Cevap: Hadîkada, (Ey insanlar! Çok gizli olan şirkten sakınınız!) hadîs-i şerifi açıklanırken, buyruluyor ki:
“Bu şirk, yalnız sebepleri görmek, Allahü teâlânın yarattığını düşünmemektir. İşleri sebeplerin yaptığına inanmak, Allahü teâlâya şerik, ortak yapmak olur.” Abdülhak-ı Dehlevî hazretleri, Eşi'at-ül-leme'ât kitabında buyuruyor ki:
“Putlara tapmaya Şirk-i ekber denir. Küfür olan şirk budur. Riya ile, gösteriş için ibadet, iyilik yapmaya Şirk-i asgar denir. Bu küçük şirk küfür değildir.”
Hadîs-i şerifte, ruhlardan ve ölülerden bir şey istemeye şirk denmiyor. Görünen veya görünmeyen şeylerden bir şey isterken, yani sebeplere yapışırken, bu işi sebeplerin yaptığına inanmaya şirk deniyor. Sebeplere yapışmak sünnettir, sebeplerin yaptığına inanmak ise şirktir. Sebepler, Allahü teâlânın yaratmasına sebep olurlar. İşleri yapan sebepler değil, Allahü teâlâdır. Herhangi bir sebebin, her istediğini yapabileceğine inanmak, onu Allahü teâlâya ortak yapmak olur. Bu inançla, ondan bir şey istemek, ona ibadet etmek olur. Sebebin yaratacağına inanmayıp, sebebe yapışınca, Allahü teâlânın yaratacağına inanmak, sebebe tapınmak olmaz. Sebebe yapışmak olur.
Müslümanlar, diri ve ölülerden bir dilekte bulundukları zaman, bunların her istediklerini kendilerinin yapacaklarına inanmıyorlar. Sebebe yapışınca, dileklerini, Allahü teâlânın yaratacağına inanıyorlar. Bunun için, Müslümanların ruhlardan ve ölülerden bir şey istemeleri, bunlara tapınmak olmaz. Allahü teâlâ, her şeyi sebep ile yaratıyor. Sebeplere yapışmamızı emir ediyor. Bunun için dileklerimize kavuşmak için, bunların sebeplerine yapışıyoruz. Sebeplere yapışmak değil, sebeplerden beklemek, şirk oluyor. Her istediklerini yapabileceklerine inanarak onlardan beklemek, şirk-i ekber oluyor. Allahü teâlânın verdiği kuvvet ile yapacaklarına inanmak, şirk-i hafî oluyor. Sebeplerden beklemeyip, onların yapacaklarına inanmayıp, yalnız Allahü teâlânın yaratacağına inanarak, dileği yalnız Allahdan beklemek, İslâm dinine uymak oluyor. Müslümanların ölülerden ve ruhlardan dilekte bulunmaları böyledir. Böyle meşru dilekte bulunmaya Tevessül ve İstigâse denilmektedir.
***
Sual: Duanın ve ibadetin kabul olmasının şartı var mıdır? Amelin sahih olması ile kabul olması ne manaya gelir?
Cevap: Duaların ve herhangi bir amelin kabul olunmasının şartı ve sebebi beştir: İman, İlim, Niyet, Hulûs yani İhlâs ve Kul hakkı bulunmamaktır. Önce, Ehl-i sünnet itikadında olmak, sonra yapılacak ibadetin sıhhatinin şartlarını bilmek lazımdır.
Bir amelin, ibadetin sahih olması başkadır, kabul olması başkadır. İbadetlerin sahih olmaları için, kendilerine mahsus şartları, farzları vardır. Bunlardan biri noksan olursa, o ibadet sahih olmaz. O ibadet yapılmamış olur. Cezasından, azabından kurtulamaz. Sahih olup da, kabul olmayan ibadet için azap yapılmaz ise de, o ibadetin sevabına kavuşamaz. İbadetin kabul olması için, önce sahih olması, sonra yukarıda yazılı beş şartın bulunması da lazımdır. Kul hakkı da bu şartlara dahildir. İmâm-ı Rabbânî “rahime-hullahü teâlâ”, ikinci cildin seksenyedinci mektubunda diyor ki, (Bir kimse, Peygamberin ameli gibi amel yapsa, fakat üzerinde yarım dank [yani çok az] kul borcu olsa, bunu ödemedikçe Cennete giremez). [Duaları da kabul olmaz.] (İslâm Ahlâkı s. 192)