Cevap: Bidat, ikiye ayrılır: İtikatta ve ibadet olan işlerde bidatlerdir. İtikatta olan reformlar, ya ictihad ile yapılır. Yani âyet-i kerimelerden ve hadîs-i şeriflerden çıkarılır. Yahut, akıl ile, düşünce ile beğenilerek yapılır. İctihad yapabilmek için derin âlim, yani (müctehid) olmak lâzımdır. Müctehid, itikat bilgilerinde ictihad yaparken yanılırsa, af olmaz. Suçlu olur. Yanlış anladığı inanılacak şey, dinde açıkça bildirilmiş ve cahillerin bile işitip bildiği, yayılmış bilgilerden ise, bu müctehid ve buna inananlar kâfir olur.
Kâfir olduğu anlaşılan bir kimse, bu küfründen tevbe etmedikçe, mümin ve Müslüman olduğunu söylese ve bütün ömrünü ibadetle geçirse de, küfürden kurtulamaz. Açık bildirilmiş, fakat herkesin işitmemiş olduğu bilgilerden veya açık bildirilmemiş bilgilerden ise, kâfir olmazlar. (Bidat sahibi), (Dalâlet ehli) yani sapık olurlar. Bu yanlış inanışları, katl ve zina gibi büyük günahlardan da daha büyük günahtır. Yetmişiki türlü bidat fırkası bulunacağı ve sapık inanışları sebebiyle hepsinin Cehenneme gidecekleri, hadîs-i şeriflerde bildirilmiştir. (Fâideli Bilgiler s. 435)
***
Sual: "Receb ayında, Allahın sevgili kulları varmış ve Receb ayı boyunca bunlar hiç hareket etmezlermiş" deniyor. Böyle bir şey var mıdır?
Cevap: Bu konuyla alakalı olarak Muhyiddîn Arabî hazretleri Fütû-hât-ı Mekkiyye kitabında şöyle yazmaktadır:
“Allahü teâlânın sevgili kullarından bir grup vardır ki, onlara 'Recebî' derler. Onlar kırk kişidir. Sayıları artmaz ve eksilmez. Receb ayında hiç hareket etmezler. Ayakta duramadıkları gibi, oturamazlar da. Ellerini, ayaklarını ve gözlerini dahi kıpırdatacak kuvveti kendilerinde bulamazlar. Receb ayının ilk günlerinde bu hâl üzere olurlar. Günden güne bu hâlleri hafîfler. Şaban ayı girince, bu hâlleri kalkar. Bazen onlardan bir kısmında bu keşif hâlleri kalıp, bir sene devam eder. Recebîlerden birini gördüm. Onda Rafizilerin durumunu keşfedip görme hâli baki kalmıştı. Tanımadığı bir Rafiziyi domuz şeklinde görür ve 'sen Rafizisin, tövbe et' derdi. O Rafizi tövbe ederse, onu insan suretinde görürdü ve 'sen gerçekten tövbe ettin' derdi. Eğer o kimseyi yine domuz suretinde görürse, 'yalan söylüyorsun, sen tövbe etmedin' derdi.
Bir gün Şafii mezhebinde oldukları ve iyi kimseler olarak tanınan iki kişi huzuruna geldiler. Meğer o iki kişi dıştan iyi görünmelerine rağmen, Rafizi imişler. Hazret-i Ebu Bekir ve hazret-i Osman hakkında yanlış ve kötü düşüncelere sahip imişler. O zat huzuruna gelen bu iki kişiye dışarıya çıkmalarını söyledi. Sebebini sorduklarında, 'ben sizi domuz şeklinde görüyorum' dedi. O iki kimse o anda kalplerinden tövbe ettiler. Bunun üzerine o zat, 'şimdi tövbe ettiniz. Çünkü şu anda sizi insan suretinde görüyorum' dedi. O kimseler buna çok şaştılar ve bozuk itikatlarından tamamen vazgeçtiler.”
***
Sual: Bir Müslümana, nafile olarak oruç tutmak mı yoksa İslamiyetin emirlerini öğrenip uymak mı daha faydalıdır?
Cevap: Bu konuda İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
“İnsanlar, riyazet çekmek deyince, açlık çekmeyi ve oruç tutmayı anladılar. Hâlbuki, dinimizin emrettiği kadar yemek için dikkat etmek, binlerce sene nafile oruç tutmaktan daha güç ve daha faydalıdır. Bir kimsenin, önündeki yiyeceklerden, dinimizin emrettiği kadar yemesi, fazlasını bırakması, şiddetli bir riyazettir ve diğer riyazetlerden çok üstündür.”