Cevap:
Konu ile alakalı olarak İmâm-ı Rabbânî hazretleri, Mektûbât kitabında buyuruyor ki:
“İslam dininin bir sureti, bir de hakikati, özü vardır. Sureti, önce iman etmek, sonra, Allahü teâlânın emirlerine ve yasaklarına uymaktır. İslam dininin suretine kavuşanların nefisleri inkâr ve isyan etmektedir. Bunların imanı, imanın suretidir. Kıldıkları namaz, namazın suretidir. Oruç ve başka ibadetleri de böyledir. Çünkü nefis, insan varlığının temelidir. Herkes, 'ben' deyince, nefsini göstermektedir. İşte, bunların nefisleri iman etmemiş, inanmamıştır. Böyle kimselerin imanları ve ibadetleri hakiki, doğru olabilir mi? Allahü teâlâ, çok merhametli olduğu için, yalnız surete kavuşmayı kabul buyurmuştur. Bunları, razı olduğu Cennetine sokacağını müjdelemiştir. Yalnız kalbin inanmasını kabul buyurması, nefsin inanmasını da şart koşmaması, Onun büyük ihsanıdır.
Evet, Cennet nimetlerinin de, hem suretleri, hem hakikatleri vardır. İslam dininin suretine kavuşanlar, Cennetin suretinden pay alacaklardır.
Dünyada, İslâm dininin hakikatine kavuşanlar, Cennetin hakikatine kavuşacaklardır. Surete kavuşmuş olanlarla hakikate kavuşmuş olanlar, Cennetin aynı bir meyvesini yiyecek fakat, her biri başka tat alacaktır.
İslam dininin suretine kavuşanlar, buna uydukları zaman, ahirette kurtulabileceklerdir. Buna uyanlar, umumi evliyalığa, yani Allahü teâlânın rızasına, sevgisine ermiş demektir. Bununla şereflenen, tasavvuf yoluna girebilecek, Vilâyet-i hâssa denilen özel evliyalığa kavuşabilecek kimse demektir. Bunlar, nefislerini itminana ulaştırabilirler. Şunu iyi bilmelidir ki, bu vilayette, yani İslâm dininin hakikatinde ilerleyebilmek için, İslâm dininin suretini elden bırakmamak lazımdır.”
***
Sual: Namazda aşırı nağme yaparak ve şarkı kalıplarına uyarak sûreleri okuyan bir imamın arkasında kılınan namaz kabul olur mu?
Cevap:
Konu ile alakalı olarak Halebîde deniyor ki:
“Teganni ile yani şarkı kalıplarına uyarak okuyan bir imam arkasında kılınan namazın iadesi, tekrar kılınması lazımdır.”
***
Sual: Kitaplarda Allaha iman bahsi anlatılırken, Allahın zâti sıfatları, bazı yerlerde beş, bazı yerlerde altı olarak geçmesinin sebebi nedir?
Cevap:
Allahü teâlânın sıfât-ı zâtiyyesi altıdır. Bunlar: Vücûd, Kıdem, Bekâ, Vahdâniyyet, Muhâlefet-ün lil-havâdis ve Kıyâm-ü bi-nefsihî'dir. Vücûd, kendiliğinden var olmak demektir. Kıdem, varlığının öncesi, başlangıcı olmamaktır. Bekâ, varlığı sonsuz olmaktır, hiç yok olmamaktır. Vahdâniyyet, hiçbir bakımdan şeriki, ortağı, naziri, benzeri olmamaktır. Muhâlefet-ün lil-havâdis, hiçbir şeyinde, hiçbir mahluka, hiçbir bakımdan benzemez demektir. Kıyâm-ü bi-nefsihî, varlığı kendindendir, hep var olması için, hiçbir şeye muhtaç değildir, demektir. Bu altı sıfatın hiçbiri, mahlukların hiçbirinde yoktur. Bunların, mahluklara hiçbir surette bağlantıları da yoktur. Bazı âlimler, Vahdâniyyet ve Muhâlefet-ün lil-havâdisin aynı olduklarını söyleyerek, sıfât-ı zâtiyye beştir demişlerdir.
***
Sual: Kadın, erkek her Müslümanın ilk bilmesi, inanması lazım olan şey nedir?
Cevap:
Mükellef olan, yani akıl ve baliğ olan, kadın, erkek her Müslümanın, Allahü teâlâyı tanıması, bilmesi, yani Allahü teâlânın sıfât-ı zâtiyyesini ve sıfât-ı sübûtiyyesini, doğru bilmesi ve inanması lazımdır. Herkese ilk farz olan şey budur. Bilmemek özür olmaz, bilmemek günah olur.
***
Sual: Avret mahalli ne demektir?
Cevap:
Erkeklerin ve kadınların namazda ve her yerde örtmesi lazım olan yerlerine Avret mahalli denir. Avret mahallini açmak ve başkasının avret mahalline bakmak haramdır, günahtır.
***
Sual: Müslüman olmayanların dedikodusu yapılabilir mi, onlara yalan söylenebilir mi?
Cevap:
Yalan söylemek, dedikodu yapmak, gıybet etmek, iftira, hırsızlık, hile, hıyanet, kalp kırmak, fitne çıkarmak, başkasının malını ondan izinsiz kullanmak, işçinin, taşıyıcının ücretlerini vermemek, devlete isyan etmek, kanunlara karşı gelmek günahtır. Bunları gayr-i müslimlere karşı da, gayr-i müslim memleketlerinde de yapmak haramdır.
***
Sual: Allaha teâlânın zati sıfatlarından olan Kıyâm bi-nefsihi ne demektir, ne anlama gelmektedir?
Cevap:
Zati sıfatlarından olan Kıyâm bi-nefsihi, Allahü teâlânın, zatında, sıfatlarında ve fillerinde yani işlerinde, hiç kimseye, hiçbir şekilde muhtaç olmaması demektir.