Cevap:
İmam-ı Rabbani hazretleri Mektûbât kitabının birinci cildi 266. mektupta buyuruyor ki: Akıl, böyle bir münasebet elde edebilir. Fakat, akıl, dünyada kaldıkça, bu bedene de bağlı kalır. Bu bağlılıktan kurtulamaz. Bu iğreti varlıktan alâkası kesilmez. Vehim, her zaman, aklın etrafında, hayâl daima yanında bulunur. (Gadab), yani kızgınlık ve (Şehvet), yani nefsin arzuları, hep onunla beraber kalır. Hırs ve menfaat, onu yalnız bırakmaz. İnsanlığın, lüzumlu alâmeti olan, şaşırmak ve unutkanlık, ondan hiç ayrılmaz. Bu dünyanın hassası olan, yanılmak ve iyiyi kötü ile karıştırmak, ondan sıyrılmaz. O hâlde, akla her şeyde, nasıl inanılır?
Aklın vereceği kararlar ve emirler, vehmin karışmasından ve hayâlin tesirinden kurtulamaz ve unutkanlık tehlikesi ve şaşırmak ihtimâlinden korunamaz. Hâlbuki, bu kusurların hiçbiri, meleklerde yoktur. Bu pislikler ve kötülükler onlarda bulunmaz. Bunun için, melekler elbette yanılmaz. Meleklere itimat olunur. Meleğin getireceği haberlere vehmin karışması, unutkanlık tehlikesi ve şaşırmak ihtimâli yol bulamaz. Bazı vakitler, ruh yolu ile gelen bazı bilgileri, his uzuvları ile bildirmek istediğim zaman, vehim ve hayâl yolundan, doğru olmayan, bazı başlangıçların meydana çıktığını ve elimde olmayarak, ruhtan gelen bilgilere karıştığını ve bunları bildirirken, aralarını ayıramadığımı duyuyorum. Bazı vakit de, bunları ayırt etmeği bildiriyorlar. İşte bundan dolayı, ruhani bilgilere yanlışlık karışarak, hepsinden itimat kalkıyor. Şöyle de cevap verilir ki, aklın ilerlemesi ve temizlenmesi, ancak Allahü teâlânın beğendiği şeyleri yapmakla, yani ahkâm-ı islâmiyyeyi öğrenip yapmakla olabilir. Bunun için de, Peygamberlerin “aleyhimüssalevâtü vesselâm” sözlerini, haberlerini öğrenmek lâzımdır.
Onlar haber vermedikçe, akıl ilerleyemez ve temizlenemez. Bazı kâfirlerde ve fâsıklarda görülen, safâ ve parlaklık alâmetleri, kalbin temizliği değil, nefsin parlaklığıdır. Nefsin parlaması da, yolu şaşırtmaktan, zarar ve ziyandan başka bir şey ele geçirmez. Bazı kâfirlerin ve fâsıkların, nefslerinin parlaklığı zamanında, bilinmeyen bazı şeyleri, haber vermelerine, (İstidrâc) denir. Yani, bunları derece derece, yavaş yavaş felâkete, azaba sürüklemek içindir. Allahü teâlâ, hepimizi böyle belâlardan korusun. Peygamberlerin en büyüğü “aleyhi ve aleyhimüssalevâtü vetteslîmât ve alâ âlihi ve âli küllin” hürmetine, bizi böyle şeylerden korusun! (Mektûbât Tercemesi s. 364)
***
Sual: Cemaatle namaz kılarken, namazda imamın yapmadıklarını cemaatin yaptığı veya imamın yapıp cemaatin yapmadığı yerler var mıdır?
Cevap:
Aklın vereceği kararlar ve emirler, vehmin karışmasından ve hayâlin tesirinden kurtulamaz ve unutkanlık tehlikesi ve şaşırmak ihtimâlinden korunamaz. Hâlbuki, bu kusurların hiçbiri, meleklerde yoktur. Bu pislikler ve kötülükler onlarda bulunmaz. Bunun için, melekler elbette yanılmaz. Meleklere itimat olunur. Meleğin getireceği haberlere vehmin karışması, unutkanlık tehlikesi ve şaşırmak ihtimâli yol bulamaz. Bazı vakitler, ruh yolu ile gelen bazı bilgileri, his uzuvları ile bildirmek istediğim zaman, vehim ve hayâl yolundan, doğru olmayan, bazı başlangıçların meydana çıktığını ve elimde olmayarak, ruhtan gelen bilgilere karıştığını ve bunları bildirirken, aralarını ayıramadığımı duyuyorum. Bazı vakit de, bunları ayırt etmeği bildiriyorlar. İşte bundan dolayı, ruhani bilgilere yanlışlık karışarak, hepsinden itimat kalkıyor. Şöyle de cevap verilir ki, aklın ilerlemesi ve temizlenmesi, ancak Allahü teâlânın beğendiği şeyleri yapmakla, yani ahkâm-ı islâmiyyeyi öğrenip yapmakla olabilir. Bunun için de, Peygamberlerin “aleyhimüssalevâtü vesselâm” sözlerini, haberlerini öğrenmek lâzımdır.
Onlar haber vermedikçe, akıl ilerleyemez ve temizlenemez. Bazı kâfirlerde ve fâsıklarda görülen, safâ ve parlaklık alâmetleri, kalbin temizliği değil, nefsin parlaklığıdır. Nefsin parlaması da, yolu şaşırtmaktan, zarar ve ziyandan başka bir şey ele geçirmez. Bazı kâfirlerin ve fâsıkların, nefslerinin parlaklığı zamanında, bilinmeyen bazı şeyleri, haber vermelerine, (İstidrâc) denir. Yani, bunları derece derece, yavaş yavaş felâkete, azaba sürüklemek içindir. Allahü teâlâ, hepimizi böyle belâlardan korusun. Peygamberlerin en büyüğü “aleyhi ve aleyhimüssalevâtü vetteslîmât ve alâ âlihi ve âli küllin” hürmetine, bizi böyle şeylerden korusun! (Mektûbât Tercemesi s. 364)
***
Sual: Cemaatle namaz kılarken, namazda imamın yapmadıklarını cemaatin yaptığı veya imamın yapıp cemaatin yapmadığı yerler var mıdır?
Cevap:
Konu ile alakalı olarak Mevkûfâtda deniyor ki:
Dört şeyi imam yaparsa, cemaat yapmaz: 1- İmam ikiden çok secde yaparsa, cemaat yapmaz. 2- İmam bayram tekbirini, bir rekatte üçten çok söylerse, cemaat söylemez. 3- İmam cenaze namazında, dörtten çok tekbir söylerse, cemaat söylemez. 4- İmam, dört rekatlik bir namazda beşinci rekate kalkarsa, cemaat kalkmaz. Beraber selam verirler.
On şeyi imam yapmazsa, cemaat yapar. Bunlar: 1- İftitah tekbirinde el kaldırmak. 2- Sübhaneke okumak. İki imam, cemaat de okumaz dedi. 3- Rüküya eğilirken tekbir getirmek. 4- Rüküda tesbih okumak. 5- Secdelere yatıp kalkarken tekbir söylemek. 6- Secdelerde tesbih okumak. 7- İmam semiallahü demezse, cemaat rabbenalekelhamd der. 8- Ettehıyyatüyü sonuna kadar okumak. 9- Namaz sonunda selam vermek. 10- Kurban bayramında, yirmiüç farzdan sonra, selam verir vermez, tekbir okumaktır.”
***
Sual: Allahü teâlânın zatına ait, sadece Ona mahsus olan sıfatları var mıdır, varsa nelerdir?
Cevap:
Dört şeyi imam yaparsa, cemaat yapmaz: 1- İmam ikiden çok secde yaparsa, cemaat yapmaz. 2- İmam bayram tekbirini, bir rekatte üçten çok söylerse, cemaat söylemez. 3- İmam cenaze namazında, dörtten çok tekbir söylerse, cemaat söylemez. 4- İmam, dört rekatlik bir namazda beşinci rekate kalkarsa, cemaat kalkmaz. Beraber selam verirler.
On şeyi imam yapmazsa, cemaat yapar. Bunlar: 1- İftitah tekbirinde el kaldırmak. 2- Sübhaneke okumak. İki imam, cemaat de okumaz dedi. 3- Rüküya eğilirken tekbir getirmek. 4- Rüküda tesbih okumak. 5- Secdelere yatıp kalkarken tekbir söylemek. 6- Secdelerde tesbih okumak. 7- İmam semiallahü demezse, cemaat rabbenalekelhamd der. 8- Ettehıyyatüyü sonuna kadar okumak. 9- Namaz sonunda selam vermek. 10- Kurban bayramında, yirmiüç farzdan sonra, selam verir vermez, tekbir okumaktır.”
***
Sual: Allahü teâlânın zatına ait, sadece Ona mahsus olan sıfatları var mıdır, varsa nelerdir?
Cevap:
Allahü teâlânın Sıfât-ı zâtiyyesi, zâti sıfatları altıdır. Bunlar: Vücud, Kıdem, Bekâ, Vahdâniyyet, Muhâlefet-ün lil-havâdis ve Kıyâm-ü bi-nefsihîdir. Vücûd, kendiliğinden var olmak demektir. Kıdem, varlığının öncesi, başlangıcı olmamaktır. Bekâ, varlığı sonsuz olmaktır, hiç yok olmamaktır. Vahdâniyyet, hiçbir bakımdan şeriki, ortağı, nazîri, benzeri olmamaktır. Muhâlefet-ün lil-havâdis, hiçbir şeyinde, hiçbir mahluka, hiçbir bakımdan benzemez demektir. Kıyâm-ü bi-nefsihî, varlığı kendindendir, hep var olması için, hiçbir şeye muhtaç değildir, demektir.
Bu altı sıfatın hiçbiri, yaratılanların hiçbirinde yoktur. Bunların, mahluklara hiçbir surette bağlantıları da yoktur. Bazı âlimler, Vahdâniyyet ve Muhâlefet-ün lil-havâdisin aynı olduklarını söyleyerek, sıfât-ı zâtiyye beştir demişlerdir.
***
Sual: Hadîs ile hadîs-i kudsi aynı mıdır, eğer farklı ise aralarında ne gibi bir fark vardır?
Cevap:
Bu altı sıfatın hiçbiri, yaratılanların hiçbirinde yoktur. Bunların, mahluklara hiçbir surette bağlantıları da yoktur. Bazı âlimler, Vahdâniyyet ve Muhâlefet-ün lil-havâdisin aynı olduklarını söyleyerek, sıfât-ı zâtiyye beştir demişlerdir.
***
Sual: Hadîs ile hadîs-i kudsi aynı mıdır, eğer farklı ise aralarında ne gibi bir fark vardır?
Cevap:
Muhammed aleyhisselamın, manası da, telaffuzu da kendisine ait olan sözlerine Hadîs-i şerif denir. Bunlardan, manası Allahü teâlâ tarafından, kelimeleri Muhammed aleyhisselam tarafından olan hadîs-i şeriflere Hadîs-i kudsî denir.