“Danimarkalı gelin” filmindeki önemli mesajlardan bazıları şöyle:
1- Müslüman olmaya karar verdiğini söyleyen Hatice’ye papaz, Hıristiyanlığın hak din olduğunu söylüyor. Hatice, hak olduğunu delil nedir diye sorunca, İncillerden bir gerekçe gösteremeyip, (Dünya ülkelerine göz at! Niye ileri ülkeler Hıristiyan, geri kalan ülkeler Müslüman) diyor. Japonların, Hıristiyan olmadıkları halde teknikte ilerlemelerinin Hıristiyanlıkla ilgisi olmadığını açıkça göstermektedir.Gerçek ise şudur: Hıristiyanlar dinlerinden uzaklaştıkça ilerliyor, Müslümanlar ise dinlerinden uzaklaştıkça geriliyor.
2- Kız çocuğu, Hıristiyan filmlerin etkisinde kalarak, (Babacığım, biz günah çıkarmak için niye kiliseye gitmiyoruz) diyor. Babası da, (Biz Hıristiyan değiliz ki, bizim camimiz var) diyor. Bunun üzerine çocuk, (Peki Müslümansak, niye camiye gitmiyoruz) diyerek, toplumun Müslümanlıktan uzak olduğu ve televizyonlardaki kötü yayınların zararları vurgulanıyor.
3- Küçük kız televizyon izleyip, Hıristiyan usulü ellerini bitiştirerek dua ediyor, uygunsuz televizyon yayınlarının zararı anlatılıyor. Ayrıca çocuklara sahip çıkılmadığı, rastgele yetiştirildikleri vurgulanıyor.
4- Dine uygun olarak örtünen bir kız için, sosyetik kadınlar kendi aralarında, (Şuna bak, bunların yüzünden Avrupalılara, turistlere rezil oluyoruz) diyorlar. Oradan geçen iki turist İngilizce yol soruyor, sosyetik kadınlar bilemeyince, örtülü olan kız gelip yolu turistlere tarif ediyor, sosyetik kadınlar kendileri rezil olmamış gibi, pişkin pişkin oradan uzaklaşıyorlar.
5- Danimarkalı gelin, daha örtünmeye başlamadan önce, iş yerinde namaz kılıyor. Patron, (Maaşını buradan alıyorsun, burada namaz kılma, eve gidince kaza et) diyor. O da, (Bu kadar vakti tuvalette geçirsem bir şey demezdiniz) diyerek asıl düşmanlıklarının namaza olduğunu, vakti bahane ettikleri vurgulanıyor.
6- (Hayırlı olsun, oğlun Hollandalı bir gelin getirmiş) diyen adama, (Bunun neresi hayırlı? Evlenmek için göstermelik Müslüman oluyorlar) diyor. Adam, (Bizimkiler daha mı iyi sanki? İsmine bakıyorsun, Ayşe, Fatma… Kendisine bakıyorsun, Avrupalıdan farkı yok) diye cevap veriyor. Burada Müslümanım diyen sosyetiklerin Avrupalı Hıristiyanlardan farklarının olmadığı belirtiliyor.
7- Danimarkalı gelin, (İslamiyet'in hiç kendine has kuralları yok mu? Geldiğimden beri giyiminizin, âdetlerinizin, gezmenizin eğlenmenizin Hıristiyanlardan farklı yanını göremedim. Hiç biriniz bana İslamiyet konusunda tek kelime bile öğretmediniz) diyor. Müslümanım diyen kimselerin Müslümanlıktan hiç haberlerinin olmadığı, sadece nüfus cüzdanı müslümanı oldukları vurgulanıyor.
8- Danimarkalı gelin kitapçıya İslamiyet’i öğrenebileceği dini kitaplar almak istediğini söyleyince, (Burası modern bir semttir, burada o tarz kitaplar bulunmaz) cevabını alıyor. Modern denilen kimselerin Müslümanlıkla ilgilerinin olmadığı, tamamen dinsiz bir hayat sürdükleri vurgulanıyor.
9- Otobüse binerken, profesör kılıklı bir adam, sen benim kim olduğumu biliyor musun diyerek kapalı olduğu için bir kızdan önce girmek istiyor, açık olan Danimarkalı geline de açık olduğu için siz buyurun diyerek, örtülü Müslümanları olan kinini kusuyor.
10- Danimarkalı gelin dinini tam manasıyla yasamak arzusundadır. Bilinçli Müslüman olmak istediğini belirtirken, hem eşinin, hem de eşinin kız kardeşinin dinden uzak yaşadıkları halde, bizim dinimiz iyi demekten başka bir şey bilmemelerine, kulaktan dolma bilgilerle bir de ahkâm kesmelerine tahammül edemez.
11- Hatice, çalıştığı yerde işlerini hiç aksatmayıp çok başarılı olduğu anlatılıyor, böylece Müslümanların vazifelerini titizlikle yaptığı vurgulanıyor.
12- Hatice kapanınca, oradaki kızlar, (Hatice’nin suyu ısındı, ne kadar çok çalışsa da bu yobazlığa müdür tahammül edemez) diyerek, modern zihniyetin açıkça dine karşı olmak olduğu vurgulanıyor.
13- Ayşe, (Bana göre tesettür, örf ve adetlerle ilgilidir) dedikten sonra, (Dinin emir ve yasaklarında, sana göre, bana göre olmaz) cevabını alıyor. Burada, dinde kimsenin şahsi görüşünün geçerli olmayacağı, nakli esas alarak konuşmak gerektiği anlatılıyor.
14- Danimarkalı gelinin kocası, onu toplantılara, kokteyllere örtülü bir şekilde götüremeyeceğini söyleyince, gelin zaten böyle toplantıları sevmediğini, oralarda kendisini, herkesin ağzını açıp baktığı süslü bir vazo gibi hissettiğini söylüyor. Böylece, bu toplantılarda amacın, herkesin başkasının karısıyla kızıyla eğlenmek, oynaşmak olduğu vurgulanıyor.
15- Danimarkalı gelinin örtünmesini, çalıştığı yerdeki gayrimüslim olan müdürü anlayışla karşıladığı halde, ben de müslümanım diyen insanların buna tahammül edemedikleri vurgulanıyor.
16- Baba, eşine ve kızına, (Akşam namazının vakti geçiyor, namazları kıldınız mı?) diye sorunca eşi, (Şu dizi bitsin kılacağız, daha vakit var) diyor. Dizilerin, televizyonun namazların son vakte bırakılmasına sebep olduğu ve dizi izleyeceğiz diye namazı kazaya bıraktıkları, TV’lerin zararları vurgulanıyor.
17- Babaya, açık gezen kızı Ayşe’yi evlendirmek istediği kişi hakkında, (Dini yönden eksikleri olabilir, namaz kılıp kılmadığını araştırmak gerekir) denince, (Eksik olsa bile, kızım onu düzeltir) diyor. Hâlbuki aksinin de olabileceğini yani damadın gelini bozabileceği, hatta bundan önce açık olan kızının da örtünmesi gerektiği hiç önemsenmiyor. Evlenince, namaz kılmayan, sarhoş birisi olduğu meydana çıkıyor. İçip içip Ayşe’yi dövdüğü görülüyor. Müslümanlığı sadece ben de Müslümanım demekten ibaret olduğunun sanıldığı anlatılıyor.
18- Eşi içki içip Ayşe’yi dövünce, Hatice, (Esas hata, adı Müslüman, beyni Avrupalı olarak yaşamaya çalışmanız) diyerek, isimlerinden başka Müslümanlıkla bir ilgilerinin bulunmadığını belirtiyor.
19- Dini kitaplar almak isteyen; ama hangisini almaya karar veremeyen gelin, kütüphanede gördüğü örtülü hanımlara durumunu anlatarak, ne tür kitap alması gerektiğini sorunca bu kadınlar, (İlmihal kitabı okumalısınız) diyerek İslamiyet’in doğru olarak, ancak ilmihal kitaplarından öğrenileceğini belirtmeye çalışıyorlar.
20- Arabadan inen, başı açık olan Ayşe’yi görünce erkekler kendisine laf atıp biraz gezelim diyorlar. Ayşe’nin yanında örtülü olan Hatice’yi fark ettiklerinde ise özür dileyip uzaklaşıyorlar. Kapalı Müslümanların öyle kötü işler yapmayacağı vurgulanıyor.
21- Hatice’yi kapalı görünce, Hatice’nin arkadaşının annesi, (Hatice sen gerçekten yobaz ve gericiymişsin) diyor. Böylece, Müslümanca giyinmenin gericilik ve yobazlık olduğu iftirasının yapıldığı anlatılıyor.
22- Hatice’nin kocası genel müdür olunca, (Böyle giyinemezsin) diyerek örtüsünü alıp onu dövüyor. Böylece modern biriyim diyenlerin Müslümanlığa karşı hiç hoşgörülü olmadığı vurgulandığı gibi, rütbesi arttıkça karılarının açılması ve başkalarına peşkeş çekilmesi gibi bir intiba olduğu anlatılıyor. Kayınvalidesinin yanında kızını dövünce, kaynanası, (Bu barbarlıktır, Avrupa’da olsan bunu yapamazsın) diyerek, hayran oldukları Avrupalılara bile yaranamadıkları vurgulanıyor. İki cami arasında kalan beynamaz gibi, Avrupalıya da, Müslümanlara da ters düştükleri vurgulanıyor.
23- Ayşe, tesettüre uymayan Avrupa usulü bir gelinlik giyince, Hatice, (Siz nasıl Müslümansınız, Avrupa’dan farkınız yok) anlamında yüzünü ekşiterek oradan uzaklaşıyor.
24- Hatice, Hıristiyanlar gibi yaşayan ve sözde Müslüman olan kimselerle, bir Müslüman hanımın beraber yaşayamayacağını anlayınca, bir mektup bırakarak Avrupa’ya ana babasının evine gidiyor. Böylece farklı inançta olan insanların yaşamalarının mümkün olmayacağı vurgulanıyor.
25- Hatice, açık gelinliği gösterip, (Ben bu gelinliği giyip, camide böyle mi nikâh kıydıracağız) diyor. Avrupa’da Kilise’de nikâh kıyıldığı halde, Türkiye’de böyle bir şey yapılırsa laikliğe aykırıymış gibi gösterilir.
26- Hatice dilenciye para veriyor, diğer sosyetik kızlar para vermiyor. Burada Müslümanda merhamet, acıma duygusu olduğu vurgulanıyor.
27- Tesettüre riayet etmeyen Ayşe, (Ben namazımı kıldım) diye babasına yalan söylüyor. Açık gezmekten korkmayanın, yalan söylemekten de korkmayacağı vurgulanıyor.
28- Ayşe, evden çıkarken, başı kapalı çıkıyor, evden uzaklaşınca başını açıyor. Burada, sonradan baskı ve zorlamayla yaptırmanın değil de, daha küçük yaşta çocukken eğitmenin önemi anlatılıyor.
29- Müslüman olduğuna dair eline müftülükten bir kâğıt alsın diyor. Sosyetik aile, gerçek Müslümanlığa değil, gösterişe önem veriyor. Adı Müslüman olsun de kendi ne olursa olsun, onlarca fark etmediği vurgulanıyor.
30- Birinin Müslümanlığının mükemmelliğini göstermek için, (Ramazanda eksiksiz oruç tutar) deniyor. Namaz ve tesettür gibi şeyler hiç önemsenmiyor, sadece oruç tutmakla mükemmel Müslüman olunur sanıyorlar.
31- Sosyetik bayanlar kahve falına bakıp, falı savunuyorlar. Ev sahibi kadın, babam fala inanmazdı deyince, (Bu gerici yobazlara niye geldik ki) diyorlar. Danimarkalı gelin bunları modernleştirir diye birbirlerini teselli ediyorlar. Fala inanmamaya bile, yani kendi inançlarına uymayan her şeye gericilik diyorlar.
32- Hatice, Türklerin Avrupalı gibi dans edişlerine, içki içmelerine ve kumar oynamalarına, dinden tamamen uzaklaştıklarına hayretle bakıyor.
33- Açık gelinlik giyinen Ayşe’ye, prensesler gibi güzel olmuşsun deniyor. Prenses demekle, Avrupalının güzeli örnek gösteriliyor.
34- Ayşe, biz nikâhı camide kıymayız deyince, Hatice’nin gözünde hemen Hıristiyanların kilisede nikâh kıydıkları canlanıyor. Müslümanların kendi dinlerinden çok uzaklaştıklarını anlıyor. Nikâhı camide kıymamakla Avrupalılardan daha ileri dinsizliğe doğru ilerlediklerini hissediyor.
35- Hatice kapanınca, sözde Müslüman olan kocası, (Bu poşete girme merakı nereden çıktı) diye alay edip elinden başörtüsünü alıp tokatlıyor. Dinin emri için, poşete girmek gibi çirkin bir tabir kullanıyor. Bu arada açık duran kız kardeşi Ayşe’ye bakarak, (Bu Müslüman değil mi sanki) demeye getiriyor. Müslüman olmak için kapanmaya gerek olmadığını açıklamaya çalışıyor.
36- Görümcesi Ayşe’ye, sizde dini kitap bulunmaz mı diye sorunca, (Bulunmaz olur mu, en alta bak) diyor. O kadar kitap arasında çok küçük bir dini kitapçık çıkıyor. Hayatlarında olduğu gibi, kitaplıkta da, dine nasıl bir yer verdikleri ortaya çıkıyor.
37- Hatice, kocasına namazla ilgili tabirler soruyor. Namaz kılmayan kocası, bu tabirleri nereden bilsin? Sana kitap alayım oradan öğrenirsin diyor.
38- Hatice, evi terk edip gidince, kocası Müslümanlığı yaşamaya çalışıyor. Otururken gelen dilenciyi boş çevirmiyor. Müslümanlığı yaşamaya başlayınca bir merhamet duygusu oluştuğu anlaşılıyor.
39- Hatice namaz kılıyor; ama namazlardan zevk alamadığını, bir şeyin eksik olduğunu hissediyor. Daha sonra bunun açık gezdiğinden dolayı olduğunu, günahlara devam edenin ibadetlerinden tat alamayacağını anlıyor.
40- Görümcesi Ayşe, kapanmanın dinde yeri olmadığını bir gelenek olduğunu savunuyor. Gazeteler ve ilahiyat profesörleri böyle dedi diyor. Diğer kapalı kızlar, ilmihalden okuyarak bu konuda âyet ve hadislerin bulunduğunu anlatarak, ispat ediyorlar.
41- Müdür olmayı, işe girmeyi ve her çeşit başarıyı kutlamanın, içki içerek, erkek kadın dans ederek, eğlenerek yapıldığı vurgulanıyor.
42- Hatice’nin dinin emrine uyarak kapandığını görünce, Müslüman olduğunu söyleyen kocasının, örümcek kafalılara uyma diyebilecek kadar dinden uzak olduğu vurgulanıyor.
43- Hatice iş yerine kapalı olarak gidince, herkes alaylı bir şekilde bakıyor, açık kadınlardan biri, (Saç kıran olmuştur) diyor, bir diğeri, (Hayır, yobazlığından giyiniyor, Baksana, pardesü bile giymiş) diyor. Kendileri Müslüman olmasa da, hiç olmazsa (Karışmayalım, herkes istediği gibi yaşasın) diyecek kadar bile, batı zihniyetinde olmadıkları anlaşılıyor.
44- Bir kız, Hatice’ye, tesettürün sana yakışmış deyince, (Sana da yakışır sen kapan) diyen Hatice’ye, (Aman aman kalsın, ben istemem) diyor. Güzel olacağına inandığı halde, sırf gerici denmemesi için tesettürden kaçıyor. Türkiye’deki Müslümanca giyinmeye karşı olan tepki vurgulanıyor.
45- Kocasıyla çok içki içtiği için kavga eden Ayşe, kocasıyla olan üzüntülerini anlatınca Hatice, (Dinin emrine uyulmayınca bu huzursuzluk çıkıyor, bunu baştan düşünmek lazımdı) diyor. Ayşe, (Ne yani, sen Müslüman olunca bütün sorunların bitti mi, abimin dün sana dayak attığını nasıl unuttun?) diyor. Abisinin kapandın diye karısına dayak atmakla dine uymamış olduğunu bilmiyor.
46- Hatice, okuduğu kitaplardan, zaruret olmadıkça içkili sofraya oturulamayacağını bildiği için, içki içilen sofraya oturmuyor. Kocası, bunun dinen bir mahzuru olmadığını, oturup meze yiyebileceğini söylüyor. Hatice, hazret-i Ömer’in sözüne benzeterek, (İnandığınız gibi yaşamadığınız için, yaşadığınız gibi inanmaya başladınız) diyor. Maalesef günümüzde yaşadığı gibi inanan, yaşadıkları uygunsuz şeyleri Müslümanlık sanan çok kimse vardır.
2- Kız çocuğu, Hıristiyan filmlerin etkisinde kalarak, (Babacığım, biz günah çıkarmak için niye kiliseye gitmiyoruz) diyor. Babası da, (Biz Hıristiyan değiliz ki, bizim camimiz var) diyor. Bunun üzerine çocuk, (Peki Müslümansak, niye camiye gitmiyoruz) diyerek, toplumun Müslümanlıktan uzak olduğu ve televizyonlardaki kötü yayınların zararları vurgulanıyor.
3- Küçük kız televizyon izleyip, Hıristiyan usulü ellerini bitiştirerek dua ediyor, uygunsuz televizyon yayınlarının zararı anlatılıyor. Ayrıca çocuklara sahip çıkılmadığı, rastgele yetiştirildikleri vurgulanıyor.
4- Dine uygun olarak örtünen bir kız için, sosyetik kadınlar kendi aralarında, (Şuna bak, bunların yüzünden Avrupalılara, turistlere rezil oluyoruz) diyorlar. Oradan geçen iki turist İngilizce yol soruyor, sosyetik kadınlar bilemeyince, örtülü olan kız gelip yolu turistlere tarif ediyor, sosyetik kadınlar kendileri rezil olmamış gibi, pişkin pişkin oradan uzaklaşıyorlar.
5- Danimarkalı gelin, daha örtünmeye başlamadan önce, iş yerinde namaz kılıyor. Patron, (Maaşını buradan alıyorsun, burada namaz kılma, eve gidince kaza et) diyor. O da, (Bu kadar vakti tuvalette geçirsem bir şey demezdiniz) diyerek asıl düşmanlıklarının namaza olduğunu, vakti bahane ettikleri vurgulanıyor.
6- (Hayırlı olsun, oğlun Hollandalı bir gelin getirmiş) diyen adama, (Bunun neresi hayırlı? Evlenmek için göstermelik Müslüman oluyorlar) diyor. Adam, (Bizimkiler daha mı iyi sanki? İsmine bakıyorsun, Ayşe, Fatma… Kendisine bakıyorsun, Avrupalıdan farkı yok) diye cevap veriyor. Burada Müslümanım diyen sosyetiklerin Avrupalı Hıristiyanlardan farklarının olmadığı belirtiliyor.
7- Danimarkalı gelin, (İslamiyet'in hiç kendine has kuralları yok mu? Geldiğimden beri giyiminizin, âdetlerinizin, gezmenizin eğlenmenizin Hıristiyanlardan farklı yanını göremedim. Hiç biriniz bana İslamiyet konusunda tek kelime bile öğretmediniz) diyor. Müslümanım diyen kimselerin Müslümanlıktan hiç haberlerinin olmadığı, sadece nüfus cüzdanı müslümanı oldukları vurgulanıyor.
8- Danimarkalı gelin kitapçıya İslamiyet’i öğrenebileceği dini kitaplar almak istediğini söyleyince, (Burası modern bir semttir, burada o tarz kitaplar bulunmaz) cevabını alıyor. Modern denilen kimselerin Müslümanlıkla ilgilerinin olmadığı, tamamen dinsiz bir hayat sürdükleri vurgulanıyor.
9- Otobüse binerken, profesör kılıklı bir adam, sen benim kim olduğumu biliyor musun diyerek kapalı olduğu için bir kızdan önce girmek istiyor, açık olan Danimarkalı geline de açık olduğu için siz buyurun diyerek, örtülü Müslümanları olan kinini kusuyor.
10- Danimarkalı gelin dinini tam manasıyla yasamak arzusundadır. Bilinçli Müslüman olmak istediğini belirtirken, hem eşinin, hem de eşinin kız kardeşinin dinden uzak yaşadıkları halde, bizim dinimiz iyi demekten başka bir şey bilmemelerine, kulaktan dolma bilgilerle bir de ahkâm kesmelerine tahammül edemez.
11- Hatice, çalıştığı yerde işlerini hiç aksatmayıp çok başarılı olduğu anlatılıyor, böylece Müslümanların vazifelerini titizlikle yaptığı vurgulanıyor.
12- Hatice kapanınca, oradaki kızlar, (Hatice’nin suyu ısındı, ne kadar çok çalışsa da bu yobazlığa müdür tahammül edemez) diyerek, modern zihniyetin açıkça dine karşı olmak olduğu vurgulanıyor.
13- Ayşe, (Bana göre tesettür, örf ve adetlerle ilgilidir) dedikten sonra, (Dinin emir ve yasaklarında, sana göre, bana göre olmaz) cevabını alıyor. Burada, dinde kimsenin şahsi görüşünün geçerli olmayacağı, nakli esas alarak konuşmak gerektiği anlatılıyor.
14- Danimarkalı gelinin kocası, onu toplantılara, kokteyllere örtülü bir şekilde götüremeyeceğini söyleyince, gelin zaten böyle toplantıları sevmediğini, oralarda kendisini, herkesin ağzını açıp baktığı süslü bir vazo gibi hissettiğini söylüyor. Böylece, bu toplantılarda amacın, herkesin başkasının karısıyla kızıyla eğlenmek, oynaşmak olduğu vurgulanıyor.
15- Danimarkalı gelinin örtünmesini, çalıştığı yerdeki gayrimüslim olan müdürü anlayışla karşıladığı halde, ben de müslümanım diyen insanların buna tahammül edemedikleri vurgulanıyor.
16- Baba, eşine ve kızına, (Akşam namazının vakti geçiyor, namazları kıldınız mı?) diye sorunca eşi, (Şu dizi bitsin kılacağız, daha vakit var) diyor. Dizilerin, televizyonun namazların son vakte bırakılmasına sebep olduğu ve dizi izleyeceğiz diye namazı kazaya bıraktıkları, TV’lerin zararları vurgulanıyor.
17- Babaya, açık gezen kızı Ayşe’yi evlendirmek istediği kişi hakkında, (Dini yönden eksikleri olabilir, namaz kılıp kılmadığını araştırmak gerekir) denince, (Eksik olsa bile, kızım onu düzeltir) diyor. Hâlbuki aksinin de olabileceğini yani damadın gelini bozabileceği, hatta bundan önce açık olan kızının da örtünmesi gerektiği hiç önemsenmiyor. Evlenince, namaz kılmayan, sarhoş birisi olduğu meydana çıkıyor. İçip içip Ayşe’yi dövdüğü görülüyor. Müslümanlığı sadece ben de Müslümanım demekten ibaret olduğunun sanıldığı anlatılıyor.
18- Eşi içki içip Ayşe’yi dövünce, Hatice, (Esas hata, adı Müslüman, beyni Avrupalı olarak yaşamaya çalışmanız) diyerek, isimlerinden başka Müslümanlıkla bir ilgilerinin bulunmadığını belirtiyor.
19- Dini kitaplar almak isteyen; ama hangisini almaya karar veremeyen gelin, kütüphanede gördüğü örtülü hanımlara durumunu anlatarak, ne tür kitap alması gerektiğini sorunca bu kadınlar, (İlmihal kitabı okumalısınız) diyerek İslamiyet’in doğru olarak, ancak ilmihal kitaplarından öğrenileceğini belirtmeye çalışıyorlar.
20- Arabadan inen, başı açık olan Ayşe’yi görünce erkekler kendisine laf atıp biraz gezelim diyorlar. Ayşe’nin yanında örtülü olan Hatice’yi fark ettiklerinde ise özür dileyip uzaklaşıyorlar. Kapalı Müslümanların öyle kötü işler yapmayacağı vurgulanıyor.
21- Hatice’yi kapalı görünce, Hatice’nin arkadaşının annesi, (Hatice sen gerçekten yobaz ve gericiymişsin) diyor. Böylece, Müslümanca giyinmenin gericilik ve yobazlık olduğu iftirasının yapıldığı anlatılıyor.
22- Hatice’nin kocası genel müdür olunca, (Böyle giyinemezsin) diyerek örtüsünü alıp onu dövüyor. Böylece modern biriyim diyenlerin Müslümanlığa karşı hiç hoşgörülü olmadığı vurgulandığı gibi, rütbesi arttıkça karılarının açılması ve başkalarına peşkeş çekilmesi gibi bir intiba olduğu anlatılıyor. Kayınvalidesinin yanında kızını dövünce, kaynanası, (Bu barbarlıktır, Avrupa’da olsan bunu yapamazsın) diyerek, hayran oldukları Avrupalılara bile yaranamadıkları vurgulanıyor. İki cami arasında kalan beynamaz gibi, Avrupalıya da, Müslümanlara da ters düştükleri vurgulanıyor.
23- Ayşe, tesettüre uymayan Avrupa usulü bir gelinlik giyince, Hatice, (Siz nasıl Müslümansınız, Avrupa’dan farkınız yok) anlamında yüzünü ekşiterek oradan uzaklaşıyor.
24- Hatice, Hıristiyanlar gibi yaşayan ve sözde Müslüman olan kimselerle, bir Müslüman hanımın beraber yaşayamayacağını anlayınca, bir mektup bırakarak Avrupa’ya ana babasının evine gidiyor. Böylece farklı inançta olan insanların yaşamalarının mümkün olmayacağı vurgulanıyor.
25- Hatice, açık gelinliği gösterip, (Ben bu gelinliği giyip, camide böyle mi nikâh kıydıracağız) diyor. Avrupa’da Kilise’de nikâh kıyıldığı halde, Türkiye’de böyle bir şey yapılırsa laikliğe aykırıymış gibi gösterilir.
26- Hatice dilenciye para veriyor, diğer sosyetik kızlar para vermiyor. Burada Müslümanda merhamet, acıma duygusu olduğu vurgulanıyor.
27- Tesettüre riayet etmeyen Ayşe, (Ben namazımı kıldım) diye babasına yalan söylüyor. Açık gezmekten korkmayanın, yalan söylemekten de korkmayacağı vurgulanıyor.
28- Ayşe, evden çıkarken, başı kapalı çıkıyor, evden uzaklaşınca başını açıyor. Burada, sonradan baskı ve zorlamayla yaptırmanın değil de, daha küçük yaşta çocukken eğitmenin önemi anlatılıyor.
29- Müslüman olduğuna dair eline müftülükten bir kâğıt alsın diyor. Sosyetik aile, gerçek Müslümanlığa değil, gösterişe önem veriyor. Adı Müslüman olsun de kendi ne olursa olsun, onlarca fark etmediği vurgulanıyor.
30- Birinin Müslümanlığının mükemmelliğini göstermek için, (Ramazanda eksiksiz oruç tutar) deniyor. Namaz ve tesettür gibi şeyler hiç önemsenmiyor, sadece oruç tutmakla mükemmel Müslüman olunur sanıyorlar.
31- Sosyetik bayanlar kahve falına bakıp, falı savunuyorlar. Ev sahibi kadın, babam fala inanmazdı deyince, (Bu gerici yobazlara niye geldik ki) diyorlar. Danimarkalı gelin bunları modernleştirir diye birbirlerini teselli ediyorlar. Fala inanmamaya bile, yani kendi inançlarına uymayan her şeye gericilik diyorlar.
32- Hatice, Türklerin Avrupalı gibi dans edişlerine, içki içmelerine ve kumar oynamalarına, dinden tamamen uzaklaştıklarına hayretle bakıyor.
33- Açık gelinlik giyinen Ayşe’ye, prensesler gibi güzel olmuşsun deniyor. Prenses demekle, Avrupalının güzeli örnek gösteriliyor.
34- Ayşe, biz nikâhı camide kıymayız deyince, Hatice’nin gözünde hemen Hıristiyanların kilisede nikâh kıydıkları canlanıyor. Müslümanların kendi dinlerinden çok uzaklaştıklarını anlıyor. Nikâhı camide kıymamakla Avrupalılardan daha ileri dinsizliğe doğru ilerlediklerini hissediyor.
35- Hatice kapanınca, sözde Müslüman olan kocası, (Bu poşete girme merakı nereden çıktı) diye alay edip elinden başörtüsünü alıp tokatlıyor. Dinin emri için, poşete girmek gibi çirkin bir tabir kullanıyor. Bu arada açık duran kız kardeşi Ayşe’ye bakarak, (Bu Müslüman değil mi sanki) demeye getiriyor. Müslüman olmak için kapanmaya gerek olmadığını açıklamaya çalışıyor.
36- Görümcesi Ayşe’ye, sizde dini kitap bulunmaz mı diye sorunca, (Bulunmaz olur mu, en alta bak) diyor. O kadar kitap arasında çok küçük bir dini kitapçık çıkıyor. Hayatlarında olduğu gibi, kitaplıkta da, dine nasıl bir yer verdikleri ortaya çıkıyor.
37- Hatice, kocasına namazla ilgili tabirler soruyor. Namaz kılmayan kocası, bu tabirleri nereden bilsin? Sana kitap alayım oradan öğrenirsin diyor.
38- Hatice, evi terk edip gidince, kocası Müslümanlığı yaşamaya çalışıyor. Otururken gelen dilenciyi boş çevirmiyor. Müslümanlığı yaşamaya başlayınca bir merhamet duygusu oluştuğu anlaşılıyor.
39- Hatice namaz kılıyor; ama namazlardan zevk alamadığını, bir şeyin eksik olduğunu hissediyor. Daha sonra bunun açık gezdiğinden dolayı olduğunu, günahlara devam edenin ibadetlerinden tat alamayacağını anlıyor.
40- Görümcesi Ayşe, kapanmanın dinde yeri olmadığını bir gelenek olduğunu savunuyor. Gazeteler ve ilahiyat profesörleri böyle dedi diyor. Diğer kapalı kızlar, ilmihalden okuyarak bu konuda âyet ve hadislerin bulunduğunu anlatarak, ispat ediyorlar.
41- Müdür olmayı, işe girmeyi ve her çeşit başarıyı kutlamanın, içki içerek, erkek kadın dans ederek, eğlenerek yapıldığı vurgulanıyor.
42- Hatice’nin dinin emrine uyarak kapandığını görünce, Müslüman olduğunu söyleyen kocasının, örümcek kafalılara uyma diyebilecek kadar dinden uzak olduğu vurgulanıyor.
43- Hatice iş yerine kapalı olarak gidince, herkes alaylı bir şekilde bakıyor, açık kadınlardan biri, (Saç kıran olmuştur) diyor, bir diğeri, (Hayır, yobazlığından giyiniyor, Baksana, pardesü bile giymiş) diyor. Kendileri Müslüman olmasa da, hiç olmazsa (Karışmayalım, herkes istediği gibi yaşasın) diyecek kadar bile, batı zihniyetinde olmadıkları anlaşılıyor.
44- Bir kız, Hatice’ye, tesettürün sana yakışmış deyince, (Sana da yakışır sen kapan) diyen Hatice’ye, (Aman aman kalsın, ben istemem) diyor. Güzel olacağına inandığı halde, sırf gerici denmemesi için tesettürden kaçıyor. Türkiye’deki Müslümanca giyinmeye karşı olan tepki vurgulanıyor.
45- Kocasıyla çok içki içtiği için kavga eden Ayşe, kocasıyla olan üzüntülerini anlatınca Hatice, (Dinin emrine uyulmayınca bu huzursuzluk çıkıyor, bunu baştan düşünmek lazımdı) diyor. Ayşe, (Ne yani, sen Müslüman olunca bütün sorunların bitti mi, abimin dün sana dayak attığını nasıl unuttun?) diyor. Abisinin kapandın diye karısına dayak atmakla dine uymamış olduğunu bilmiyor.
46- Hatice, okuduğu kitaplardan, zaruret olmadıkça içkili sofraya oturulamayacağını bildiği için, içki içilen sofraya oturmuyor. Kocası, bunun dinen bir mahzuru olmadığını, oturup meze yiyebileceğini söylüyor. Hatice, hazret-i Ömer’in sözüne benzeterek, (İnandığınız gibi yaşamadığınız için, yaşadığınız gibi inanmaya başladınız) diyor. Maalesef günümüzde yaşadığı gibi inanan, yaşadıkları uygunsuz şeyleri Müslümanlık sanan çok kimse vardır.