Cevap: Mevlid okumak demek, Resûlullah efendimizin dünyaya gelişini, miracını ve hayatını anlatmak, Onu hatırlatmak, Onu övmek demektir. Her müminin, Resûlullah efendimiz çok sevmesi lazımdır. Hadîs-i şerifte;
(Bir kimse, beni çocuğundan, babasından ve herkesten daha çok sevmedikçe, iman etmiş olmaz) buyuruldu. Yani imanı olgun olmaz. Allahü teâlâyı sevenin, Onun Resûlünü de sevmesi vaciptir.
Resûlullah efendimizi çok seven, Onu çok anar, çok söyler, çok över. Deylemînin bildirdiği hadîs-i şerifte;
(Bir şeyi çok seven, onu çok anar) buyuruldu. Resûlullah efendimizi çok sevmenin lazım olduğunu bütün İslâm âlimleri uzun yazmışlardır.
Mevlid okumanın bir ibadet olduğunu, nasıl okunması lazım geldiğini ve faydalarını bildirmek için, İslâm âlimleri, her dilde kitaplar yazmışlardır. Bu kitaplar, Kâtip Çelebî hazretlerinin Keşf-üz-zünûn kitabında ve zeylinde yazılıdır. Mesela Süleyman Çelebînin Türkçe mevlid kasidesi çok şöhret kazanmıştır. Ayrıca Ahmed Sa’îd-i müceddidînin İsbât-ül-mevlid kitabı ve allâme Muhammed Zerkanînin Şerh-ul-Mevâhib-il-ledünniyye kitabında, Mevlid okumanın ibadet olduğunu vesikalarla ispat etmektedirler. Seyyid Abdülhakim Efendinin, Türkçe Mevlid kıraatinin fazileti de çok kıymetlidir.
Resûlullah efendimiz, Medine şehrine gelince, Yahudilerin, Muharrem ayının onuncu gününde oruç tuttuklarını görür ve sebebini sorunca onlar;
-Bugün, Allahü teâlâ, Firavunu boğdu, Musa aleyhisselamı kurtardı. Bunun için, sevincimizden oruç tutarak Allaha şükrediyoruz derler. Peygamber efendimiz de;
-Musa aleyhisselam kurtulduğu için, ben daha çok sevinirim buyurarak, oruç tuttu ve Müslümanlara da, Aşûre günü oruç tutmalarını emretti.
Bir nimet geldiği, bir sıkıntıdan kurtulunduğu zaman, Allahü teâlâya şükür edildiği gibi, her sene, o gün yine şükretmek lazım olduğu, bu hadîs-i şeriften anlaşılmaktadır. Allahü teâlâya şükretmek, secde etmekle, sadaka vermekle, Kur’an-ı kerim okumakla ve bunlar gibi, her ibadeti yapmakla olur. İhsan sahibi, rahmeti bol olan yüce Peygamberin dünyaya gelmesinden daha büyük nimet var mıdır?
***
Sual: Kıyamet günü mizan denilen bir teraziden bahsediliyor. Mizan bizim dünyada bildiğimiz teraziler gibi midir veya nasıldır?
Cevap: Kıyamet günü, amelleri, işleri ölçmek için, bilmediğimiz bir Mizan, bir ölçü aleti, bir terazi vardır. Yer ve gök bir gözüne sığar. Sevap gözü, parlak olup, Arşın sağında Cennet tarafındadır. Günah tarafı, karanlık olup, Arşın solunda, Cehennem tarafındadır. Dünyada yapılan işler, sözler, düşünceler, bakışlar, orada şekil alarak, iyilikler parlak, kötülükler karanlık ve iğrenç görünüp, bu terazide tartılacaktır. Bu terazi, dünya terazilerine benzemez. Ağır tarafı yukarı kalkar. Hafif tarafı aşağı iner, denildi. Alimlerin bir kısmına göre, çeşitli teraziler olacaktır. Birçoğu da, terazilerin kaç tane ve nasıl oldukları dinde açık bildirilmedi. Bunları düşünmemelidir, dedi.
***
Sual: Bir Müslümanın, öncelik olarak imanını doğru olarak düzeltmesi mi gerekir?
Cevap: Akaidi, yani inanılacak bilgileri düzelttikten sonra, Helal, Haram, Farz, Vacib, Sünnet, Mendub ve Mekruh olan şeyleri, Ehl-i sünnet âlimlerinin yazdıkları fıkıh kitaplarından öğrenmek ve bunlara uymak lazımdır. Bu âlimlerin üstünlüklerini anlayamamış olan cahillerin çıkardıkları sapık kitapları okumamalıdır. Allah korusun! İtikat edilecek şeylerde Ehl-i sünnet mezhebine uymayan inanışı olan Müslümanlar, ahirette Cehenneme girmekten kurtulamaz. İmanı doğru olanın ibadetinde gevşeklik olursa, tevbe etmese bile, af edilebilir. Af edilmese bile, azap çektikten sonra, Cehennemden kurtulur. İşin başı, itikadı düzeltmektir. Hâce Ubeydullah-i Ahrâr hazretleri buyurdu ki:
“Bütün keşifleri, kerametleri bana verseler, fakat, Ehl-i sünnet vel cemaat itikadını vermeseler, kendimi harap bilirim. Keşif ve kerametim olmasa ve kabahatim çok olsa, fakat Ehl-i sünnet vel cemaat itikadını ihsan eyleseler, hiç üzülmem.”
***
Sual: İnsanların iyi, kötü bütün işlerini yaratan Allahü teâlâ mıdır?
Cevap: Allahü teâlâ, kullarının taatlarını, günahlarını irade eder ve yaratır. Fakat, taattan razıdır. Günahtan razı değildir, beğenmez. Her şey, Onun irade ve halk etmesi, yaratması ile var olmaktadır. En'âm sûresinin 102. âyet-i kerimesinde mealen;
(Ondan başka ilah yoktur. Her şeyin hâlıkı, yaratanı ancak Odur) buyurulmuştur.