Cevap: Resûlullah efendimize "İslâmiyet nedir?" diye sorulduğunda;
(Müslümanlık, Allahü teâlânın emirlerini büyük bilmek ve Allahü teâlânın mahluklarına acımaktır) buyurmuştur. Resûlullah efendimizin bu hadîs-i şerifte gösterdiği ışıklı yolda ilerleyen insanlar, hangi kavimden, milletten, dinden olursa olsun, Allahın kullarının haklarına dokunmanın, ahirette büyük suç olacağını bilirler. Bunlardan kimseye zarar gelmeyeceğini tarihî vesikalar açıkça göstermektedir.
İslâmiyette şahısların ve cemiyetin menfaatlerine çalışılmakla beraber, Müslümanların gayesi, bu menfaatlerden daha üstün ve ilahi bir şeydir. Menfaati düşünmek, lâzım ise de, bunu her gayenin üstünde görmek ayıp, kusur ve bir egoistlik olduğu gibi, dinden ayrı olan milliyet hissini her şeyin üstünde görmekle de, bu egoistlikten kurtulamaz. Böyle olan milliyet hissi ile hareket eden kimse, kendinin de o milletin içinde olduğunu düşünmüş, bunun için az çok egoistçe hareket etmiştir. Müslümanları harekete getiren maksat ise daha temiz ve necibdir. Her şeyin üstünde olarak, din için, Allah için çalışan her Müslüman, büyük bir aşk ve fedakârlıkla hareket eder. Milletinin yükselmesi daha kolay ve sağlam olur. Başka milletlere de zararı dokunmaz.
Müslüman, her adımını Allah için atan, her hesabını Allah için yürüten bir insan demektir. Böyle bir insanın ne kendine, ne de başkasına zararı olamaz. Hâlbuki, dini ve Allahı bırakıp da, dinden ayrı olan milliyeti düşünenler, başka milletlere karşı, hakka ve adalete bağlı davranmayabilirler. Din sahibi olmak, Fransızların; “Chacun pour soi et Dieu pour tous”, "Herkes kendi menfaatini kollar ama Allah her kulunu kollar" atasözünde olduğu gibi herkes için faydalı olmaktır.
***
Sual: Camilerin temizlenmesine yardım etmek de sevap mıdır?
Cevap: Bu konuda Eyyühel-veled kitabında deniyor ki:
“Cami temizliğine elinden geldiği kadar yardım et! Çok büyük sevap sahibi olursun. Resûl aleyhisselâm buyurdu ki: (Bir ümmetim cami temizlese, benimle beraber dörtyüz gazâ, dörtyüz kere hac etmiş, benimle dörtyüz rekat namaz kılmış, dörtyüz kere oruç tutmuş ve dörtyüz kul âzâd etmiş gibi, Hak teâlâ o kula sevap ihsan eder.)”
***
Sual: Herkesin yaptığının mutlaka karşılığını göreceği bir yerin olmasını kabul eden bir kimse, yeniden dirilmeyi, mahşeri, ahiret gününü inkâr edebilir mi?
Cevap: Ahirete inanmak, Allahü teâlâya inanmak gibi çok mühimdir. Ahiret olmazsa, dünyada mükafatlandırılmayan iyilikler ve cezası çekilmeyen fenalıklar, kötülükler, haksızlıklar, karşılıklarını göremeyecektir. Bu hâl, en ince sanatları, en ince düzenleri bulunan, bu gördüğümüz âlem için çok büyük bir kusur olur. En küçük bir devletin, hatta herhangi bir topluluğun bir adalet sistemi, mahkemesi bulunuyor da, kâinat dediğimiz şu muazzam âlemin bir mahkeme-i adaleti bulunmaz mı? İnsanların hakkını vermek için ahirete ihtiyaç o kadar mühimdir ki, Avrupa’nın fikir adamları fen yolu ile Allahü teâlânın varlığını anlayamadıkları hâlde, ahlak ve adalet üzerinde düşünerek, bu varlığı söz birliği ile kabul etmektedirler. Ahlak üzerinde düşünerek, Allahü teâlânın varlığını anlamak demek, daima aldanabilen ve manevi mesuliyetleri kontrol edemeyen ve herkesteki kuvveti başka başka olan (Vicdan)ın, ahlakı korumaya kadir olamaması ve dünyada her şey çok düzgün, çok güzel yaratılmış iken, faziletlerin değerlendirilmemesi ve nice kötülüklerin yayılmış ve muhterem olması görüldüğünden, bu yolsuzlukların ahirette ödenmesine ihtiyaç bulunması demektir.
***
Sual: Bazı kimseler, "bizim rehberimizin hocası, rehberi yoktur, kendi kendine öğrenmiştir" diyorlar. Bir kimse, kendine yol gösteren olmadan ilim öğrenebilir mi, din büyüklerinin bir hocası, rehberi yok mu idi?
Cevap: İmâm-ı a'zam hazretlerinin hocası Hammâd, onun hocası İbrâhîm-i Neha'î ve onun hocası da Alkama bin Kays hazretleridir. Bunun hocası ise, Abdullah ibni Mes'ûd hazretleridir. Abdullah ibni Mes'ûd hazretleri de, Resûlullah efendimizden ilmi almış, öğrenmiştir. Resûlullah efendimiz dahi, Cebrail aleyhisselâmdan almıştır. Cebrail aleyhisselâma ise, Allahü teâlâ emreylemiştir.
***
Sual: Bir kimse, İslâm âlimlerinden herhangi birisine veya evliyaya sövse, hakaret etse, bu kimsenin imanına bir zarar gelir mi?
Cevap: Bu konuda Miftâh-ul-Cennet kitabında deniyor ki:
“Bir kimse, bir âlime buğzetse veya sövse, bu yaptığı sebepsiz ise, o kimsenin küfründen korkulur.” Yani imanı gidebilir.