Cevap:
Kimseye suizan etmemeli, kötü gözle bakmamalı sözü yanlıştır. Bunun doğrusu; Müslümana suizan etmemeli, kötü gözle bakmamalıdır.
Yani, Müslüman olduğunu söyleyen ve küfre sebep olan bir sözde ve işte bulunmayan kimsenin bir sözünden veya işinden hem imanı olduğu, hem de imansız olduğu anlaşılırsa, imanı olduğunu anlamalı, dinden çıktı dememelidir. Fakat bir kimse, dini yıkmaya, gençleri kâfir yapmaya uğraşır veya haramlardan birinin iyi olduğunu söyleyerek bunun yayılması, herkesin yapması için uğraşırsa, yahut Allahü teâlânın emirlerinden birinin zararlı olduğunu söylerse, buna kâfir denir.
Müslüman olduğunu söyler, namaz kılar, hacca giderse, Zındık denir. Müslümanları aldatan böyle ikiyüzlüleri Müslüman sanmak, ahmaklık olur.
***
Sual: Haramlara önem vermeyenlerin, sakınmayanların imanı gider, Müslümanlıktan çıkarlar mı?
Cevap:
İslâmiyetin haram ettiği şeylerden kaçınmak, her Müslüman için lazımdır. Haramın haram olmasına ehemmiyet vermeyen yani Allahü teâlânın yasak etmesine aldırış etmeyen veya bunları beğenen, ne güzel diyen kafir olur. Allahü teâlânın haram etmesine ehemmiyet verip, kabul edip de, nefsine mağlup olarak, aldanarak, bunları yapan ve sonra akıllarını toparlayıp pişman olanlar kâfir olmaz, imanlarını kaybetmezler. Böyle kimselere asi, fasık, günahkâr denir. Bunlar, günahları sebebiyle, belki Cehenneme girip cezalarını çekerse de, Cehennemde sonsuz kalmayacaklar, çıkıp Cennete kavuşacaklardır.
***
Sual: Camilerde her namazdan sonra müsafeha yapmak, el sıkışmak dinimiz açısından doğru mudur?
Cevap:
Bu konuda İbni Âbidînde buyuruluyor ki:
“Camide her namazdan sonra birbiri ile müsafeha etmek bidattir, Şiilerin âdetidir. Bayram günleri, camilerde müsafeha ederek bayramlaşmak ve namazlardan sonra, âdet etmeden, ara sıra müsafeha etmek caizdir.”
***
Sual: Mal satışından olan borcunu ödememiş kişi, başka yere taşınacak olursa kefil istenebilir mi? Ödünç verme senet masraflarını kim karşılar? Ödünç istemek veya ödünç vermek için vekil yapılabilir mi?
Cevap:
(Mecelle)nin altıyüzellialtıncı [656] maddesinde diyor ki: (Semenin (satılan malın bedeli, ücreti) ödeme günü gelmeden evvel borçlu başka memlekete gitmek istese, alacaklı hâkime müracaat ederek, ondan kefil veya rehin isteyince, bunu vermeğe mecbur olur. Vermezse sefere gitmekten men olunur. Başka yere gitmeyen borçludan kefil istenemez.
Borçlunun arzusu ile kefil olan da, borçlu başka yere giderken, borcu bana veya alacaklıya öde! Yahut alacaklıya beni af ettir, sonra git diyebilir). Binaltıyüzdokuzuncu [1609] maddesinde diyor ki, (Bir kimse, kendisi yazıp yahut bir katibe yazdırıp da, imzalı yahut mühürlü olarak başkasına vermiş olduğu deyn senedi, usul ve âdete uygun olarak yazılmış ise, söylemesi gibi kıymetli olur. Senedin, kendisinin olduğunu söyleyip de, senetteki borcu inkâr ederse, inkârı kabul edilmez. Ödemesi lâzım olur).
İbni Âbidîn “rahmetullahi teâlâ aleyh”, hâkim ve müftülerin senet ve evrak yazmak için ücret almalarının caiz olduğunu açıklamasından anlaşılıyor ki, ödünç verme, senet ve başka masraflarını, âdete göre ödünç veren ve alandan herhangi birinin ödemesi caizdir.
Ödünç verilecek parayı almak için (Vekil) olunur. Birisinden ödünç istemek için vekil olunmaz. Bunun için, yirmi kişiye verilen ödünç parayı almak için içlerinden birini vekil yapsalar, aldığı paranın yirmide birini öder. Zengin, paranın hepsini sana vermiştim, hepsini sen ödeyeceksin diyemez. Birisinden ödünç istemek için (Resul), yani haberci göndermek caizdir. Malı zenginden isterken, kendi için isterse, vekil olur ki, caiz değildir. Fakir için ödünç verilmesini söylerse veya falanca kimse, senden ödünç istiyor diyerek alırsa, resul olur. Falan kimse için bana ödünç ver, yahut bana ödünç ver derse vekil olur. Alış-verişte de böyledir. Kendi için söz keserse, vekil olur. Gönderen kimse için söz keserse, resul olur. (Tam İlmihal s. 828)