Cevap: Oruç tutmak, insan sağlığı için zararlı değil, aksine çok faydalıdır. Çünkü Allahü teâlâ, kullarına, zararlı bir şey emretmez. Zira Peygamber efendimiz de;
(Oruç tutunuz, sıhhat bulunuz) buyurmuştur.
Oruç tutmak, mide rahatsızlığına sebep olmadığı gibi, aksine midenin sıhhati için çok faydalıdır. Bu husus, doktorlar tarafından, kesin bir şekilde isbat edilmiştir. Yabancı dillerde, mütehassıs doktorlar tarafından yazılmış tıp kitaplarında, birçok hastalıkların perhiz yapmakla tedavi edilecekleri, yahut perhiz yaparak tedavinin kolaylaşacağı bildirilmektedir.
Oruç, durmadan çalışan mide ile beraber bütün sindirim sisteminin istirahate sevk edilmesi ve insan vücudunun bir tasfiyeye tabi tutulmasıdır. Böylece, sindirim sistemi dinlendirilmiş olur.
İnsanlarda en çok görülen rahatsızlık, sindirim bozukluğudur. Bu hal, şişmanlık, kalp, damar, şeker hastalıklarına ve tansiyon yüksekliğine sebeb olmaktadır. Oruç, bütün bu hastalıklara karşı, koruyuculuk vazifesi yaptığı gibi, bir de tedavi vasıtası olmaktadır.
Oruç tutan, güçlü bir irade kuvveti kazanır. Bu sebeple alkol, uyuşturucu gibi, kötü alışkanlıklardan oruç vesilesi ile kurtulanlar çok görülmektedir.
Oruç, vücuttaki karbonhidrat, protein ve bilhassa yağ depolarının harekete geçirilmesini sağlar. Oruç sayesinde madde süzmekten kurtulan böbrekler, dinlenme ve tamir, yenilenme imkânı bulurlar.
Oruç tutma zamanı, kamerî aylara göre tayin edildiğinden, her sene, şemsî sene hesabıyla önceki seneye göre 10-11 gün evvel gelir. Bu sebepten, yaklaşık otuz üç sene içinde her mevsimde oruç tutmak mümkün olmaktadır.
Oruç tutmanın güç olduğu yerlerde, oruçlarını bozmayanlara, daha çok sevap verilir. Mazeretsiz açıkça oruç yiyen, bu aya hürmet etmemiş olur.
Oruç, insan sağlığı için her bakımdan faydalıdır. Zira oruç tutanlarda, gündüz kan hacminin, doku suyunun azaldığı ve sonuçta minima, küçük tansiyonun düştüğü, kalbin rahatladığı tetkikler sonucu anlaşılmıştır. Oruç tutan kişinin sinir sistemi de, bir rahatlama içindedir. Bir ibadeti yerine getirme mutluluğu, gerginlikleri, sıkıntıları azaltır hatta yok eder.
***
Sual: (Allahü teâlâ, hiçbir şeye hulûl etmez. Hiçbir cisim içine işlemez. Hiçbir şey Ona hulûl etmez. Fakat, Allahü teâlâ, her şeyi ihata etmiş, kaplamıştır ve her şeye yakındır ve her şeyle beraberdir.) buyruluyor. Bunlar ne demektir ve nasıl anlamak gerekir?
Cevap: İmam-ı Rabbani hazretleri Mektûbât kitabının birinci cild 266. mektupta buyuruyor ki: Allahü teâlâ, hiçbir şeye hulûl etmez. Hiçbir cisim içine işlemez. Hiçbir şey Ona hulûl etmez. Fakat, Allahü teâlâ, her şeyi ihata etmiş, kaplamıştır ve her şeye yakındır ve her şeyle beraberdir. Fakat, bizim alıştığımız ve anladığımız ihata, kurb ve maiyet gibi değildir. Bunlar, Ona lâyık değildir. Evliyanın keşif ile, müşahede ile anladığı, ihata, kurb ve maiyet de, Ona lâyık değildir. Zira, zavallı mahlûkların hiçbiri, Onu ve sıfatlarını ve fiillerini anlayamaz, bilemez. Anlamadan inanmak lâzımdır. Allahü teâlânın, her şeyi ihata ettiğine ve her şeye yakın olduğuna ve her şey ile beraber olduğuna inanırız. Fakat, bu ihata, kurb ve maiyetin, ne demek olduğunu bilemeyiz. (İlmi ihata etmiştir, ilmi yakındır) demek, Kur’ân-ı kerimin açık olan manasını çevirmek demektir. Biz, böyle manalar vermeği doğru bulmuyoruz.
Allahü teâlâ, hiçbir şey ile ittihat etmez, birleşmez. Hiçbir şey de, Onunla birleşmez. Tasavvuf büyüklerinden, ittihat manası anlaşılan sözler çıkmış ise de, onlar, başka şey demek istemiştir. Meselâ, (Fakirlik tamam olunca, Allahü teâlâdır) sözleri ile, (Her şey yoktur, ancak Allahü teâlâ vardır) demek istiyorlar. Yoksa, o fakir, Allahü teâlâ ile birleşir, demek istemiyorlar. Bunu demek, kâfirlik, zındıklık olur. Allahü teâlâ, zalimlerin, kâfirlerin sandığı gibi değildir. Üstadım buyurmuştu ki: Hallâc-i Mensûrun, (Ben Hakkım) sözünün manası, (Ben yokum, yalnız Allahü teâlâ vardır) demektir. [İslâmiyete uyanların böyle sözlerine hüsn-i zan olunur. Tevil edilir.]
Allahü teâlânın zâtında, sıfatlarında ve fillerinde değişiklik olmaz. Hareketlerin, işlerin olması ile, her şeyi yaratması ile, Onun zâtında, sıfatlarında ve fillerinde değişiklik olmuyor. Vahdet-i vücûd var diyenler, (Tenezzülât-i hams) yani Allahü teâlânın, bu mevcudatı var etmesi, beş derecede olmuştur demeleri, Onda değişiklik yapacak manada değildir. Bu mana ile söyleyen kâfir olur, yoldan çıkar. Bu büyükler, Allahü teâlânın sıfatlarının zuhurunda, meydana çıkmalarında, beş derecenin aşağıya indiğini söylüyor ki, zâtında ve sıfatlarında ve fillerinde bir değişiklik olmuyor. (Mektûbât Tercemesi s. 354)