Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Dünya fanidir, bırakıp gitmeyen yok. Dünya gölgedir, yetişen yok. Bu faniye aldanmamalı. Dünya bir bataklık gibidir. Allah korusun, bir ayak battı mı, onu çekerken öteki daha fazla batıyor. Korkunç bir şey! Kimi bataklığı bilemez. Kimi battığını anlamaz. Kendi kendimize bundan kurtulmamız zordur. Nasıl ki bir çoban sürüsünü muhafaza ederse, din büyüklerimiz de, bizi o şekilde, bataklığa düşmekten muhafaza ediyorlar.
Cenab-ı Hakk’ın verdiği nimetler ne kadar çok hatırlanırsa, Rabbimiz, bundan o kadar çok razı olur. Dünyanın en bahtiyar insanları Ehl-i sünnet itikadındaki Müslümanlardır. Allahü teâlânın bir kimseye doğru imanı, yani Ehl-i sünnet itikadını ve bu yolun büyüklerini tanıtması, müstesna bir nimet olduğu gibi, bu yolda hizmeti ve bu yola hizmet eden din kardeşleri nasip etmesi de, müstesna nimettir.
İşte bütün bu nimetlerin şükrü, ancak bu yoldakilerin birbirlerini sevmeleriyle mümkündür. Kıymetli iman, ancak kıymetli insanlar arasında bulunur. Yoksa o kıymetli cevherin kıymetsizlerin içinde ne işi var? Ama Allah korusun, iman gidebilir de. Gitmemesi, devamlı kalması için gerekli şartı Cenab-ı Hak, hubb-i fillah ve buğd-i fillah olarak bildiriyor.
Hubb-i fillah için, Allah rızası için din kardeşlerini çok sevmek, onun yardımına koşmak, onunla ilgilenmek, onun derdiyle dertlenmek gerekir. İşte bu hâller oldukça, insan biraz da kendisini hesaba çekince, (Ben neyim? Ne zaman geldim? Niçin geldim? Nereye gidiyorum? Ne olacak benim akıbetim?) diye biraz düşünürse, din kardeşine dört elle sarılır. İnsan da sevdikleriyle âhirette beraber olur.
Buğd-i fillah için de, Allah rızası için, din kardeşlerimizi sevmeyenleri sevmemek, düşmanlarını düşman bilmek lazımdır. Sevgiye gevşeklik sığmaz.
Din büyükleri, (Allahü teâlâyı hatırlamadan alınıp verilen her nefes için günah yazılır) buyuruyorlar. Her nefesin iki şükür hakkı vardır. Birisi nefes aldığı, diğeri de verdiği içindir. Çünkü nefes alamayanlar ve bu yüzden ölenler çoktur. Nefes içeriye girdikten sonra ya dışarı çıkmazsa, o da tehlikelidir. Onun için de ayrıca bir şükür daha lazımdır. Dolayısıyla her nefesin iki şükür hakkı varken tamamen gaflet içinde alınan ve verilen her nefes sebebiyle bir günah yazılır. İşte bundan dolayı Cenab-ı Peygamber, (Ne iş yaparsanız yapın, ne ibadet yaparsanız yapın sonunda mutlaka istiğfar edin!) buyuruyor.