini başkasına vermek, isâr olur.
***
Sual: Bir kimse, vekil olduğu kimsenin malını, kendi istediği fiyata satabilir mi ve kendisi satın alabilir mi?
Cevap:
Bir kimsenin hakkını geri vermek, ona olan borcu ödemek, adalet yapmak olur. Hakkından fazlasını vermek, ihsan etmek olur. Muhtaç olduğu malın hepsini başkasına vermek, isâr olur.
***
Sual: Bir kimse, vekil olduğu kimsenin malını, kendi istediği fiyata satabilir mi ve kendisi satın alabilir mi?
Cevap:
Umumi vekil olan kişi, sahibinin yani vekil olduğu kişinin malını, dilediği fiyata satabilir. Fiyat söylenmiş ise, daha aşağı satamaz. Satarsa, öder. Vekil, sahibinin malını, kendine satın alamaz ve akrabasına da satamaz. Ancak, bunlar, umumi vekil ise veya değerinden yüksek satabilir. Umumi vekil, peşin de, veresiye de satabilir. Fakat, peşin sat veya şu malımı sat da borcumu ver denildi ise, veresiye satamaz.
***
Sual: Küçük çocuklar için verilen hediyeleri, bu çocuğa bakanlar alabilir mi?
Cevap:
***
Sual: Küçük çocuklar için verilen hediyeleri, bu çocuğa bakanlar alabilir mi?
Cevap:
Küçük çocuğa verilen hediyeyi babası kabzeder, alır. Babası yoksa, babanın vasisi, o da yoksa, dedesi kabul eder. Dedesi de yoksa, dedesinin vasiyet ettiği kabul eder. Bu dördünden biri varken, çocuğa bakan akrabası bile alamaz. Bu dördünden biri yoksa, çocuğa evinde bakan kabul eder. Aklı başında çocuğun kendisi de kabul edebilir.
***
Sual: Bir kimse, kız ve erkek çocuklarından birisine daha çok hediyede bulunabilir mi?
Cevap:
***
Sual: Bir kimse, kız ve erkek çocuklarından birisine daha çok hediyede bulunabilir mi?
Cevap:
Salih olan oğlan ve kızlarına hediyeyi, müsavi, eşit miktarda vermek efdaldir. Ölüm hastası olmayanın malının hepsini oğluna hediye etmesi caiz olur ise de günahtır. Çocuğun mülkü olur ise de babaya günah olduğu Hindiyyede bildirilmektedir. Reşid ve salih veya ilim tahsilinde olan çocuklarına daha çok vermek caizdir. Salahları müsavi, eşit ise, müsavi, eşit olarak dağıtmalıdır.
***
Sual: Çocuğa gelen hediye yiyeceklerden, ana ve babası yiyebilir mi?
Cevap:
***
Sual: Çocuğa gelen hediye yiyeceklerden, ana ve babası yiyebilir mi?
Cevap:
Fetâvâ-yı Bezzâziyyede, çocuğa gelen hediyeden ananın, babanın yemesi caizdir deniyor.
***
Sual: Âyet-i kerime ve hadîs-i şerifleri herkes anlayabilir mi?
Cevap:
***
Sual: Âyet-i kerime ve hadîs-i şerifleri herkes anlayabilir mi?
Cevap:
Kur’ân-ı kerimde âyetler iki nevdir. Bunların bir kısmının manası açıktır. Bunlara (Muhkem âyetler) ismi verilir. Bir kısmının manası ise, açıkça anlaşılmaz. Bunlar, ayrıca tefsire, izaha muhtaçtır. Bu âyetlere (Müteşâbih âyetler) adı verilir. Hadîs-i şerifler [Peygamberimizin “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” sözleri] de, muhkem ve müteşâbih olmak üzere iki kısımdır. Bunları tefsir etmek mecburiyeti, İslâm dininde (İctihad) müessesesinin kurulmasına sebep olmuştur.
Peygamberimiz “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” de, bizzat ictihad yapmıştır. Onun ve Eshâb-ı kirâmın “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” yaptıkları ictihadlar, İslâm bilgilerinin temelidir. İslâm dinini yeni kabul eden kavimlerin, kendi dinlerine göre mukaddes saydıkları şeylerin İslâm dinindeki hükmünün ne olduğunu, İslâm dininin bunlar hakkında nasıl hüküm ettiğini sordukları zaman, İslâm âlimleri bunlara cevaplar vermişlerdir. Bunlardan itikat, iman ile ilgili meselelerin hâl edilmesi, cevap verilmesinden (Kelâm) ilmi meydana gelmiştir. Kelâm âlimlerinin İslâmı yeni kabul edenlere, eski dinlerinin niçin yanlış olduğunu mantıkî bir tarzda ispat etmeleri icab ediyordu. Kelâm âlimleri “rahime-hümullahü teâlâ” bu meseleleri çözmek için çok uğraştılar. Birçok hakikatler ve çok kıymetli mantık ilmi ortaya çıktı.
Bir yandan da, yeni Müslüman olanlara Allahü teâlânın var ve bir olduğunu, ebedî olduğunu, doğmamış ve doğurmamış olduğunu, onların anlayacağı tarzda anlatmak ve şüphelerini ortadan kaldırmak icab ediyordu. Kelâm âlimleri “rahime-hümullahü teâlâ” bu işte çok muvaffak oldular. Bu mukaddes vazifeyi yapmakta, Müslüman fen adamları da, kelâm âlimlerine yardımcı oldular. Meselâ, yıldızlara kutsiyet veren Sâbiî ve Veseniye ismindeki putperestleri, bu yanlış itikattan uzaklaştırmak için, mantık ve heyet [astronomi] âlimi Ya’kûb bin İshak El-Kindî senelerce uğraştı ve sonunda onlara, düşüncelerinin yanlış olduğunu vesikalarla ispat etti. Ne yazık ki, kendisi, eski Yunan felesoflarının sapık fikirlerinin tesirleri altında kalarak Mutezili oldu. (Herkese Lâzım Olan Îmân s. 450)
Peygamberimiz “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” de, bizzat ictihad yapmıştır. Onun ve Eshâb-ı kirâmın “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” yaptıkları ictihadlar, İslâm bilgilerinin temelidir. İslâm dinini yeni kabul eden kavimlerin, kendi dinlerine göre mukaddes saydıkları şeylerin İslâm dinindeki hükmünün ne olduğunu, İslâm dininin bunlar hakkında nasıl hüküm ettiğini sordukları zaman, İslâm âlimleri bunlara cevaplar vermişlerdir. Bunlardan itikat, iman ile ilgili meselelerin hâl edilmesi, cevap verilmesinden (Kelâm) ilmi meydana gelmiştir. Kelâm âlimlerinin İslâmı yeni kabul edenlere, eski dinlerinin niçin yanlış olduğunu mantıkî bir tarzda ispat etmeleri icab ediyordu. Kelâm âlimleri “rahime-hümullahü teâlâ” bu meseleleri çözmek için çok uğraştılar. Birçok hakikatler ve çok kıymetli mantık ilmi ortaya çıktı.
Bir yandan da, yeni Müslüman olanlara Allahü teâlânın var ve bir olduğunu, ebedî olduğunu, doğmamış ve doğurmamış olduğunu, onların anlayacağı tarzda anlatmak ve şüphelerini ortadan kaldırmak icab ediyordu. Kelâm âlimleri “rahime-hümullahü teâlâ” bu işte çok muvaffak oldular. Bu mukaddes vazifeyi yapmakta, Müslüman fen adamları da, kelâm âlimlerine yardımcı oldular. Meselâ, yıldızlara kutsiyet veren Sâbiî ve Veseniye ismindeki putperestleri, bu yanlış itikattan uzaklaştırmak için, mantık ve heyet [astronomi] âlimi Ya’kûb bin İshak El-Kindî senelerce uğraştı ve sonunda onlara, düşüncelerinin yanlış olduğunu vesikalarla ispat etti. Ne yazık ki, kendisi, eski Yunan felesoflarının sapık fikirlerinin tesirleri altında kalarak Mutezili oldu. (Herkese Lâzım Olan Îmân s. 450)