Cevap:
Konu ile alakalı olarak Hadîkada deniyor ki:
“Anayı, babayı ve zi-rahm-i mahremleri ziyaret etmek vaciptir. Hiç olmazsa, selam göndererek, tatlı mektup yazarak ve telefon ederek bu günahlardan kurtulmalıdır. Selamın, mektubun ve sözle, para ile yardımın miktarı ve zamanı yoktur. Lüzum ve imkânı kadar yapılır. Zi-rahm-i mahrem olmayanlara bunlar vacip değildir. Bunlar önce anaya, sonra babaya, sonra evlada, sonra dedelere, sonra ninelere, sonra erkek ve kız kardeşlere, amcalara, halalara, dayılara ve teyzelere yapılır. Bunlardan sonra, zi-rahm-i mahrem olmayan amca oğluna, amca kızına ve hala, dayı ve teyze çocuklarına, sonra nikâh sebebi ile akraba olanlara, sonra komşulara yardım ve ihsan etmek çok sevaptır.”
***
Sual: İnsanlara zulmeden, mallarına, namuslarına saldıran azgın kimseler de, iman nimetine kavuşabilir mi?
Cevap:
Allahü teâlâ, dünyada bütün insanlara acıyor, muhtaç oldukları şeyleri yaratıp, herkese gönderiyor. Dünyada rahat ve huzur içinde yaşamaları ve ahirette sonsuz saadete kavuşmaları için, ne yapmaları lazım olduğunu açıkça bildiriyor. Nefislerine, kötü arkadaşlara, zararlı kitaplara ve yayınlara aldanarak, küfür ve dalalet yoluna sapanlardan, dilediğini hidayete kavuşturuyor, bunları doğru yola çekiyor. Ancak azgın, zalim olanlara bu nimetini ihsan etmiyor. Onları, beğendikleri, istedikleri, içine düştükleri inkâr bataklığında bırakıyor.
***
Sual: Gayr-i müslim bir ülkede iman etmiş olan kimsenin, hemen farzları yapması, haramlardan sakınması gerekir mi?
Cevap:
Gayr-i müslim bir memlekette Müslüman olan bir kimse, farzları, haramları işitince, bunlara uyması lazım olur. Müslümanların yaşadığı bir ülkede imana gelen veya baliğ yani ergenlik çağına giren kimse de, hemen o andan itibaren, farzları yapması, haramlardan kaçınması lazım olur. Müslümanların yaşadığı ülkede imana gelen kimsenin, farz olduğunu öğreninceye kadar, kılmadığı namazları ve tutmadığı oruçları kaza etmesi de lazım olur. Bilmemesi, terk etmek günahından kurtulması için özür olur. Öğrenmeyi terk etti ise, hiç özür olmaz.