Cevap:
Konu ile alakalı olarak Muhammed bin Kutbüddîn-i İznikî hazretleri Miftâh-ul Cennet kitabında buyuruyor ki:
“Zaruri bir işin olmadıkça, toplantılar arasına girme! İçki, kumar, çalgı bulunan, kadın erkek beraber oturulan yerlere gitme ve zevceni, hanımını, çocuklarını gönderme! Böyle yerlere Fısk meclisi denir. İster kapalı olsun, ister açık saçık olsun, yabancı kadınlara ve kızlara bakma! Bir kızı görüp de, haram olduğu için ona bakmayanlara şehit sevabı verilir. Mahallede yürürken pencerelere bakma! Gördüğün kadına yakın yürüme! İlk görünce senin bir şeyin olmadığını anlarsın, artık ondan sonra bir defa daha bakma! İlk görmeye günah yazılmaz. Bakmaya devam edince veya tekrar bakınca yazılır. Hazret-i Ali buyurdu ki; ömrümde bir kere dahi kadınlara şehvet ile bakmadım. Şehvet nazarı ile kadınlara bakmak, göz zinasıdır. Tövbe etmelidir. Her yere burnunu sokma, ya bir kazaya uğrar, yahut bir bühtana, iftiraya düçar olursun.”
***
Sual: Din bilgisi olmayan kimselerin yanında, dinimizin mubah olarak bildirdiği şeyleri, ısrarlı bir şekilde yapmanın zararı olur mu?
Cevap:
Cahillerin sünnet veya vacip sanacağı mubahları yapmak, tahrimen mekruhtur. Bidat hasıl olmasına sebep olur.
***
Sual: Kurandaki secde âyetlerini okumanın dertlerden, sıkıntılardan kurtulmak için iyi olduğu söyleniyor, doğru mudur?
Cevap:
Bu konuda Dürr-ül-muhtârda ve Nûr-ül-îzâhda deniyor ki:
“İmâm-ı Nesefî hazretleri Kâfî kitabında buyuruyor ki; ‘Bir kimse hüzünden, sıkıntıdan kurtulmak için, Allahü teâlâya kalbinden yalvararak, ondört secde âyetini, ezberden, ayakta okuyup, her birinden sonra, hemen yatıp secde ederse, Allahü teâlâ, o kimseyi o dert ve beladan korur. Son secdeden kalkınca, ayakta ellerini ileri uzatır. Kendinin veya bütün Müslümanların dünya ve dinlerine gelen beladan, sıkıntıdan kurtulmaları, korunmaları için dua eder.”
***
Sual: Abdestte başın tamamını mesh etmek şart mıdır?
Cevap:
Hanefide başın dörtte birini mesh etmek farz, her tarafını, bir kere mesh etmek sünnet, Malikide ise farzdır.
***
Sual: (Dâr-ül-harb)de, yani ahkâm-ı islâmiyyenin tatbik edilmediği İtalya, Fransa gibi yerlerde, Müslümanın, kâfirlere ödünç vererek, onlardan fâiz alması caiz midir?
Cevap:
(Dâr-ül-harb)de, yani ahkâm-ı islâmiyyenin tatbik edilmediği İtalya, Fransa gibi putlara tapınılan yerlerde, Müslümanın, kâfirlere ödünç vererek, onlardan fâiz almasının caiz olduğu bütün kitaplarda, fâiz bahsinin sonunda yazılıdır. Mesela:
İbni Âbidîn diyor ki, (Dâr-ül-harbde, kâfirlerin mallarını fâiz, kumar, fasit bey’ ile almak helaldir. Bu yollarla Müslümanın zarar etmesi helal değildir).
(Mültekâ) kitabında, (İmam-ı a’zam ile imâm-ı Muhammed “rahmetullahi teâlâ aleyhimâ” buyurdu ki, Dâr-ül-harbde, Müslüman ile kâfir arasında fâiz olmaz). (Mecmâ’ul-enhür)de diyor ki, (Hadîs-i şerifte, (Dâr-ül-harbde, Müslüman ile kâfir arasında fâiz yoktur) buyuruldu. Orada, onların malını almak mubahtır. Gönül rızası ile, gadr (zulüm) yapmadan almak caizdir. Diğer üç mezhepte hiç caiz değildir).
(Dürer ve Gurer) kitabında da bu hadîs-i şerîf yazılarak, Dâr-ül-harbde bir Müslümanın fâiz ile ve fasit bey’ ile [mesela ikramiyeli, piyangolu satış yaparak] kâfirden ve orada Müslüman olandan mal çekmesi caizdir. Çünkü, onların malını rızaları ile almak mubahtır diyor. Fakat, mallarına saldırmak, zorla almak caiz değildir diyor. Şernblâlî, bunu açıklarken, (Kumar ile alması da caizdir) diyor. (Kudûrî), (Cevhere), (Vikâye), (Dürr-ül-muhtâr) ve (Redd-ül-muhtâr)da ve (Fetâvâyı Hindiyye)de de böyle yazılıdır. (Dâr-ül-harb)de bulunan Müslümanların birbirleri ile ve zimmî kâfir ile yapıkları sözleşmelerin ahkâm-ı islâmiyyeye uygun olması lâzımdır. (Tam İlmihal s. 858)