Cevap:
İyilik yapana teşekkür edileceğini, herkes bilir. Bu, insanlık icabıdır. İyilik edenlere hürmet edilir, nimet sahipleri, büyük bilinir. Bunun için, her nimetin hakiki sahibi olan Allahü teâlâya şükretmek, insanlık icabıdır. Nisâ sûresinin 147. âyetinde mealen;
(Allahın nimetlerine şükreder ve iman ederseniz, Allah size niçin azap etsin?) buyurulmaktadır.
Allahü teâlâ, kerim, rahim olduğu gibi, azabı da şiddetlidir. Bu dünyada, çoklarını fakirlik ve sıkıntılar içinde yaşattığı görülmektedir. Nice kullarını, hiç çekinmeden azaplar içinde yaşatıyor. Çok kerim ve rezzâk olduğu halde, çiftçilik sıkıntıları çekilmezse, bir lokma ekmek vermiyor. Herkesi yaşatan O olduğu halde, yemeyen, içmeyen insanı yaşatmıyor, ilaç kullanmayan hastaya şifa vermiyor. Yaşamak, hasta olmamak ve mal sahibi olabilmek gibi, dünya nimetlerinin hepsi için sebepler yaratmış, sebebine yapışmayanlara hiç acımayıp, dünya nimetlerinden mahrum bırakmıştır. Ahiret nimetlerine kavuşmak da böyledir. İnkar etmeyi, kalbi ve ruhu öldüren zehir yapmıştır. Tembellik de, ruhu hasta yapar. Bunlara ilaç yapılmazsa, ruh hastalanır, ölür. İnkarın ve cahilliğin biricik ilacı ise, ilimdir. Tembelliğin ilacı da, her ibadeti yapmaktır. Bir kimse, dünyada zehir içer ve Allah rahimdir, zehrin zararından beni korur derse, hastalanır, ölür. Şeker hastası da, tatlı ve hamur işi yerse, hastalığı artar. Mâ'ûn sûresinde mealen;
(Ey Resûlüm, kıyamet gününü inkar eden, yetimi sertlik ve sitemle defedip hakkını gasbeden, fakiri doyurmayan ve başkalarını da fakire iyilik yapmaya teşvik etmeyen o kimseyi gördün mü? Namazlarını gaflet ile kılanlara ve riya, gösteriş yapanlara ve zekatı vermeyenlere şiddetli azap vardır) buyurulmaktadır.
Allahü teâlânın bildirdiklerine iman edenler, emirleri yapıp, yasak ettiklerinden sakınanlar, dünyada da, ahirette de, rahat edecekler, inkar ve isyan edenler ise, azap göreceklerdir. Nahl sûresinin 33. âyetinde mealen buyuruluyor ki:
(Allahü teâlâ, kullarına zulmetmez, haksızlık etmez. Onlar, kendilerini azaba, acılara sürükleyen bozuk düşünceleri, çirkin işleri ile kendilerine zulüm ve işkence ediyorlar.)
***
Sual: Âyet-i kerimede “Zekâtını veren, elbette kurtulacaktır” buyruluyor. Burada bahsedilen kurtulmaktan maksat nedir?
Cevap:
(Allahın nimetlerine şükreder ve iman ederseniz, Allah size niçin azap etsin?) buyurulmaktadır.
Allahü teâlâ, kerim, rahim olduğu gibi, azabı da şiddetlidir. Bu dünyada, çoklarını fakirlik ve sıkıntılar içinde yaşattığı görülmektedir. Nice kullarını, hiç çekinmeden azaplar içinde yaşatıyor. Çok kerim ve rezzâk olduğu halde, çiftçilik sıkıntıları çekilmezse, bir lokma ekmek vermiyor. Herkesi yaşatan O olduğu halde, yemeyen, içmeyen insanı yaşatmıyor, ilaç kullanmayan hastaya şifa vermiyor. Yaşamak, hasta olmamak ve mal sahibi olabilmek gibi, dünya nimetlerinin hepsi için sebepler yaratmış, sebebine yapışmayanlara hiç acımayıp, dünya nimetlerinden mahrum bırakmıştır. Ahiret nimetlerine kavuşmak da böyledir. İnkar etmeyi, kalbi ve ruhu öldüren zehir yapmıştır. Tembellik de, ruhu hasta yapar. Bunlara ilaç yapılmazsa, ruh hastalanır, ölür. İnkarın ve cahilliğin biricik ilacı ise, ilimdir. Tembelliğin ilacı da, her ibadeti yapmaktır. Bir kimse, dünyada zehir içer ve Allah rahimdir, zehrin zararından beni korur derse, hastalanır, ölür. Şeker hastası da, tatlı ve hamur işi yerse, hastalığı artar. Mâ'ûn sûresinde mealen;
(Ey Resûlüm, kıyamet gününü inkar eden, yetimi sertlik ve sitemle defedip hakkını gasbeden, fakiri doyurmayan ve başkalarını da fakire iyilik yapmaya teşvik etmeyen o kimseyi gördün mü? Namazlarını gaflet ile kılanlara ve riya, gösteriş yapanlara ve zekatı vermeyenlere şiddetli azap vardır) buyurulmaktadır.
Allahü teâlânın bildirdiklerine iman edenler, emirleri yapıp, yasak ettiklerinden sakınanlar, dünyada da, ahirette de, rahat edecekler, inkar ve isyan edenler ise, azap göreceklerdir. Nahl sûresinin 33. âyetinde mealen buyuruluyor ki:
(Allahü teâlâ, kullarına zulmetmez, haksızlık etmez. Onlar, kendilerini azaba, acılara sürükleyen bozuk düşünceleri, çirkin işleri ile kendilerine zulüm ve işkence ediyorlar.)
***
Sual: Âyet-i kerimede “Zekâtını veren, elbette kurtulacaktır” buyruluyor. Burada bahsedilen kurtulmaktan maksat nedir?
Cevap:
Malın hakiki sahibi, Allahü teâlâdır. Zenginler, Onun vekilleri, memurları, fakirler de, ailesi, akrabası demektir. Vekillerin, Allahü teâlânın borcunu fakirlere vermesi lâzımdır. Zerre kadar iyilik eden iyiliğini bulacaktır. Hadîs-i şerifte, (Allahü teâlâ, iyilik edenlere, karşılığını elbette verecektir) buyuruldu. Haşr sûresi, dokuzuncu âyet-i kerimede, (Zekâtını veren, elbette kurtulacaktır) müjdelendi. Âl-i İmrân sûresinde, yüzsekseninci âyet-i kerimede mealen, (Allahü teâlânın ihsan ettiği malın zekâtını vermeyenler, iyi ettiklerini, zengin kalacaklarını sanıyor. Hâlbuki, kendilerine kötülük yapmış oluyorlar. O malları, Cehennemde azap aleti olacak, yılan şeklinde boyunlarına sarılıp, baştan ayağa kadar onları sokacaktır) buyurulmuştur. (Elbasît) ve (Vasît) tefsirlerinde böyle yazılıdır. Kıyamete ve Cehennem azabına inanan zenginlerin, mallarının zekâtını, tarla mahsullerinin, meyvelerin uşrunu vererek, bu azaplardan kurtulmaları lâzımdır. Hadîs-i şerifte, (Zekât vererek, malınızı zarardan koruyunuz!) buyuruyor. (Tefsîr-i Mugnî) sahibi “rahmetullahi teâlâ aleyh” diyor ki: (Kur’ân-ı kerimde üç şey, üç şeyle beraber bildirildi. Bunlardan biri yapılmazsa, ikincisi kabul olmaz. Peygambere “sallallahü aleyhi ve sellem” itaat edilmedikçe, Allahü teâlâya itaat edilmiş olmaz. Anaya, babaya şükür edilmedikçe, Allahü teâlâya şükür edilmiş olmaz. Malın zekâtı verilmedikçe, namazlar kabul olmaz). (Tam İlmihâl s. 311)
***
Sual: Fakire, nisap miktarı veya daha fazla zekât verilebilir mi? Yiyeceği olmayan, çalışacak durumda olan yiyecek veya parasını isteyebilir mi?
Cevap:
***
Sual: Fakire, nisap miktarı veya daha fazla zekât verilebilir mi? Yiyeceği olmayan, çalışacak durumda olan yiyecek veya parasını isteyebilir mi?
Cevap:
Fakirin, hiç olmazsa, bir günlük ihtiyacını karşılayacak kadar vermek müstehabdır. Borcu olmayan ve çoluk çocuğu bulunmayan fakire, nisap miktarı veya malını nisap miktarına tamamlayacak kadar zekât vermek mekruhtur. Çoluk çocuğu olan fakire, bunların her birine bölünce, nisap miktarı düşmeyecek kadar, çok zekât vermek caizdir. Zekâtı, borcu olana vermek, fakire vermekten daha iyi olduğu (Bezzâziyye) fetvasında yazılıdır. Malını israf edene, haramda kullanana zekât vermek lâyık olmadığı (Dürr-i Yektâ)da yazılıdır. Alacaklarını ve malını eline geçiremeyen, elindeki bononun ödeme zamanı gelmeyen zengin kimse, faizsiz ödünç veren bulamazsa, ihtiyacı kadar, zekât alabilir. Malına kavuştuğu zaman, almış olduğu zekâtı, fakirlere dağıtmaz. Hâlbuki fakir, ihtiyacından fazla, nisaptan az zekât alabilir. Altın ile gümüşün ve ticaret eşyasının zekâtının fakire veya fakirin vekiline teslim edilmesi lâzımdır. Başka yerlere, kurumlara verilen zekât, Müslüman fakirin eline geçmezse, zekât ödenmiş olmaz.
Bir günlük yiyeceği bulunan kimsenin ve hiç yiyeceği yok ise de, sağlam, çalışacak, ticaret edecek hâlde olan kimsenin, yiyecek, içecek veya bunları almak için para istemesi, dilenmesi haramdır. Bunun varlığını bilerek, istediğini vermek de haramdır. İstemeden verilmesi ve verileni alması caizdir. Bu kimsenin yiyecek, içecekten başka ihtiyaçlarını meselâ, elbise, ev eşyası, kira paraları istemesi caiz olur. Aç veya hasta olanın, oturacak evi olsa da, yiyecek istemesi caizdir. Bir günlük yiyeceği olan, olmasa da, çalışabilecek hâlde olan kimse, ilim öğrenmekle [veya öğretmekle] meşgul ise, yiyecek istemesi, yine caiz olur. Parasını harama sarf edene ve israf edene sadaka verilmez. (Tam İlmihâl s. 308)
Bir günlük yiyeceği bulunan kimsenin ve hiç yiyeceği yok ise de, sağlam, çalışacak, ticaret edecek hâlde olan kimsenin, yiyecek, içecek veya bunları almak için para istemesi, dilenmesi haramdır. Bunun varlığını bilerek, istediğini vermek de haramdır. İstemeden verilmesi ve verileni alması caizdir. Bu kimsenin yiyecek, içecekten başka ihtiyaçlarını meselâ, elbise, ev eşyası, kira paraları istemesi caiz olur. Aç veya hasta olanın, oturacak evi olsa da, yiyecek istemesi caizdir. Bir günlük yiyeceği olan, olmasa da, çalışabilecek hâlde olan kimse, ilim öğrenmekle [veya öğretmekle] meşgul ise, yiyecek istemesi, yine caiz olur. Parasını harama sarf edene ve israf edene sadaka verilmez. (Tam İlmihâl s. 308)