Cevap:
(Kimyâ-i saadet) kitabında, beşinci bâbda buyruluyor ki: Dünya işlerine çok düşkün olmamalıdır. Mesela, çarşıya herkesten önce gidip, herkesten sonra çıkmamalı. Tehlikeli ve uzun yollara gitmemelidir. Mal kazanmak için, deniz [ve hava] yolculuklarına dalmamalıdır. Mu’âz bin Cebel “radıyallahü anh” buyuruyor ki, (Şeytan, pazarda, yalan, hile, hıyanet ve yemin ettirerek Müslümanları günaha sokmağa çalışır. Önce gidip, geç çıkanlara daha çok asılır). Hadîs-i şerifte buyuruldu ki, (Tüccarın, esnafın en kötüsü, erken gidip, geç dönenlerdir).
Sabah namazı kılmadan ve kitap okuyup birkaç şey öğrenmeden işe gitmemeği âdet edinmelidir. İhtiyacı kadar dünyalık kazanınca, ahireti kazanmakla meşgul olmalıdır. Çünkü, ahiret hayatı sonsuzdur ve ona ihtiyaç daha çoktur ve ahiret ticaretinde iflâs etmek üzeredir.
İmam-ı a’zam Ebû Hanîfenin hocası Hammâd “rahmetullahi teâlâ aleyh”, ticaret yapardı. Baş örtüsü satardı. Her gün, iki habbe kazanınca eşyayı toplar pazardan çıkardı. Büyüklerden bazısı dükkâna, haftada iki gün giderdi.
Bir kısmı da, Cumadan başka her gün gider, öğle namazında geri dönerdi. Bir kısmı nihâyet ikindiye kadar alış-veriş ederdi. Hepsi ihtiyacı kadar kazanınca camiye gider, ibadetle, ilim öğrenmekle akşamı yapardı. (Tam İlmihal s. 848)
***
Sual: Bazı kimseler, inandıkları hâlde, işlerine ara verip namaz kılmıyorlar. İşleri bahane edip, ibadetleri yapmamak, namazı kılmamak veya geciktirmek, dinimizce uygun mudur?
Cevap:
Konu ile alakalı olarak Kimyâ-i se’âdet kitabında buyuruluyor ki:
“Dünya işleri, ahiret için çalışmaya mâni olmamalıdır. Ahiret için ticaret yeri camilerdir. Münâfıkûn suresinin 9. âyet-i kerimesinde meâlen; (Mallarınız ve çocuklarınız, Allahü teâlâyı hatırlamanıza mani olmasın!) buyuruldu. Hazret-i Ömer buyurdu ki; “Ey tüccarlar! Önce ahiret rızkını kazanın, sonra dünya rızkına çalışın!” Ticaretle meşgul olan büyüklerimiz, sabah ve akşamları ahiret için çalışır, Kur’ân-ı kerim okur, ders dinler, tövbe ve dua eder, ilim öğrenir ve gençlere öğretirlerdi.
Müslümanlar, böylece sabah, akşam ibadet ederlerdi. İnsanların amellerini yazan ikişer melek, her sabah ve akşam değişmektedir. Bir hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Melekler insanların amel defterlerini götürdükleri zaman, başında ve sonunda iyi iş yazılı ise, gün ortasında yapılanları ona bağışlarlar.) Yine buyuruldu ki: (Gündüz ve gece melekleri, sabah ve akşam, gidip gelirken birbirleri ile karşılaşırlar. Hak teâlâ, giden meleklere, kullarımı nasıl bıraktınız? buyurur. Ya Rabbi, namazda bulduk ve namaz kılarken bıraktık, derler. Allahü teâlâ da, şahit olun, onları affettim buyurur.)Müslüman tüccarlar, sanat sahipleri, gündüzleri de, ezan sesini duyunca, işini hemen bırakıp, camiye koşmalıdır. Dinini seven ve kayıran bir imam bulursa, ona uymalı, dinini dünyaya değişen, ibadete haram, bidat karıştıran, Müslümanlıktan haberi olmayan imam ve hafızların yanına, sesine, sözüne yanaşmamalıdır. Büyüklerimiz; (Ticaretleri, satışları, Allahü teâlâyı unutmalarına sebep olmaz) âyet-i kerimesine mana verirken diyor ki: Demirciler vardı. Demir döğerken, ezan okununca, çekici kaldırmış iken, demire vurmaz, bırakıp namaza koşarlardı... Ve terziler vardı. İğneyi sokunca, ezan okunsaydı, o hâlde bırakıp, cemaate koşarlardı.”
***
Sual: Arabamıza zarar verenin arabasına, verdiği zarar kadar zarar vermek dinen uygun olur mu?
Cevap:
Zararları İslâmiyete uygun olarak gidermek hâkimin vazifesidir. Zarar, kendi kadar veya daha çok zararla giderilmez.