Cevap: Müslümanlık, oyun, müzik, sihirbazlık, hokkabazlık yapmak değildir. Osmanlı devletinin Şeyh-ül-islâmlarından büyük âlim Ahmed ibni Kemâl efendi “rahime-hullahü teâlâ” (El-münîre) kitabında diyor ki, “Şeyhe ve müride ilk lâzım olan şey, İslâmiyete uymaktır. İslâmiyet, Allahü teâlânın emir ve yasak ettiği şeyler demektir. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Bir kimsenin havada uçtuğunu ve deniz üzerinde yürüdüğünü yahut ağzına ateş koyup yuttuğunu görseniz, fakat sözleri ve işleri İslâmiyete uygun olmazsa, onun büyücü, yalancı, sapık ve insanları doğru yoldan saptırıcı olduğunu biliniz!)”.
Ehl-i sünnet âlimlerinin “rahime hümullahü teâlâ” bildirdiği hakiki İslâm dini, bütün hurafelerden uzak, akl-ı selîme muvafık bir dindir. İslâmiyyette ilâhî kitap, Kur’ân-ı kerimdir. Kur’ân-ı kerimde, yalnız Allahü teâlâya ibadet vardır ve bu ibadet şekilleri de, Onun tarafından bildirilmiş olup, en kibar, en vakarlı, en sıhhî ve ubudiyete, kulluğa en münasip şekillerdir. Kur’ân-ı kerimde bildirildiğine göre, bütün Müslümanlar Allahü teâlânın indinde müsavidir, eşittir. Müslümanın Müslüman üzerine üstünlüğü ancak ilim ve takva iledir. Takva, Allahü teâlâdan korkmak demektir. Kur’ân-ı kerimde, Hucürât sûresi 13. âyetinde mealen, (Allahü teâlânın indinde en kıymetli, en üstününüz Ondan en çok korkanınızdır) buyurulmuştur.
Kur’ân-ı kerimde, insanları Müslüman yapmak için, hiçbir şiddete, hiçbir zorlamağa yer verilmemiş, bilakis yasak edilmiştir. Cihad, imanı, İslâmı tebliğ etmek, bildirmek için yapılır. İman ettirmek için yapılmaz. Kur’ân-ı kerimde insanlara daima merhamet ve şefkat emir olunmaktadır. Bu emirlere kıymet vermeyenlerin Müslümanlıkla irtibatı kalmamıştır. (Herkese Lâzım Olan Îmân s. 403)
***
Sual: Felsefe nedir ve İslâmiyette felsefe var mıdır?
Cevap: Felsefe, her hangi bir bahis ve mevzu üzerinde insanların akıl ve mantık yolu ile incelemeler ve araştırmalarla elde ettikleri neticelere verilen isimdir. Kısaca, (Her şeyin aslını arama ve ne için var olduğunun sebebini bulma) manasına gelir. Felsefe, yunanca (Filozofiya = Hikmet sevgisi) demektir ve derin düşünme, arama, kıyaslama ve tetkik esaslarına dayanır. Felsefe ile meşgul olanların, hem ruh, hem de fen bilgilerinde çok derin bilgi sahibi olması gerekir. Fakat, bir insan ne kadar ilmi olursa olsun, yanlış düşünebilir veya yaptığı araştırmalardan yanlış neticeler çıkarabilir. İşte bunun içindir ki, felsefe, hiçbir zaman kesin neticeler vermez.
Bir kere de, bunu işiten insanın kendi akıl ve mantık süzgecinden geçirmesi icab eder. Her felsefenin bir de zıddı vardır. Onun için, bu karşılığı da incelemek, her iki düşünceyi karşılaştırmak lâzım olur. Birçok felsefî düşüncelerin zamanla değişebileceği unutulmamalıdır. O hâlde, felsefî düşünceler, hiçbir zaman kesinlik taşımaz. (Herkese Lâzım Olan Îmân s. 450)
***
Sual: Dinimizin helal ve mubah olarak bildirdiği şeyleri, lüzumundan fazla, aşırı derecede kullanmanın, yapmanın bir zararı olur mu?
Cevap: Bu konuda İmâm-ı Rabbânî hazretleri, bir talebesine hitaben buyuruyor ki:
“Mubahların fazlasından sakınmalısın. Mubahları, lüzumu kadar kullanmalısın. Bunları da, Allahü teâlâya kulluk etmek niyeti ile yapmalısın. Mesela, bir şey yerken, Allahü teâlânın emirlerini yerine getirmek için kuvvetlenmeye, giyinirken avret yerini örtmeye ve soğuktan, sıcaktan korunmaya niyet etmeli ve her mubah için, ders çalışırken bile böyle gerekli niyetler yapmalıdır. Büyüklerimiz azimet ile hareket etmiş, ruhsattan elden geldiği kadar kaçınmıştır. Mubahları, zaruret miktarı kullanmak da azimettir. Bu devlet, bu nimet ele geçmezse, mubahlardan dışarı çıkmamalı, haram ve şüphelilere taşmamalıdır. Allahü teâlâ kullarına çok merhamet ve ikram ederek, mubah olan şeylerle zevklenmeye izin vermiştir. Pek çok şeyleri mubah etmiştir. Helal olan bu sayısız zevkleri, lezzetleri bırakıp da, haram edilen birkaç zevke sapmak, Allahü teâlâya karşı, ne kadar edepsizlik olur. Hem de, haram ettiği lezzetleri, daha fazlası ile mubahlarda da yaratmıştır. Helal olan çeşit çeşit nimetlerin zevkleri bir yana, insanın işinden, Rabbinin razı olmasından daha büyük zevk olur mu? Bir kimsenin işini, efendisinin beğenmemesinden daha büyük cefa, sıkıntı olur mu? Cennette Allahü teâlânın razı olması, Cennet nimetlerinin hepsinden daha tatlıdır. Cehennemdekilerden Allahü teâlânın razı olmaması, Cehennem azaplarından daha acıdır.
Biz kuluz. Sahibimizin emrindeyiz. Başı boş değiliz. Her istediğimizi yapmaya serbest değiliz. İyi düşünelim! Uzağı gören akıl sahibi olalım! Kıyamet günü utanmaktan, pişman olmaktan başka, ele bir şey geçmez. Peygamber efendimiz; (Yarın yaparım diyen helak oldu, ziyan etti) buyurdu. Eğer dünya işlerini yarına bırakırsan ve bugün hep ahiret işlerini yaparsan güzel olur. Fakat, bunun aksini yaparsan çok çirkin olur.”
***
Sual: İslâmiyetin emir ve yasaklarını beğenmemek, aşağılamak, alay etmek, insanın imanını giderir mi?
Cevap: Küfrü, inkarı, haramları, mekruhları sevmek, beğenmek küfür olur. Farzları, sünnetleri, beğenmemek de küfür olur yani imanı giderir.