Sual: İnsan ibadet yapınca, nefsi kabarıyor, günah işleyince de, kendini kötü hissediyor. Bunun sebebi nedir?
Cevap:
Cevap:
Konu ile alakalı olarak İmâm-ı Rabbânî hazretleri, bir talebesine şöyle buyuruyor:
"Soruyorsunuz ki, ibadet yapınca, nefsim kabarıyor, benim gibi iyi kimse yoktur sanıyor. İslâmiyete ters düşen bir şey yapınca da kendimi aciz sanıyorum. Bunun ilacı nedir diyorsunuz. Allahü teâlânın ihsanına kavuşan kardeşim! İkinci olarak bildirdiğiniz ihtiyaç ve aciz olmak, pişmanlıktan ileri gelir ki, çok büyük nimettir. Allah korusun, eğer günah işledikten sonra, pişman olunmazsa, günah işlemek tatlı gelirse, günaha ısrar etmek olur. Pişmanlık, tevbenin bir parçasıdır. Küçük günaha ısrar, büyük günah olur. Büyük günaha ısrar, insanı küfre götürür. İkinci hâliniz, büyük nimettir. Buna şükrediniz ki, pişmanlığınız çoğalsın ve İslâmiyete uymayan işlerden sizi korusun. İbrahim sûresi 7. âyetinde mealen;
(Şükrederseniz, nimetimi arttırırım!) buyuruldu.
Nefsinizin birinci hâli, ucub, yani ibadet yaptığı için kendini beğenmektir. Ucub, korkunç bir zehir, öldürücü bir hastalık olup, ibadetleri ve iyilikleri yok eder. Bunun ilacı, iyi işlerini kusurlu görmeli, bunlardaki gizli çirkinlikleri düşünmeli, böylece, kendinin ve ibadetlerinin kusurlu olduğunu anlamalıdır. Hatta, onları beğenilmeyecek bir hâlde bulmalıdır. Bir hadîs-i şerifte;
(Kur'ân-ı kerim okuyan çok kimse vardır ki, Kur'ân-ı kerim bunlara lanet eder) buyuruldu. Başka bir hadîs-i şerifte;
(Oruç tutan çok kimse vardır ki, onların orucu, yalnız açlık ve susuzluk çekmek olur) buyuruldu. İnsan, ibadetinin, iyiliğinin çirkin tarafı olmadığını sanmamalıdır. Biraz incelenirse, Allahü teâlânın yardımıyla hepsini çirkin bulur. Böyle kimsede ucub hasıl olabilir ve nefis kendini beğenebilir mi? Bir kimse, amellerini, ibadetlerini kusurlu görünce, bunların kıymeti artar. İbadetlerini, iyiliklerini kusurlu, bozuk görmeye kavuşan bir kimse, öyle bir hâle gelir ki, sağ omuzundaki, iyilikleri yazan meleğin hiçbir şey yazmadığını sanır. Çünkü, yazacağı bir iyilik yaptığını görememektedir. Sol omuzundaki, kötülükleri yazan meleğin durmadan yazdığını sanır. Çünkü, yaptıklarının hepsinin çirkin ve kötü olduklarını görmektedir."
***
Sual: Bir kimseye hac farz olduktan sonra, bunu geciktirmesi, sonraki senelere bırakması günah olur mu?
Cevap: Vücub şartları bulunmakla beraber, eda şartları da kendisinde bulunan kimsenin, o sene hacca gitmesi farz olur. O sene, hac yolunda ölürse hac sakıt olur ve bu kimsenin vekil gönderilmesi için vasiyet etmesi de lazım olmaz. Farz olduğu o sene gidilmezse, günah olur. Farz olduktan sonra hacca gitmeyi, daha sonraki senelere bırakan kimse fasık olur. Çünkü küçük günaha devam etmek, büyük günah olur. Sonraki senelerde, hac yolunda, evinde hasta olursa, hapse düşerse veya hacca gidemeyecek şekilde sakatlanırsa, yerine başkasını, kendi memleketinden bedel göndermesi veya bunun için vasiyet etmesi lazımdır. Bedel gönderdikten sonra iyi olursa, kendinin gitmesi de lazım olur. Sonraki senelerde hacca giderse, geciktirme günahı affolur. İmam-ı Muhammed ve imam-ı Şafii hazretlerine göre, sonraki senelere bırakması da caizdir.
***
Sual: Hac ibadetinin yerine getirilmesi için de belli şartlar var mıdır?
Cevap: Hac ibadetinin farz olmasından başka, bu ibadeti yerine getirebilmesi için de belli şartlar vardır ki bunlara Eda şartları denir ve dört tanedir:
1- Hapsedilmiş veya yasaklanmış olmamak.
2- Hac için gideceği yolun ve hac yerinin selamet ve emniyetli olması lazımdır. Gemi, tren, otobüs veya uçaklardan tehlikeli olan ile gitmek lazım olduğu zaman, hacca gitmek farz olmaz. Eşkıyaların, hacıların canına, malına saldırdığı yıllarda hacca gitmek farz olmaz.
3- Mekke'den üç gün üç gecelik uzak yerlerde bulunan hür kadının hacca gidebilmesi için, üç mezhepte, kocasının veya nikâhı düşmeyen ebedi mahrem akrabasından fasık, mürted olmayan akıllı, büluğa ermiş bir erkeğin beraber gitmesi lazımdır. Bunun yol parasını verecek kadar, kadının zengin olması da lazımdır. Künûz-üd-dekâıkda yazılı Bezzârın bildirdiği hadis-i şerifte;
(Kadın, yanında bir mahremi olmadan hacca gidemez!) buyuruldu. Zamanımızda fesat çoğaldığı için, nikâhtan ve sütten olan mahrem akraba ile sefere gitmemelidir. Zengin olan kadının, mahremi ile bir kere hacca gitmesine kocası mani olamaz. Zira zevcin, kocanın farzlara mani olmaya hakkı yoktur.
4- Kadın, iddet hâlinde yani kocasından yeni ayrılmış olmamaktır.
"Soruyorsunuz ki, ibadet yapınca, nefsim kabarıyor, benim gibi iyi kimse yoktur sanıyor. İslâmiyete ters düşen bir şey yapınca da kendimi aciz sanıyorum. Bunun ilacı nedir diyorsunuz. Allahü teâlânın ihsanına kavuşan kardeşim! İkinci olarak bildirdiğiniz ihtiyaç ve aciz olmak, pişmanlıktan ileri gelir ki, çok büyük nimettir. Allah korusun, eğer günah işledikten sonra, pişman olunmazsa, günah işlemek tatlı gelirse, günaha ısrar etmek olur. Pişmanlık, tevbenin bir parçasıdır. Küçük günaha ısrar, büyük günah olur. Büyük günaha ısrar, insanı küfre götürür. İkinci hâliniz, büyük nimettir. Buna şükrediniz ki, pişmanlığınız çoğalsın ve İslâmiyete uymayan işlerden sizi korusun. İbrahim sûresi 7. âyetinde mealen;
(Şükrederseniz, nimetimi arttırırım!) buyuruldu.
Nefsinizin birinci hâli, ucub, yani ibadet yaptığı için kendini beğenmektir. Ucub, korkunç bir zehir, öldürücü bir hastalık olup, ibadetleri ve iyilikleri yok eder. Bunun ilacı, iyi işlerini kusurlu görmeli, bunlardaki gizli çirkinlikleri düşünmeli, böylece, kendinin ve ibadetlerinin kusurlu olduğunu anlamalıdır. Hatta, onları beğenilmeyecek bir hâlde bulmalıdır. Bir hadîs-i şerifte;
(Kur'ân-ı kerim okuyan çok kimse vardır ki, Kur'ân-ı kerim bunlara lanet eder) buyuruldu. Başka bir hadîs-i şerifte;
(Oruç tutan çok kimse vardır ki, onların orucu, yalnız açlık ve susuzluk çekmek olur) buyuruldu. İnsan, ibadetinin, iyiliğinin çirkin tarafı olmadığını sanmamalıdır. Biraz incelenirse, Allahü teâlânın yardımıyla hepsini çirkin bulur. Böyle kimsede ucub hasıl olabilir ve nefis kendini beğenebilir mi? Bir kimse, amellerini, ibadetlerini kusurlu görünce, bunların kıymeti artar. İbadetlerini, iyiliklerini kusurlu, bozuk görmeye kavuşan bir kimse, öyle bir hâle gelir ki, sağ omuzundaki, iyilikleri yazan meleğin hiçbir şey yazmadığını sanır. Çünkü, yazacağı bir iyilik yaptığını görememektedir. Sol omuzundaki, kötülükleri yazan meleğin durmadan yazdığını sanır. Çünkü, yaptıklarının hepsinin çirkin ve kötü olduklarını görmektedir."
***
Sual: Bir kimseye hac farz olduktan sonra, bunu geciktirmesi, sonraki senelere bırakması günah olur mu?
Cevap: Vücub şartları bulunmakla beraber, eda şartları da kendisinde bulunan kimsenin, o sene hacca gitmesi farz olur. O sene, hac yolunda ölürse hac sakıt olur ve bu kimsenin vekil gönderilmesi için vasiyet etmesi de lazım olmaz. Farz olduğu o sene gidilmezse, günah olur. Farz olduktan sonra hacca gitmeyi, daha sonraki senelere bırakan kimse fasık olur. Çünkü küçük günaha devam etmek, büyük günah olur. Sonraki senelerde, hac yolunda, evinde hasta olursa, hapse düşerse veya hacca gidemeyecek şekilde sakatlanırsa, yerine başkasını, kendi memleketinden bedel göndermesi veya bunun için vasiyet etmesi lazımdır. Bedel gönderdikten sonra iyi olursa, kendinin gitmesi de lazım olur. Sonraki senelerde hacca giderse, geciktirme günahı affolur. İmam-ı Muhammed ve imam-ı Şafii hazretlerine göre, sonraki senelere bırakması da caizdir.
***
Sual: Hac ibadetinin yerine getirilmesi için de belli şartlar var mıdır?
Cevap: Hac ibadetinin farz olmasından başka, bu ibadeti yerine getirebilmesi için de belli şartlar vardır ki bunlara Eda şartları denir ve dört tanedir:
1- Hapsedilmiş veya yasaklanmış olmamak.
2- Hac için gideceği yolun ve hac yerinin selamet ve emniyetli olması lazımdır. Gemi, tren, otobüs veya uçaklardan tehlikeli olan ile gitmek lazım olduğu zaman, hacca gitmek farz olmaz. Eşkıyaların, hacıların canına, malına saldırdığı yıllarda hacca gitmek farz olmaz.
3- Mekke'den üç gün üç gecelik uzak yerlerde bulunan hür kadının hacca gidebilmesi için, üç mezhepte, kocasının veya nikâhı düşmeyen ebedi mahrem akrabasından fasık, mürted olmayan akıllı, büluğa ermiş bir erkeğin beraber gitmesi lazımdır. Bunun yol parasını verecek kadar, kadının zengin olması da lazımdır. Künûz-üd-dekâıkda yazılı Bezzârın bildirdiği hadis-i şerifte;
(Kadın, yanında bir mahremi olmadan hacca gidemez!) buyuruldu. Zamanımızda fesat çoğaldığı için, nikâhtan ve sütten olan mahrem akraba ile sefere gitmemelidir. Zengin olan kadının, mahremi ile bir kere hacca gitmesine kocası mani olamaz. Zira zevcin, kocanın farzlara mani olmaya hakkı yoktur.
4- Kadın, iddet hâlinde yani kocasından yeni ayrılmış olmamaktır.