Cevap: İslâmiyetin haram ettiği şeylerden kaçınmak, her Müslüman için lazımdır. Haram edilen şeylerin haram olmasına ehemmiyet vermeyen ve kaçınmaya lüzum görmeyen, yani Allahü teâlânın yasak etmesine aldırış etmeyen veya bunları beğenen, ne güzel diyenin imanı gider, Kafir olur. Bunlar Cehennemde, sonsuz kalacaktır. Allahü teâlânın haram etmesine ehemmiyet verip, kabul edip de, nefsine mağlup olarak, aldanarak, bunları yapan ve sonra akıllarını toparlayıp pişman olanlar kafir olmaz ve imanlarını kaybetmezler. Böyle kimselere Fâsık ve Günahkar denir. Bunlar, günahları sebebiyle, Cehenneme girip cezalarını çekerse de, Cehennemde sonsuz kalmayacaklar, çıkıp Cennete kavuşacaklardır.
***
Sual: Toprak mahsulünün zekatı olan uşru verirken ilaç, gübre gibi yapılan masrafları düşmek gerekir mi?
Cevap: Verilecek uşur, ister onda bir, ister yirmide bir olsun, hayvan, tohum, alet, gübre, ilaç ve işçi masraflarını düşmeden evvel, tarladan çıkan mahsulün uşrunu vermek lazımdır. Bir sâ'dan az mahsulün uşru verilmez. Toprağın sahibi çocuk, deli, köle olsa da, yine uşru verilir.
***
Sual: Bazı kimselere, İslâmiyetin emirlerini yapmanın ve yasak ettiklerinden sakınmanın zor gelmesinin sebebi ne olabilir?
Cevap: Haram işlememek ve bütün İslâmiyetin bildirdiği hükümleri yerine getirmek, çok kolaydır. Bunları yerine getirmek, kalbi bozuk olanlara güç gelir. Birçok işler vardır ki, sağlam insanlara kolaydır. Hastalara ise güçtür. Kalbin bozuk olması demek, İslâmiyete tam inanmaması demektir. Bu gibi insanlar, inandım dese de, hakiki tasdik değildir. Laf ile tasdiktir. Kalp de hakiki tasdikin, doğru imanın bulunmasına alamet, din-i islam yolunda yürümekte kolaylık duymaktır.
***
Sual: Zengin bir kimse, niyet etmeden, fakirlere çokça mal, para verse, dağıtsa, bu dağıtılanlar zekat yerine geçer mi?
Cevap: Bir kimse, zekat niyeti ile kırkta bir ayırmadan veya verirken niyet etmeden, fakirlere milyonlarla lira dağıtsa, zekat vermiş olmaz.
Çünkü zekatı ayırırken veya kendi vekiline yahut fakire, fakirin vekiline verirken niyet etmesi farzdır.
***
Sual: Çeşitli şekillerde kendini gafletten kurtarmak, zikir olur mu yoksa yalnız kelime-i tevhid söylemek mi zikirdir?
Cevap: İmam-ı Rabbani hazretleri Mektûbât kitabının ikinci cild 46. Mektupta buyuruyor ki: Zikir demek, kendini gafletten kurtarmak demektir. Gaflet, Allahü teâlâyı unutmak demektir. Zikir, yalnız (Kelime-i tevhidi) söylemek ve tekrar tekrar (Allah) demek değildir. Her ne şekilde olursa olsun, kendini gafletten kurtarmak, zikir olur. O hâlde, İslâmiyetin emirlerini yapmak ve yasaklarından sakınmak, hep zikirdir. İslâmiyetin emirlerini gözeterek yapılan alış-veriş zikirdir. İslâmiyete uygun olarak yapılan nikâh, talâk [boşanma] zikir olur. Çünkü, bunları yaparken, emirlerin, yasakların sâhibi hep hatırlanmaktadır. Yani gaflet gitmektedir. Şu kadar var ki, Allahü teâlânın isimleri ve sıfatları ile yapılan zikir, çabuk tesir eder ve sevgisini hâsıl eder ve çabuk kavuşturur. Emirlere, yasaklara yapışmakla hâsıl olan zikir, böyle değildir.
Bununla beraber, böyle zikirlerden bazısının da, çabuk netice verdiği, pek az olarak görülmüştür. Muhammed Behâeddîn-i Buhârî buyurdu ki, (Mevlânâ Zeyn-üd-dîn-i Taybâdî “kaddesallahü teâlâ sirrehül’azîz” ilim ile Allahü teâlâya vâsıl olmuştur). Bundan başka, isim ve sıfat ile yapılan zikir, İslâmiyete uymakla olan zikre sebep olur. Çünkü, dinin sâhibini tam sevmedikçe, her işte İslâmiyeti gözetmek çok güç olur.
Tam muhabbeti elde etmek için de, isim ve sıfatla olan zikir lâzımdır. O hâlde, İslâmiyete uyarak zikir ile şereflenmek için, önce isim ve sıfatla olan zikir lâzımdır. Evet, cenâb-ı Hakkın lütfu ve ihsanı ayrıdır. Hiç sebep olmadan, dilediğini, dilediğine ihsan eder. Nitekim Şûrâ sûresinde, onüçüncü âyet-i kerimede mealen, (Allahü teâlâ, dilediğini seçerek kendine kavuşturur) buyruldu. (Tam İlmihal s. 903)