Cevap:
Böyle bir kimse, sözlerinden anlaşıldığı gibi inanıyorsa, zındıktır. Eğer ibadetlere sevap, günahlara azap vardır amma, insan bunları yapmaya mecburdur. Herkes kaza ve kader elinde esirdir diye, günahlarına üzülüyorsa, bu bozuk itikadını düzeltmesi, kendisine bildirilir.
Yapılacak günahları, Allahü teâlâ, ezelde biliyordu. Fakat, insanın iyiliği, kötülüğü, Cennetlik, Cehennemlik olacağı, son nefeste belli olur. Peygamber Efendimiz buyurdu ki:
(Bir kimse, bütün ömrünce Cehennem ateşine götürecek günahlar yapar. Bu kimse, ömrünün son günlerinde, Cennete götürecek iyilikler yaparak, Cennete gider.)
Günah işleyen kimse, bu hâl üzere yaşayıp ömrünün bu hâlde biteceğini Allahü teâlânın bildiğini nereden anladı ki kendini, son nefese kadar, günah işlemeye mecbur sanıp, iyi olmaktan ümitsiz bulunuyor. Birçok inatçı kâfirlerin, son günlerinde, imana geldiği çok görülmüştür. Kendinin de, böyle düzeleceğine niçin ihtimal vermiyor, niçin iyiliğe dönmüyor? Ölünceye kadar günah işleyeceği, kendisine bildirildi mi? Belli bir kâfirin ebedi kâfir kalıp kalmayacağını Allahü teâlâ bilir. Kur’ân-ı kerimde haber verilen kâfirlerin, küfre mecbur olmaları ve bunların imana çağrılmaları, ellerinden gelmeyen bir işi istemek demek olacağı da, yanlış sözdür. Allahü teâlâ, olacak şeyleri, olacağı için biliyor. Kur’ân-ı kerimde haber verilen şeyler de, olacakları için bildiriliyor.
Bir ressamın, at resmi yapması, at o şekilde olduğu içindir. Yoksa, atın o şekilde olması, ressam öyle yaptığı için değildir. Allahü teâlânın, bazı kimselerin imana gelmeyeceklerini bilmesi ve Kur’ân-ı kerimde haber vermesi, onlar, kendi arzuları ile küfür üzere kalmayı niyet edip, iman etmek istemedikleri içindir. Yoksa, bunların kâfir olması, Allahü teâlânın bunları kâfir bildiği ve haber verdiği için değildir. İmana çağırılmaları da, olmayacak şeyi istemek değildir. Kur’ân-ı kerime topluca iman etmek yetişir. Her yerine ayrı ayrı iman etmek istenmiyor ki, Kur’ân-ı kerimde yazılı kâfirlerin, kendi imansızlıklarına da, iman etmeleri lazım gelsin.
***
Sual: Dinimizin yapılmasını emrettiği ibadetler kaç kısma ayrılmakta ve bu ibadetleri, vekalet yolu ile başkasına yaptırmak mümkün olur mu?
Cevap:
Yapılacak günahları, Allahü teâlâ, ezelde biliyordu. Fakat, insanın iyiliği, kötülüğü, Cennetlik, Cehennemlik olacağı, son nefeste belli olur. Peygamber Efendimiz buyurdu ki:
(Bir kimse, bütün ömrünce Cehennem ateşine götürecek günahlar yapar. Bu kimse, ömrünün son günlerinde, Cennete götürecek iyilikler yaparak, Cennete gider.)
Günah işleyen kimse, bu hâl üzere yaşayıp ömrünün bu hâlde biteceğini Allahü teâlânın bildiğini nereden anladı ki kendini, son nefese kadar, günah işlemeye mecbur sanıp, iyi olmaktan ümitsiz bulunuyor. Birçok inatçı kâfirlerin, son günlerinde, imana geldiği çok görülmüştür. Kendinin de, böyle düzeleceğine niçin ihtimal vermiyor, niçin iyiliğe dönmüyor? Ölünceye kadar günah işleyeceği, kendisine bildirildi mi? Belli bir kâfirin ebedi kâfir kalıp kalmayacağını Allahü teâlâ bilir. Kur’ân-ı kerimde haber verilen kâfirlerin, küfre mecbur olmaları ve bunların imana çağrılmaları, ellerinden gelmeyen bir işi istemek demek olacağı da, yanlış sözdür. Allahü teâlâ, olacak şeyleri, olacağı için biliyor. Kur’ân-ı kerimde haber verilen şeyler de, olacakları için bildiriliyor.
Bir ressamın, at resmi yapması, at o şekilde olduğu içindir. Yoksa, atın o şekilde olması, ressam öyle yaptığı için değildir. Allahü teâlânın, bazı kimselerin imana gelmeyeceklerini bilmesi ve Kur’ân-ı kerimde haber vermesi, onlar, kendi arzuları ile küfür üzere kalmayı niyet edip, iman etmek istemedikleri içindir. Yoksa, bunların kâfir olması, Allahü teâlânın bunları kâfir bildiği ve haber verdiği için değildir. İmana çağırılmaları da, olmayacak şeyi istemek değildir. Kur’ân-ı kerime topluca iman etmek yetişir. Her yerine ayrı ayrı iman etmek istenmiyor ki, Kur’ân-ı kerimde yazılı kâfirlerin, kendi imansızlıklarına da, iman etmeleri lazım gelsin.
***
Sual: Dinimizin yapılmasını emrettiği ibadetler kaç kısma ayrılmakta ve bu ibadetleri, vekalet yolu ile başkasına yaptırmak mümkün olur mu?
Cevap:
Dinimizin yapılmasını emrettiği ibadetler üç kısımdır ki bunlar sırasıyla şöyledir:
1- Yalnız beden ile yapılan ibadetledir. Namaz, oruç, Kur’ân-ı kerim okumak, zikir böyledir. Hiç kimse, başkası yerine, bedenle yapılan ibadeti yapamaz. Herkesin kendisi yapması lazımdır. Bir kimse, bedenle yapılan ibadetler için, kendi yerine başkasını vekil edemez.
2- Yalnız mal ile yapılan ibadetlerdir. Zekat, sadaka-i fıtır, toprak mahsulleri zekatı yani uşur ve kefaretler yani fakirleri doyurmak ve giydirmek böyle ibadetlerdir. Bir kimsenin özrü olsun, olmasın, bunun mal ile yapılacak ibadetlerini başkası, bunun izni ve malı ile yapabilir.
3- Hem beden, hem mal ile yapılan ibadetlerdir. Farz olan hac böyledir. Bir kimse hayatta iken, ancak devamlı özrü olduğu zaman, bunun emri ve malı ile yerine başkası hac yapabilir. Kendine hac farz olmayan kimse, nafile hac için, özür olmadan da vekil gönderebilir.
***
Sual: Bir Müslüman, farz veya nafile olarak yaptığı bütün ibadetlerinin sevabını, diri veya ölmüş olanlara hediye edebilir mi?
Cevap:
1- Yalnız beden ile yapılan ibadetledir. Namaz, oruç, Kur’ân-ı kerim okumak, zikir böyledir. Hiç kimse, başkası yerine, bedenle yapılan ibadeti yapamaz. Herkesin kendisi yapması lazımdır. Bir kimse, bedenle yapılan ibadetler için, kendi yerine başkasını vekil edemez.
2- Yalnız mal ile yapılan ibadetlerdir. Zekat, sadaka-i fıtır, toprak mahsulleri zekatı yani uşur ve kefaretler yani fakirleri doyurmak ve giydirmek böyle ibadetlerdir. Bir kimsenin özrü olsun, olmasın, bunun mal ile yapılacak ibadetlerini başkası, bunun izni ve malı ile yapabilir.
3- Hem beden, hem mal ile yapılan ibadetlerdir. Farz olan hac böyledir. Bir kimse hayatta iken, ancak devamlı özrü olduğu zaman, bunun emri ve malı ile yerine başkası hac yapabilir. Kendine hac farz olmayan kimse, nafile hac için, özür olmadan da vekil gönderebilir.
***
Sual: Bir Müslüman, farz veya nafile olarak yaptığı bütün ibadetlerinin sevabını, diri veya ölmüş olanlara hediye edebilir mi?
Cevap:
Bir kimse, farz olsun, nafile olsun, herhangi bir ibadeti yaparken veya yaptıktan sonra, mesela namaz, oruç, sadaka, hatm-i tehlil, Kur’ân-ı kerim okumak, zikir, tavaf, hac, ömre, Evliyanın kabrini ziyaret ve meyyite kefen vermek gibi ibadet ve taatların sevabını diri veya ölü başkasına hediye edebilir. Şafii ve Maliki mezheplerinde ise, beden ile yapılanlar hediye edilemez. İmâm-i Sübkî ve sonra gelen Şafii alimleri bunlar da hediye olunur dediler. Ücret ile ibadet yaptırmak veya ibadetin sevabını başkasına satmak batıldır. İbadeti yapmadan pazarlık edilirse, ücret olur. Yaptıktan sonra pazarlık edilirse, ibadeti satmak olur.
***
Sual: Bir kimse, hanımının ve evdekilerin fıtrasını, onların izni olmadan da verebilir mi?
Cevap:
***
Sual: Bir kimse, hanımının ve evdekilerin fıtrasını, onların izni olmadan da verebilir mi?
Cevap:
Bir kimse, hanımının ve evinde olanların fıtralarını, izinleri olmadan karıştırıp verebileceği gibi, toplamı kadar buğdayı veya değeri olan altını, bir defada, bir veya birkaç fakire verebilir. Fakat ayrı ayrı hazırlayıp, sonra karıştırması veya ayrı ayrı vermesi ihtiyatlı olur.