Cevap:
Âlimlerin çoğuna göre, herkesin ahlâkı değişebilir. Hiçbir kimsenin huyu, yaratılıştaki gibi kalmaz. Sonradan değişebilir. Ahlak değişmeseydi, Peygamberlerin “aleyhimüsselâm” getirdikleri dinler faydasız, lüzumsuz olurdu. Âlimlerin sözbirliği ile koymuş oldukları terbiye ve ceza usulleri abes olurdu.
Bütün ilim adamları, çocuklarına ilim ve edep vermiş ve terbiyenin fayda sağladığı her zaman görülmüştür. O hâlde, ahlakın değiştiği güneş gibi meydandadır. Şu kadar var ki, bazı huylar pek yerleşmiş, ruhun hassası gibi olmuştur. Böyle huyları değiştirmek, yok etmek pek müşkül olur. Böyle ahlak, en çok, cahil, kötü kimselerde bulunur. Bunu değiştirmek için, ağır riyazet ve çok mücahede lâzımdır. Nefsin zararlı, kötü isteklerini yapmamak için çalışmağa (Riyazet) denir. Nefsin istemediği faydalı, güzel şeyleri yapmağa (Mücahede) denir.
Cahiller, ahmaklar, huy değişmez diyerek, nefs ile mücahede ve riyazet etmiyorlar. Kötü huylarını temizlemiyorlar. Böyle kabul edip de, herkes kendi hevasına [arzusuna] bırakılırsa, kabahatli olanlara ceza verilmezse, insanlık kötülüğe gider. Bunun için, Allahü teâlâ, kullarına merhamet ederek, onları terbiye etmek, iyi ve kötü huyları öğretmek için Peygamberler “aleyhimüsselâm” gönderdi. Bu muallimlerin en yükseği olarak, habibi olan Muhammed “aleyhisselâm”ı seçti. Onun dini ile, önce göndermiş olduğu bütün dinleri değiştirdi. Onun dini, bütün dinlerin sonuncusu oldu.
Böylece, iyiliklerin hepsi, terbiye usullerinin cümlesi, Onun parlak dininde yer aldı. Aklı olanların, iyiyi kötüden tefrik edebilenlerin, bu dinden elde edilmiş olan ahlak kitaplarını okuyarak, öğrenerek ve işlerini buna göre tanzim ederek, dünyada ve ahirette rahata ve huzura, saadete, kurtuluşa kavuşması ve böylece aile ve cemiyet hayatının düzenine yardım etmiş olması lâzımdır. İnsanın birinci vazifesi de budur. (İslâm ahlâkı) kitabını, buna yardımcı bilgileri topladığı için, herkesin ehemmiyet ile okuması, öğrenmesi lâzımdır. (İslâm Ahlâkı s. 127)
***
Sual: Allahü teâlâyı sevmenin alâmeti nedir?
Cevap:
İhsan eden, iyilik eden sevilir. Hadîs-i şerifte, (İhsan sâhibini sevmek, insanların yaratılışında vardır) buyuruldu. Bütün iyilikleri yaratan, insana, can, mal, sıhhat veren, zararlardan, korkulardan koruyan, Allahü teâlâyı sevmek insanlık icabıdır.
Sevmenin üç alâmeti vardır: 1- Onu sevenleri sevmek, 2- Ona itaat etmek, 3- Onu, dil ile, beden ile övmek. Bunlardan ikincisine (Şükür), üçüncüsüne (Hamd) etmek denir. Onu sevenleri, O da sever. İhsanlarını arttırır.Allahü teâlânın sevgisini kazanmağa çalışana (Salih kul) denir. Bu sevgiyi kazanmış olana (Veli) denir. Başkalarının da kazanması için çalışan Veliye (Vesile) ve (Mürşid) denir. Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerimin Mâide sûresinde, (Vesile arayınız!) buyuruyor. Vesileyi bulmak nimeti, dünya ve ahiret nimetlerinin en kıymetlisidir. O hâlde, onu sevmek, hem bu ihsanın vesilesi olduğu için, hem de, Allahü teâlânın sevgili kulu olduğu için, çok lâzımdır ve insanın birinci vazifesidir. Hakiki vesileye kavuşmak, en büyük saadettir. Onu aramak birinci vazifedir. Hakiki Mürşid, kıyamete kadar mevcuttur. Hâlis olan taliplere kendisini tanıtır.
Düşmanlardan, ahmaklardan saklanır. Adi, alçak kimseler, kıymetli şeylerin sahtelerini, taklitlerini piyasaya sürerek, insanları aldatır. Böylece, kötü yoldan, menfaat sağlarlar. Çok kıymetli olan vesilenin de sahteleri vardır. Bu alçak kimseler, yalanlarla, hileli kerametlerle, cahilleri aldatırlar. Müslümanlar için en büyük felâket, bunların tuzaklarına düşmektir. Kendilerinin, dinden, imandan, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından haberleri yoktur. Sözleri ile küfür yayarlar. Hareketleri ile hep haram işlerler.
Cahilleri ve yeni Müslüman olanları avlamakla geçinirler. Kur’ân-ı kerim, bunlara (Münafık) diyor. Bunların, Cehennemin dibinde, kâfirlerden daha çok azap çekeceklerini haber veriyor. Sözleri, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarına, işleri bu âlimlerin fıkıh bilgilerine uygun olmayan, bu münafıkların tuzaklarına düşmemeleri için evlatlarımızı uyarmalıyız! (Hak Sözün Vesîkaları s. 332)