Sual: Bazı zamanlarda mesela Cuma ve Bayram namazlarında, cami kalabalık olup yere secde edilemeyecek olursa, böyle durumlarda, namaz kılan kimse, secdeyi nasıl yapacaktır?
Cevap: Konu ile alakalı olarak Fıkıh ve İlmihâl kitaplarında deniyor ki:
"Secde için eğilemeyen hasta ve camide başka yer bulamayan sağlam kimse, yerden yirmibeş santimetreden daha yüksek bir şey üzerine secde etmez. Yalnız, yer bulamayan kimse, önünde aynı namazı kılarak yere secde edenin sırtına secde edebilir. Fakat, dizlerinin yerde olması lazımdır. Bu sağlam kimsenin, kalabalık dağıldıktan sonra kılması veya kalabalık olmayan camiye gidip orada kılması müstehabdır. Camide kalabalık olmadığı zaman, yirmibeş santimetreden daha az yükseğe secdenin caiz olduğu da bildirildi ise de, mekruhtur. Çünkü, Resûlullah efendimizin az yüksek bir şey üzerine dahi secde etmediği İbni Âbidînde bildirilmektedir, Az yükseğe bile caiz olmadığı Câmi'ur-rumûzda ve Şelbînin Tebyîn haşiyesinde yazılıdır.
Bunun için, özrü olanların dahi az yükseğe de secde etmemeleri lazımdır. Yükseğe secde etmeli, yere secde etmemeli demek ise, ibadeti değiştirmek olur. İbadeti değiştirmek isteyen, kafir olur. Kafirler, Resûlullah efendimizin düşmanları, camileri kiliseye benzetmek istiyorlar. Kiliselerde olduğu gibi, masada oturup, secde olarak, başını masaya koymaya ve camilere çalgı, müzik sokmaya çalışıyorlar. Önce secde yerlerini biraz biraz yükseltmeye ve ibadetleri hoparlörle yapmaya alıştırıyorlar."
***
Sual: Namaz kılarken Kâbe'ye dönülüyor rüku ve secde ediliyor. Namazdaki bu rüku ve secde Kâbe'ye mi yapılmış oluyor?
Cevap: Bu konuda İbni Âbidînde buyuruluyor ki:
"Namaz kılarken istikbâl-i kıble farzdır. Yani Kâbe-i mu'azzama cihetine, yönüne doğru dönerek kılınır. Namaz Allah için kılınır. Secde yalnız Allah için ve Kâbe'ye karşı yapılır. Kâbe için yapılmaz. Kâbe için secde eden, kafir olur."
***
Sual: Bir Müslümanın dört mezhebin kolay olan hükümlerini toplayıp bunlarla amel etmesi uygun olur mu?
Cevap: Konu ile alakalı olarak İbni Âbidînde buyuruluyor ki:
"Mezhebe ehemmiyet vermeyerek veya kolayına geleni yapmak için mezhep değiştirenin ve mezhepleri birleştirenin, kolaylıklarını seçip toplayanların şahitliği kabul olmaz."
***
Sual: İşlenen bir günah sebebi ile, bir kimse dinden çıkar mı?
Cevap: Müslümanlığa inanan ve seven bir kimseyi, kusurlarından dolayı Müslümanlıktan çıkarmak doğru değildir. İman, Müslümanlık esaslarını kabul etmek ve bütün ahkamına, hükümlerine uymakta kusur etse bile, saygı göstermek olduğundan, Müslümanlığın temelidir. Amel imandan bir parça olsaydı, her günah işleyen, kâfir olurdu. Dünyada Müslüman kalmazdı. Hadîs-i şeriflerde bazı iyilikler imana, bazı kötülükler küfre bağlı olarak bildirilmiş ise de, böyle buyurulması, bu iyilik ve kötülüklerin şiddetini, derecesinin çokluğunu bildirmek içindir. Başka âyet-i kerimelerin ve hadîs-i şeriflerin yardımı ile, bunların, imandan veya küfürden parça olmadıkları anlaşılmaktadır. (Hayâ imandan bir şubedir), (Temizlik imanın yarısıdır), (İman namazdır), (Mümin, insanların emin olduğu kimsedir), (Mümin, mümin iken zina etmez), (Müminde her huy, her tabiat bulunabilir. Yalnız hainlik ve yalancılık bulunmaz) hadîs-i şerifleri böyledir. Bu hadîs-i şerifler, hayâ, taharet, namaz, emanet, iffet, doğruluk gibi iyiliklerin olmaması ve yalan, hainlik ve zina gibi kötülüklerin bulunması imanın olmaması gibidir diyerek, bunların ehemmiyetlerini bildirmektedir. Bazı amellere iman kadar kıymet verilmekle, bunların ehemmiyetleri bildirilmiştir. Dinde reformcular, buna karşılık olarak, Peygamberlerin imana dâhil ettiği şeyleri, Ehl-i sünnet âlimlerinin imandan ayırmaya ne hakları olabilir derlerse, (Mümin olarak ölen kimse, zina etmiş ve hırsızlık etmiş ise de, sonunda Cennete girer) hadîs-i şerifi, bunlara cevap vermektedir. Ankebût sûresinin 2. âyet-i kerimesinde; (İnsanların, iman ettik demekle bırakılmayarak, din yolunda karşılaşacakları sıkıntılara katlanmalarına göre, iman ettik sözlerinin doğru veya yalan olduğu anlaşılacağı) meâl-i şerifi ile bildirilmektedir. Bu âyet-i kerimede, sıkıntılara dayanmanın çok mühim olduğu anlatılmaktadır.
***
Sual: İbadetleri yapmak lazım olduğu gibi, bunların emir olduğuna inanmak da lazım mıdır?
Cevap: İslâmiyetin emrettiği ibadetleri yerine getirmek lazım olduğu gibi, her birinin vazife, emir olduğuna inanmak da ayrıca lazımdır. Böyle inanan bir Müslüman, bu vazifeleri elbette severek yapacaktır.
Cevap: Konu ile alakalı olarak Fıkıh ve İlmihâl kitaplarında deniyor ki:
"Secde için eğilemeyen hasta ve camide başka yer bulamayan sağlam kimse, yerden yirmibeş santimetreden daha yüksek bir şey üzerine secde etmez. Yalnız, yer bulamayan kimse, önünde aynı namazı kılarak yere secde edenin sırtına secde edebilir. Fakat, dizlerinin yerde olması lazımdır. Bu sağlam kimsenin, kalabalık dağıldıktan sonra kılması veya kalabalık olmayan camiye gidip orada kılması müstehabdır. Camide kalabalık olmadığı zaman, yirmibeş santimetreden daha az yükseğe secdenin caiz olduğu da bildirildi ise de, mekruhtur. Çünkü, Resûlullah efendimizin az yüksek bir şey üzerine dahi secde etmediği İbni Âbidînde bildirilmektedir, Az yükseğe bile caiz olmadığı Câmi'ur-rumûzda ve Şelbînin Tebyîn haşiyesinde yazılıdır.
Bunun için, özrü olanların dahi az yükseğe de secde etmemeleri lazımdır. Yükseğe secde etmeli, yere secde etmemeli demek ise, ibadeti değiştirmek olur. İbadeti değiştirmek isteyen, kafir olur. Kafirler, Resûlullah efendimizin düşmanları, camileri kiliseye benzetmek istiyorlar. Kiliselerde olduğu gibi, masada oturup, secde olarak, başını masaya koymaya ve camilere çalgı, müzik sokmaya çalışıyorlar. Önce secde yerlerini biraz biraz yükseltmeye ve ibadetleri hoparlörle yapmaya alıştırıyorlar."
***
Sual: Namaz kılarken Kâbe'ye dönülüyor rüku ve secde ediliyor. Namazdaki bu rüku ve secde Kâbe'ye mi yapılmış oluyor?
Cevap: Bu konuda İbni Âbidînde buyuruluyor ki:
"Namaz kılarken istikbâl-i kıble farzdır. Yani Kâbe-i mu'azzama cihetine, yönüne doğru dönerek kılınır. Namaz Allah için kılınır. Secde yalnız Allah için ve Kâbe'ye karşı yapılır. Kâbe için yapılmaz. Kâbe için secde eden, kafir olur."
***
Sual: Bir Müslümanın dört mezhebin kolay olan hükümlerini toplayıp bunlarla amel etmesi uygun olur mu?
Cevap: Konu ile alakalı olarak İbni Âbidînde buyuruluyor ki:
"Mezhebe ehemmiyet vermeyerek veya kolayına geleni yapmak için mezhep değiştirenin ve mezhepleri birleştirenin, kolaylıklarını seçip toplayanların şahitliği kabul olmaz."
***
Sual: İşlenen bir günah sebebi ile, bir kimse dinden çıkar mı?
Cevap: Müslümanlığa inanan ve seven bir kimseyi, kusurlarından dolayı Müslümanlıktan çıkarmak doğru değildir. İman, Müslümanlık esaslarını kabul etmek ve bütün ahkamına, hükümlerine uymakta kusur etse bile, saygı göstermek olduğundan, Müslümanlığın temelidir. Amel imandan bir parça olsaydı, her günah işleyen, kâfir olurdu. Dünyada Müslüman kalmazdı. Hadîs-i şeriflerde bazı iyilikler imana, bazı kötülükler küfre bağlı olarak bildirilmiş ise de, böyle buyurulması, bu iyilik ve kötülüklerin şiddetini, derecesinin çokluğunu bildirmek içindir. Başka âyet-i kerimelerin ve hadîs-i şeriflerin yardımı ile, bunların, imandan veya küfürden parça olmadıkları anlaşılmaktadır. (Hayâ imandan bir şubedir), (Temizlik imanın yarısıdır), (İman namazdır), (Mümin, insanların emin olduğu kimsedir), (Mümin, mümin iken zina etmez), (Müminde her huy, her tabiat bulunabilir. Yalnız hainlik ve yalancılık bulunmaz) hadîs-i şerifleri böyledir. Bu hadîs-i şerifler, hayâ, taharet, namaz, emanet, iffet, doğruluk gibi iyiliklerin olmaması ve yalan, hainlik ve zina gibi kötülüklerin bulunması imanın olmaması gibidir diyerek, bunların ehemmiyetlerini bildirmektedir. Bazı amellere iman kadar kıymet verilmekle, bunların ehemmiyetleri bildirilmiştir. Dinde reformcular, buna karşılık olarak, Peygamberlerin imana dâhil ettiği şeyleri, Ehl-i sünnet âlimlerinin imandan ayırmaya ne hakları olabilir derlerse, (Mümin olarak ölen kimse, zina etmiş ve hırsızlık etmiş ise de, sonunda Cennete girer) hadîs-i şerifi, bunlara cevap vermektedir. Ankebût sûresinin 2. âyet-i kerimesinde; (İnsanların, iman ettik demekle bırakılmayarak, din yolunda karşılaşacakları sıkıntılara katlanmalarına göre, iman ettik sözlerinin doğru veya yalan olduğu anlaşılacağı) meâl-i şerifi ile bildirilmektedir. Bu âyet-i kerimede, sıkıntılara dayanmanın çok mühim olduğu anlatılmaktadır.
***
Sual: İbadetleri yapmak lazım olduğu gibi, bunların emir olduğuna inanmak da lazım mıdır?
Cevap: İslâmiyetin emrettiği ibadetleri yerine getirmek lazım olduğu gibi, her birinin vazife, emir olduğuna inanmak da ayrıca lazımdır. Böyle inanan bir Müslüman, bu vazifeleri elbette severek yapacaktır.