Cevap: Farzları terk edenler, yani tembellikle kılmamış olanlar, sünnetleri, nafileleri kılarken, kaza namazlarına da niyet etmelidir. Farz borcu olanların, sünnet ve nafileleri kabul olmaz. Yani bunlara sevap verilmez. Fakat, kaza kılarken, o vaktin sünnetini kılmaya da niyet edince, o sünnetin sevabı da verilmektedir. İbni Nüceym hazretleri buyuruyor ki:
“Sünnet ve nafile namazlar, kaza borcu olanı Cehennemden kurtarmaz.”
Kazalarının miktarını hesap edip, sünnetler yerine de kaza namazları kılarak, Cehennemden kurtulmaya çalışmalıdır. Sabah namazından başka namazların ilk sünnetlerini kılarken, bu namazların ilk kazaya kalmış farzları ve öğlenin son sünneti yerine, sabah namazının farzını ve akşamın sünneti yerine, üç rekat farzını ve yatsının son sünneti yerine de, üç rekat salât-i vitri kaza etmeye niyet etmek lazımdır ve çok mühimdir. Teravih namazını evde yalnız kılarak bir günlük kazaları kılmaya niyet etmelidir. Fitne çıkarmamak için, teravihi cemaat ile kılmak icab ederse, yine kaza namazı kılmalıdır. İmam efendi iki rekatte selam veriyorsa, sabah namazı farzlarını, dört rekatte selam veriyorsa, diğer farzları kaza etmeye niyet etmelidir.
***
Sual: Kur’ândan ve hadîsten okuyup fetva veriliyor. Bunlar fetva olur mu daha doğrusu fetva nedir?
Cevap: Fetva demek, herhangi bir şeyin İslâmiyetin hükümlerine uygun olup olmadığını bildirmek demektir. Yalnız, uygundur veya caiz değildir demek, fetva olmaz. Bu cevabın, hangi fıkıh kitabının, hangi yazısından alındığını da bildirmek lazımdır. Fıkıh kitaplarına uymayan fetvalar yanlıştır. Bunlara bağlanmak caiz değildir. İslâm bilgilerini öğrenmeden, bilmeden, âyet-i kerime veya hadîs-i şerif okuyup da, bunlara kendi kafasına, kendi görüşüne göre mana verenlere İslâm âlimi denmez. Bunlar Beyrut’taki papazlar gibi, Arapça bilen bir tercüman olabilir. Ehl-i sünnet âlimlerinin anladıklarına ve bunların yazdığı fıkıh kitaplarına uymayan sözleri ve yazıları Allahü teâlâ beğenmez. İbni Âbidînde buyuruluyor ki:
“Fasıkın müftü olması uygun değildir. Bunun verdiği fetvalara güvenilmez. Çünkü fetva vermek, din işlerindendir. Din işlerinde fasıkın sözü kabul edilmez.”
***
Sual: İnsan iki işten birini yapmak karşısında bulunursa, bunlardan hafif ve kolay olanını yapması doğru olur mu?
Cevap: Abdülganî Nablüsî (Hadîka) kitabının yüzdoksanıncı sahifesinde buyuruyor ki: İbadetleri iktisat üzere, yani ne az, ne de pek aşırı olmayarak, orta miktarda yapmak lâzımdır. Bekara sûresinin yüzseksenbeşinci âyetinde mealen, (Allahü teâlâ, sizin için kolaylık istiyor. Güç işleri yapmanızı istemiyor) buyuruldu. Bunun için, hastanın ve yolcunun oruç tutmamasına izin verdi. Bize ağır ve sıkıntılı işler yapmağı emir etmedi. İnsan iki işten birini yapmak karşısında bulunursa, bunlardan hafif ve kolay olanını yapması daha doğrudur. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, birinin mescitte saatlerce namaz kıldığını işitti. Mescide gelip, bunu omuzlarından tutarak, (Allahü teâlâ, bu ümmetten kolay işler yapmasını istiyor. Güç işleri beğenmiyor) buyurdu. Allahü teâlâ, bu ümmete kolay şeyleri emir etti. İslâm ahkâmına uymak pek kolaydır.
Mâide sûresinin doksanıncı âyetinde meâlen, (Ey müminler! Allahü teâlânın size helal ettiği tayyib, yani güzel şeyleri, kendinize haram etmeyiniz! Helallere haram demeyiniz! Allahü teâlâ, helal ettiği şeylere haram diyenleri sevmez!) buyuruldu. Abdülvehhâb oğlu Muhammed, helal olan şeylere, hatta ibadetlere haram diyor. Hatta, şirk diyor. Bu âyet-i kerime, Allahü teâlânın bunu sevmediğini bildiriyor. Bir mümin günah işleyince, günahın cezasından, azabından kurtulmak için, Allahü teâlâ yol gösterdi. Tevbe ile, kefaret vermekle af edeceğini bildirdi. Vehhabi kitabı, devir ile iskat yapılmasına saldırırken, bunlar, kötü kimselerin günah işlemesine yol açan, uydurma şeylerdir diyor. Günahların tevbe ve kefaret ile af edilmeleri karşısında acaba ne diyecek? Bunlar, kötü kimselerin günah işlemelerine yol açıyor diyerek, Allahü teâlânın gösterdiği kolaylığa ve merhamete de dil uzatacak mı? (Kıyâmet ve Âhiret s. 308)
***
Sual: Azimet veya ruhsatla amel etmek nedir ? Ruhsat ile telfik arasında ne fark vardır? Farzı yapmamak veya haramı yapmak için hile yapmak câiz midir?
Cevap: Hadîs-i şerifte, (Allahü teâlâ, emir ettiği şeyleri yapmanızı sevdiği gibi, izin verdiği şeyleri yapmanızı da sever) buyuruldu. Zaruret olduğu zaman, haram işlemeğe ve farzı terk etmeğe (ruhsat), izin verilmiştir. Yani azab yapılmaz. Zaruret zamanında da, dinin emirlerini yapmağa (azimet) denir. Bazen, azimet olanı yapmak daha iyidir. Meselâ, ölüm ile korkutulan kimsenin, imanını gizlememesi böyledir. Öldürülürse, şehit olur. Bazen ruhsat olanı yapmak, daha iyi olur. Yolcunun oruç tutmaması böyledir. Yolcu, orucu tutarak hastalanır, ölürse günaha girer.
Ahkâm-ı islâmiyyeye uymaktan kurtulmak için, mezheplerin ruhsatlarını, kolaylıklarını araştırıp, bunlara göre iş yapmak câiz değildir. Böyle araştırmağa (Telfik) denir. İhtiyaç olunca, başka mezhebe geçmek veya birkaç şeyi başka mezhebe göre yapmak câizdir. Farzı yapmamak veya haramı yapmak için hile yapmak haramdır. Buna, (Hîle-i bâtıla) denir. Bir şey, farz veya haram olmadan önce, farz veya haram olmasını önlemek câizdir. Buna (Hîle-i şer’ıyye) denir. (Kıyâmet ve Âhiret s. 309)