Cevap: Bu konuda Kimyâ-i se'âdet kitabında buyuruluyor ki:
“Satılan malı, olduğundan aşırı methetmemeli, övmemelidir. Çünkü, hem yalan söylemiş, hem aldatmış, hem de zulmetmiş olur. Hatta, doğru olarak da, müşterinin bildiği şeyi söylememelidir. Çünkü, bu da faydasız söz olur. Kıyamet günü her sözden sual olunacaktır. Beyhude, lüzumsuz söz söyleyenler, hiç özür bulamayacaktır. Yemin ile satmaya gelince, yalan yere yemin etmek haramdır. Yani büyük günahtır. Doğru yemin ederse, az bir şey için Allahü teâlânın ismini söylemek saygısızlık olur. Hadîs-i şerifte buyuruldu ki; (Alışverişte vallahi böyledir, vallahi öyle değildir diye yemin edenlere ve sanat sahiplerinden, yarın gel, öbür gün gel diye sözünde durmayanlara yazıklar olsun!) Bir hadîs-i şerifte de buyuruldu ki: (Malını yemin ederek beğendiren kimseye kıyamet günü merhamet edilmeyecek, acınmayacaktır.) Yunus bin Abîd hazretleri ipekli kumaş tüccarı idi. Malını satarken hiç methetmez, övmezdi. Çırağı, bir gün, kumaşı gösterirken, müşterinin yanında; “Ya Rabbi! Bu Cennet kumaşından bana da nasip et!” deyince, Yunus bin Abîd hazretleri, bu sözün kumaşı methetmek, övmek olacağını düşünerek, kumaşı kaldırıp sattırmadı.”
***
Sual: Bir malın ayıbını boya ile veya yama yaparak, gizleyip, kapatıp satmakta, dinimiz açısından bir mahzuru var mıdır?
Cevap: Her sanatta hile yapmamak farzdır. Çürük iş yapmak ve gizlemek haramdır. İmâm-ı Ahmed ibni Hanbel hazretlerinden, gizli yama yapmayı sordular. “Kendi giymesi ve müşterinin giymek istemesi ile caiz olup, hile olarak yapmak, yani gizli yamayı, yeni diye satmak günahtır. Aldığı para haramdır” buyurdu.
***
Sual: Namaz kılarken, rükuyu unutup secdeye giden bir kimsenin namazı bozulur mu?
Cevap: Namazın farzlarından bir rüknü terk eden kimse, bu rüknü namaz içinde ifa etmez, yerine getirmez ise, namazı bozulur.
***
Sual: Namaz kılarken bir kelimelik konuşma da namazı bozar mı?
Cevap: Namaz kılarken bir kelime de söylense namazı bozar. Hatta bilerek, bilmeyerek, zorla veya unutarak da söylemek, hep bozar.
***
Sual: Kaza namazı kılmaya başlayan kimse ağır hasta olursa namaz kefareti için vasiyet etmeli midir? Kul hakkı bulunmayan ile hayvan hakkı bulunan günahların tevbesi nasıl yapılır?
Cevap: Kazaları, ödemeğe niyet eden ve başlayan kimse, ağır hasta olursa, öldükten sonra namaz kefareti yapılması için (vasiyet) etmesi, Velisinin de bu vasiyeti yerine getirmesi lâzımdır. Veli, vasiyet olunan kimse veya varislerden birisi demektir. Namaz kılarken, vaciblerinden biri terk edilmiş veya mekruh işlenmiş ise, vaktinin içinde iade edilmesi vacib olur. Nafile namazı dahi kılarken, fasid olursa, yani bozulacak bir şey olursa, iade etmesi vacib olur. Zekâtı, sadaka-i fıtrı, nezri ve kurbanı da, her zaman kaza etmek lâzım olur. Sonradan fakir olanın, (Hîle-i şer’ıyye) denilen kolaylıkla, bunları kaza etmeleri lâzımdır. Fakir olmazlarsa, hîle-i şer’ıyye yapmaları mekruh olur.
Allahü teâlâ ile kul arasında olan, yani kul hakkı bulunmayan günahların affolması için, gizlice tevbe etmek kafidir. Başkalarına haber vermek, imam efendiye bildirmek lâzım değildir. Para vererek, papaza günah affettirmek, Hristiyanlıkta yapılıyor. İslâmiyette böyle şey yoktur. Cünüp iken Kur’ân-ı kerim okumak ve camide oturmak ve camide dünya işlerini konuşmak, yemek, içmek ve uyumak ve Kur’ân-ı kerimi abdestsiz tutmak, çalgı çalmak, şarap içmek, zina etmek, kadınların başları, kolları, baldırları, saçları açık sokağa çıkmaları, kul hakkı bulunmayan günahlardır. Hayvan hakkı bulunan günahları affettirmek, çok güçtür. Hayvanı haksız olarak öldürmek, dövmek, yüzüne vurmak, takatından fazla yürütmek, ağır yük vurmak, otunu, suyunu zamanında vermemek, günahtır. Bu günaha hem tevbe etmek, hem de, istiğfar ederek yalvarmak lâzımdır. (İslâm Ahlâkı s. 120)