Cevap:
Gıybet, bir Müslümanın veya gayr-i müslimin gizli bir kusurunu, arkasından söylemektir. Gıybet etmek haramdır, büyük günahlardandır. Bir kimseyi kötülemek gıybet olur. Gıybet ve iftira söylemek, büyük günah olduğu gibi, bunları dinlemek de haramdır.
Gıybet, insanın sevaplarının azalmasına, başkasının günahlarının kendisine verilmesine sebep olur. Bunları, her zaman düşünmek, insanın gıybet etmesine mani olur. Gıybet, üç türlüdür:
Birincisinde, ben gıybet etmedim, onda bulunan şeyi söyledim, der. Böyle söylemek, küfür olur. Çünkü, harama, helal demiş olur.
İkincisinde, gıybet olunana duyurmaktır. Büyük haram olur. Tevbe etmekle affedilmez. Onunla helallaşmak da lazım olur.
Üçüncüsünde, gıybet olunanın bundan haberi olmaz. Tevbe ve istiğfar etmekle ve ona hayır dua etmekle affolur.
Yanında gıybet yapıldığını işiten kimse, buna hemen mani olmalıdır. Hadîs-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Din kardeşine, onun haberi olmadan yardım eden kimseye, Allahü teâlâ dünyada ve ahirette yardım eder.)
(Yanında, din kardeşine gıybet edilince, gücü yettiği halde ona yardım etmeyen kimsenin günahı, dünyada ve ahirette kendisine yetişir.)
(Bir kimse, dünyada din kardeşinin ırzını korursa, Allahü teâlâ, bir melek göndererek, onu Cehennem azabından korur.)
(Bir kimse, din kardeşinin ırzından bir şeyi korursa, Allahü teâlâ, onu Cehennem azabından korur.)
Gıybet yapılırken, orada bulunan kimse, korkmazsa, söz ile, korkunca, kalbi ile ret etmezse, gıybet günahına ortak olur. Sözünü kesmesi veyahut kalkıp gitmesi mümkün ise, bunları yapmalı. Eliyle, başıyla, gözüyle men etmesi kâfi gelmez. Açıkça, sus, demesi lazımdır.
Gıybet etmenin kefareti, üzülmek, tevbe etmek ve onunla helallaşmaktır. Pişman olmadan helallaşmak, riya olur, ayrı bir günah olur. Ölmüş olanı ve gayr-i müslimi gıybet etmenin de, haram olduğu İbni Âbidînde yazılıdır.
***
Sual: Dört büyük halifenin, birbirlerinden üstünlük sıraları nasıldır?
Cevap: Bu konuda Ehl-i sünnet alimleri;
“Dört halifenin birbirinden yükseklikleri, üstünlükleri, hilafetleri sırası iledir” buyurmuşlardır.
***
Sual: Küfrün zararları ve küfre sebep olan söz ve işlerden bazıları nelerdir?
Cevap: Küfrün yedi zararı vardır: Dini ve nikâhı giderir. O kimsenin boğazladığı yenmez. Helali ile ettiği, zina olur. O kimseyi öldürmek vacib olur. Cennet ondan uzaklaşır. Cehennem ona yakındır. O hâlinde ölürse namazı kılınmaz.
Rızası ile, filan şey, filan kimsededir, yahut yoktur, kâfir olayım, cühûd [yani Yahudi] olayım diye, yemin eylemiş olsa, o şey, o kimsede olsun veya olmasın, o kimse, kendi rızası ile küfre varmıştır. İmanının ve nikâhının tecdîdi lâzımdır.
Zina, fâiz, yalan gibi her dinde haram olan bir şey için, helal olaydı da, ben dahi, işleseydim, diye temenni eder ise, bu dahi küfürdür.
Peygamberlere “aleyhimüssalevâtü vetteslimât” inandım, amma Âdem “aleyhisselâm” Peygamber midir, bilmiyorum dese, kâfir olur. Hazret-i Muhammed “aleyhisselâm”ın âhır zaman Peygamberi olduğunu bilmeyen kâfir olur.
Bir kimse, Peygamberlerin “aleyhimüssalevâtü vetteslimât” dediği doğru ise, biz kurtulduk demiş olsa, kâfir olur, demişlerdir. Birgivî merhum buyurur ki: (Bu sözü şüphe yolu ile söylerse küfürdür. Eğer ilzam tarikiyle söylerse küfür değildir.)
Bir kimseye, gel namaz kıl deseler, o dahi, kılmam dese, kâfir olur, demişler. Amma muradı, senin sözünle kılmam, Allah emri ile kılarım dese kâfir olmaz.
Bir kimseye, sakalını bir tutamdan kısa yapma veya bir tutamdan fazlasını kes ve tırnaklarını kes, zira, Resûlullahın “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” sünnetidir deseler, o da kesmem dese, kâfir olur. Sair sünnetler dahi böyledir. Hususiyle, sünnet olduğu ma’rûf ve sübûtü, tevatür ile sabit ola. Misvak gibi. Birgivî merhum buyurur ki: Bu sözü, sünnetliğini inkâr tarikiyle dese, küfürdür. Muradı, senin emrinle işlemem, Resûlullahın sünneti olduğu için işlerim dese, küfür değildir. (İslâm Ahlâkı s. 199)
***
Sual: Zamanımızda kendilerini tarikat ehli görenler arasında bile, Eshâb-ı kiramdan bazılarına karşı bir buğz, düşmanlık vardır. Bu düşmanlık nereden ve nasıl girip yayılmıştır?
Cevap: Abbasi tarihçileri, sultanların gözüne girmek, mal ve mevki elde etmek için vakaları, hadiseleri değiştirmekten, hadiseleri, meydana gelen olayları yanlış yazmaktan çekinmemiş, Emevileri insafsızca kötülemeye koyulmuşlardı. Abbasi halifeleri, Emevilere düşman olduğundan, tarihçileri de, dünyalık ele geçirmek için, ilmi, siyasete kurban etmişlerdir. Osmanlılar, zaman bakımından, Abbasilere daha yakın, toprak bakımından da, komşu olduğundan, cahil tarihçiler, Abbasi tarihlerini olduğu gibi tercüme etmiş, Cevdet Paşa bile, bu tesirden kendini kurtaramamıştır. Bir yandan tarihçiler, bir yandan da, Şah İsmail'in bozguna uğrayan ordusunun döküntüsü olup, tekkelere sığınan bozuk kimseler, Türk milletine, Eshâb-ı kiramın düşmanlığını bulaştırdı. Yalnız, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından, işin doğrusunu öğrenenler, bu felaketten kurtulabildi. Allahü teâlâ, doğru yolda bulunanların yardımcısı olsun!
***
Sual: Namaz kılarken, secdede iki ayağı birden kaldırmak namazı bozar mı?
Cevap: İki ayağı veya hiç olmazsa her birinin birer parmaklarını yere koymak farzdır veya vaciptir. Sünnet de denilmiştir. Yani, iki ayak yere konmazsa namaz sahih olmaz veya mekruh olur. Secdede, alın, burun ve ayaklar yerden az zaman kalkmış olursa, zararı olmaz. Secdede ayak parmaklarını bükerek, uçlarını kıbleye çevirmek sünnettir. Farz veya vacip diyenlerin hata ettiği Redd-ül-muhtârda yazılıdır.
***
Sual: Abdesti olmayan kimse, üzerindeki gömleğin kolu ile Kur’ân-ı kerimi tutabilir mi?
Cevap: Bir kimsenin üzerindeki elbise, kendi uzuvları gibi sayıldığı için, bunların altındaki yerlerin temiz olmaları lâzımdır. Bunun içindir ki, abdestsiz olanın, eli ile mıshafı tutması caiz olmadığı gibi, elbisesinin kolu ağzı ile de tutması caiz değildir. Havlu, mendil ve üstünde olmayan çamaşır, elbise gibi şeylerle tutması caiz olur. Bunlar necis yere serildikleri zaman üzerlerinde namaz kılınır. Altı necis olan ayakkabı ile, cenaze namazı kılınmaması, bu ayakkabıyı çıkarıp, temiz olan üst tarafına basarak kılmanın sahih olması da, böyledir.
Gıybet, insanın sevaplarının azalmasına, başkasının günahlarının kendisine verilmesine sebep olur. Bunları, her zaman düşünmek, insanın gıybet etmesine mani olur. Gıybet, üç türlüdür:
Birincisinde, ben gıybet etmedim, onda bulunan şeyi söyledim, der. Böyle söylemek, küfür olur. Çünkü, harama, helal demiş olur.
İkincisinde, gıybet olunana duyurmaktır. Büyük haram olur. Tevbe etmekle affedilmez. Onunla helallaşmak da lazım olur.
Üçüncüsünde, gıybet olunanın bundan haberi olmaz. Tevbe ve istiğfar etmekle ve ona hayır dua etmekle affolur.
Yanında gıybet yapıldığını işiten kimse, buna hemen mani olmalıdır. Hadîs-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Din kardeşine, onun haberi olmadan yardım eden kimseye, Allahü teâlâ dünyada ve ahirette yardım eder.)
(Yanında, din kardeşine gıybet edilince, gücü yettiği halde ona yardım etmeyen kimsenin günahı, dünyada ve ahirette kendisine yetişir.)
(Bir kimse, dünyada din kardeşinin ırzını korursa, Allahü teâlâ, bir melek göndererek, onu Cehennem azabından korur.)
(Bir kimse, din kardeşinin ırzından bir şeyi korursa, Allahü teâlâ, onu Cehennem azabından korur.)
Gıybet yapılırken, orada bulunan kimse, korkmazsa, söz ile, korkunca, kalbi ile ret etmezse, gıybet günahına ortak olur. Sözünü kesmesi veyahut kalkıp gitmesi mümkün ise, bunları yapmalı. Eliyle, başıyla, gözüyle men etmesi kâfi gelmez. Açıkça, sus, demesi lazımdır.
Gıybet etmenin kefareti, üzülmek, tevbe etmek ve onunla helallaşmaktır. Pişman olmadan helallaşmak, riya olur, ayrı bir günah olur. Ölmüş olanı ve gayr-i müslimi gıybet etmenin de, haram olduğu İbni Âbidînde yazılıdır.
***
Sual: Dört büyük halifenin, birbirlerinden üstünlük sıraları nasıldır?
Cevap: Bu konuda Ehl-i sünnet alimleri;
“Dört halifenin birbirinden yükseklikleri, üstünlükleri, hilafetleri sırası iledir” buyurmuşlardır.
***
Sual: Küfrün zararları ve küfre sebep olan söz ve işlerden bazıları nelerdir?
Cevap: Küfrün yedi zararı vardır: Dini ve nikâhı giderir. O kimsenin boğazladığı yenmez. Helali ile ettiği, zina olur. O kimseyi öldürmek vacib olur. Cennet ondan uzaklaşır. Cehennem ona yakındır. O hâlinde ölürse namazı kılınmaz.
Rızası ile, filan şey, filan kimsededir, yahut yoktur, kâfir olayım, cühûd [yani Yahudi] olayım diye, yemin eylemiş olsa, o şey, o kimsede olsun veya olmasın, o kimse, kendi rızası ile küfre varmıştır. İmanının ve nikâhının tecdîdi lâzımdır.
Zina, fâiz, yalan gibi her dinde haram olan bir şey için, helal olaydı da, ben dahi, işleseydim, diye temenni eder ise, bu dahi küfürdür.
Peygamberlere “aleyhimüssalevâtü vetteslimât” inandım, amma Âdem “aleyhisselâm” Peygamber midir, bilmiyorum dese, kâfir olur. Hazret-i Muhammed “aleyhisselâm”ın âhır zaman Peygamberi olduğunu bilmeyen kâfir olur.
Bir kimse, Peygamberlerin “aleyhimüssalevâtü vetteslimât” dediği doğru ise, biz kurtulduk demiş olsa, kâfir olur, demişlerdir. Birgivî merhum buyurur ki: (Bu sözü şüphe yolu ile söylerse küfürdür. Eğer ilzam tarikiyle söylerse küfür değildir.)
Bir kimseye, gel namaz kıl deseler, o dahi, kılmam dese, kâfir olur, demişler. Amma muradı, senin sözünle kılmam, Allah emri ile kılarım dese kâfir olmaz.
Bir kimseye, sakalını bir tutamdan kısa yapma veya bir tutamdan fazlasını kes ve tırnaklarını kes, zira, Resûlullahın “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” sünnetidir deseler, o da kesmem dese, kâfir olur. Sair sünnetler dahi böyledir. Hususiyle, sünnet olduğu ma’rûf ve sübûtü, tevatür ile sabit ola. Misvak gibi. Birgivî merhum buyurur ki: Bu sözü, sünnetliğini inkâr tarikiyle dese, küfürdür. Muradı, senin emrinle işlemem, Resûlullahın sünneti olduğu için işlerim dese, küfür değildir. (İslâm Ahlâkı s. 199)
***
Sual: Zamanımızda kendilerini tarikat ehli görenler arasında bile, Eshâb-ı kiramdan bazılarına karşı bir buğz, düşmanlık vardır. Bu düşmanlık nereden ve nasıl girip yayılmıştır?
Cevap: Abbasi tarihçileri, sultanların gözüne girmek, mal ve mevki elde etmek için vakaları, hadiseleri değiştirmekten, hadiseleri, meydana gelen olayları yanlış yazmaktan çekinmemiş, Emevileri insafsızca kötülemeye koyulmuşlardı. Abbasi halifeleri, Emevilere düşman olduğundan, tarihçileri de, dünyalık ele geçirmek için, ilmi, siyasete kurban etmişlerdir. Osmanlılar, zaman bakımından, Abbasilere daha yakın, toprak bakımından da, komşu olduğundan, cahil tarihçiler, Abbasi tarihlerini olduğu gibi tercüme etmiş, Cevdet Paşa bile, bu tesirden kendini kurtaramamıştır. Bir yandan tarihçiler, bir yandan da, Şah İsmail'in bozguna uğrayan ordusunun döküntüsü olup, tekkelere sığınan bozuk kimseler, Türk milletine, Eshâb-ı kiramın düşmanlığını bulaştırdı. Yalnız, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından, işin doğrusunu öğrenenler, bu felaketten kurtulabildi. Allahü teâlâ, doğru yolda bulunanların yardımcısı olsun!
***
Sual: Namaz kılarken, secdede iki ayağı birden kaldırmak namazı bozar mı?
Cevap: İki ayağı veya hiç olmazsa her birinin birer parmaklarını yere koymak farzdır veya vaciptir. Sünnet de denilmiştir. Yani, iki ayak yere konmazsa namaz sahih olmaz veya mekruh olur. Secdede, alın, burun ve ayaklar yerden az zaman kalkmış olursa, zararı olmaz. Secdede ayak parmaklarını bükerek, uçlarını kıbleye çevirmek sünnettir. Farz veya vacip diyenlerin hata ettiği Redd-ül-muhtârda yazılıdır.
***
Sual: Abdesti olmayan kimse, üzerindeki gömleğin kolu ile Kur’ân-ı kerimi tutabilir mi?
Cevap: Bir kimsenin üzerindeki elbise, kendi uzuvları gibi sayıldığı için, bunların altındaki yerlerin temiz olmaları lâzımdır. Bunun içindir ki, abdestsiz olanın, eli ile mıshafı tutması caiz olmadığı gibi, elbisesinin kolu ağzı ile de tutması caiz değildir. Havlu, mendil ve üstünde olmayan çamaşır, elbise gibi şeylerle tutması caiz olur. Bunlar necis yere serildikleri zaman üzerlerinde namaz kılınır. Altı necis olan ayakkabı ile, cenaze namazı kılınmaması, bu ayakkabıyı çıkarıp, temiz olan üst tarafına basarak kılmanın sahih olması da, böyledir.