Cevap:
Resûlullah efendimiz ümmetinin başına gelecekleri bildirirken;
(Benî İsrail yetmişiki millete ayrıldı. Ümmetim de, yetmişüç fırkaya ayrılacaktır. Bunlardan yalnız bir fırka kurtulacak, diğerlerinin hepsi Cehenneme gidecektir) buyurdu. Eshâb-ı kiram;
-O hangisidir ya Resûlallah, deyince;
-Benim ve Eshâbımın yolunda olanlardır buyurdu. Bu hadis-i şerifi, imam-ı Tirmizi hazretleri, Abdullah bin Ömer hazretlerinin haber verdiğini bildiriyor. İmâm-ı Ahmed'in ve Ebû Dâvud hazretlerinin naklettiklerine göre de;
(Bunlardan yetmişikisi Cehennemde, geri kalan biri Cennettedir. Bu da, bir cemaattir) buyurdu.
Bu hadis-i şerifte bildirilen tek kurtuluş fırkasını ve bunların Cennete girmeye sebep olan itikatlarını arayıp bulmak, bunların itikadına uymayan sapık fırkalardan sakınmak lazımdır. Bu suretle Cehennemin ateşinden kurtulmaya çalışmalıdır. Abdülkadir-i Geylânî hazretleri, ikinci hadiste bildirilen Cemaati ve birinci hadis-i şerifi şöyle açıklamaktadır:
“Müminin Sünnete ve Cemaate tabi olması lazımdır. Sünnet Resûlullahın gösterdiği yoldur. Cemaat de, Hulefâ-i râşidîn denilen dört halife zamanlarındaki Eshâb-ı kiramın söz birliği yaptığı şeylerdir. Müslümanın, bidat sahiplerinin çoğalmalarına mâni olması, onlara yaklaşmaması lazımdır.” Ahmed ibni Hacer-ül-Heytemî hazretleri Savâık-ul-muhrika kitabında;
“Ehl-i sünnet itikadından ayrılanlara Mübtedi denir. Bunlar, birinci asırda ortaya çıkmaya başladılar” demektedir. Feth-ul-cevâd kitabında da diyor ki:
“Mübtedi, Ehl-i sünnetin söz birliği ile bildirmiş olduğu itikada uymayan kimsedir. Bu söz birliğini Ebül'Hasen Eş'arî ve Ebû Mansûr Ma'türîdî hazretleri ile bunların yolunda olan âlimler bildirdiler.” Şâfii âlimlerinden Ahmed Şihâbüddîn Kalyûbî Mısrî, Kenz-ür-râgıbîn hâşiyesinde diyor ki:
“Ebül-Hasen Eş'arînin ve Ebû Mansûr Ma'türîdînin bildirdiklerinden ayrılan kimse Sünni değildir. Bu iki imam Resûlullah efendimizin ve Eshâbının yolundadırlar.”
Bütün bunlardan anlaşılıyor ki, bu ümmet yetmişüç millete ayrılacak, bunlardan yalnız birisi Cehennemden kurtulacaktır. Her müminin bu bir fırkayı arayıp bulması ve bunlara tabi olması vaciptir.
***
Sual: Tüccara, sanat sahibine lâzım olan demir eşya, makina ve benzerleri, zengine satılmıyor. Bu durumda ne yapılabilir?
Cevap:
İslâm dini, her zorluğu kolaylaştırıcıdır. İslâmiyette, çözülemeyecek hiçbir mesele yoktur. Ehl-i sünnet âlimleri, kıyamete kadar yapılacak olan her işin, her yeniliğin, her buluşun, insanların saadetleri için kullanılabilmeleri yollarını, Kur’ân-ı kerimden ve hadîs-i şeriflerden çıkarmışlar, kitaplarına yazmışlardır. Kendilerini müctehid sanan ve tanıtan ve yüksek İslâm âlimleri ile boy ölçüşmeğe kalkışan din cahillerine, iman hırsızlarına ve dinde reform isteyenlere, yapacak bir iş bırakmamışlardır.
Müslümanların, dinde reform yapmaları, yeni yeni şeyler uydurmaları değil, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını anlamağa, öğrenmeğe çalışmaları, işlerini bunlara uygun yapmaları lâzımdır. Bu çalışmaları nefs ile cihad olur. Felaketten, azabdan kurtulmak isteyenler için, yani Kur’ân-ı kerime, İslâmiyete uymak isteyenler için, doğru yol budur. Kendi akıllarına güvenerek, Kur’ân-ı kerimden ve hadîs-i şeriflerden mana, hüküm çıkarmağa kalkışanlar, yanılır, aldanır ve Ehl-i sünnetten ayrılırlar. Ehl-i sünnetten ayrılan da, ya sapık olur, ya kâfir olur.
Kendisi için mal satın alamayan bir zengin, para vermek istediği sanat sahibini, (Şu para ile, şu malı almak için, seni umumi vekil yaptım) diyerek, vekil yapar. Sanat sahibi de, vekil olup, senet karşılığı, parayı zenginden alır. Bu para ile, bu malı, kendi adına satın alır. Zengine teslim edip, senedini geri alır. Aralarındaki ikinci bir sözleşme ile, bu malı, zenginden veresiye, yüksek fiyatla satın alır. Böylece, ikisi de, fâiz günahından kurtulmuş ve daha çok kazanmış olurlar. (Tam İlmihal s. 864)
Kendisi için mal satın alamayan bir zengin, para vermek istediği sanat sahibini, (Şu para ile, şu malı almak için, seni umumi vekil yaptım) diyerek, vekil yapar. Sanat sahibi de, vekil olup, senet karşılığı, parayı zenginden alır. Bu para ile, bu malı, kendi adına satın alır. Zengine teslim edip, senedini geri alır. Aralarındaki ikinci bir sözleşme ile, bu malı, zenginden veresiye, yüksek fiyatla satın alır. Böylece, ikisi de, fâiz günahından kurtulmuş ve daha çok kazanmış olurlar. (Tam İlmihal s. 864)