Cevap: Konu ile alakalı olarak Ni'met-i islâmda deniyor ki:
“Kadınlar, namazda iftitah tekbirinde iki ellerini omuzları hizasına kaldırırlar. Ayakta sağ ellerini sol elleri üstüne getirirler. Sağ el parmaklarını sol bilek üzerine halka yapmazlar. Ellerini göğsü üzerine koyarlar. Rüküda ellerini dizleri üstüne korlar. Dizlerini kavramazlar, parmaklarının arasını açmazlar. Dizleri dik olmaz. Sırtları da düz olmaz. Secdede alçalıp, kollarını yanlarına ve karnını uyluklarına bitiştirirler. Kaynağı üzerine oturup, ayaklarını sağa yatık çıkarırlar. Kadın erkeğe imam olamaz. Kadının kadına imam olması mekruhtur. Erkeğe uyunca, en arkada saf olurlar. Aynı imama uyan kadın, erkeğin önünde veya yanında kılarsa, erkeğin namazı fasid olur, bozulur. Erkek, kadına geride durmasını işaret eder, o da geride durmazsa, yalnız kadının namazı fasid olur, bozulur. Ateşteki yemeğin taşması, çocuğun ağlaması halinde namazlarını bozması caiz olur.” Dua ederken ellerini ileri uzatmaz, yüzüne karşı eğik tutar.
***
Sual: Erkekler, namazdan sonra dua ederken, ellerini nasıl açar ve kollarını nasıl tutarlar?
Cevap: Namazdan sonra dua ederken erkekler, kollarını göğüs hizasına kaldırırlar. Dirsekler fazla bükülmez. Duadan sonra, sübhâne rabbike... âyet-i kerimesini okuyup, elleri yüze sürerler. Hastalık veya soğuk gibi sebeple ellerini kaldıramayan kimse, şahadet parmağı ile işaret eder. Parmaklar kıbleye karşı çevrilir. Kollar, sağa sola doğru açılmaz, birbirine yakın, ileri doğru tutulur.
***
Sual: Namazı kıldıktan sonra secde yapmak ve eli göğse koyarak selamlaşmak dinen uygun mudur?
Cevap: Namazı kıldıktan sonra secde etmenin haram olduğu Dürr-ül-muhtârda yazılıdır. Namazlardan sonra imam ile, eli göğse koyarak, selamlaşmak bidattir. Müslümanlıkta el ile ve vücut hareketi ile selamlaşmak yoktur. İbni Nüceym Zeynel'âbidîn Mısrî hazretleri, böyle selamların günah olduğunu bildiriyor.
***
Sual: Namazın ilk ve son oturuşlarında, kitaplarda bildirildiği gibi oturmamanın namaza bir zararı olur mu?
Cevap: Namazda, ilk ve son teşehhütlerde, oturmalarda, sünnete uygun oturmamak, tenzihen mekruhtur. Oturmakta özrü varsa, mekruh olmaz.
***
Sual: Allahü teâlânın sevdiklerini sevmenin alametleri nelerdir? Onları kötüleyenleri sevmek, dünyaya düşkün olmak bu sevgiyle bağdaşır mı?
Cevap: (Hadîka), ikinci cilt, yüzyirmidördüncü sahifesinde diyor ki, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Kişi sevdiği ile birlikte olur) buyurdu. Selef-i sâlihîni, yani Ehl-i sünnet alimlerini sevsek, onlar gibi olmasak bile, bu hadîs-i şerifteki müjdeye kavuşuruz. Allahü teâlânın sevdiklerinin ve Allahü teâlâyı sevenlerin dirilerini ve ölülerini seven kimse, büyük saadete, iyiliklere kavuşur. Onları sevmek, meselâ onların düşmanlarına karşı ve onları kötüleyen cahillere karşı, onları savunmak, övmektir. Dünyaya düşkün olanların en kötüleri, Allahü teâlânın sevdiklerini, Evliyayı kötüleyenlerdir. Dünyaya düşkün olmak, bütün kötülüklere yol açar. Haset, hırsızlık, rüşvet, kibir gibi haramlara sebep olur. Cahil din adamlarının kibirli olmaları, hep dünyaya düşkün olmalarından ileri gelmektedir. Muhyiddîn-i Arabînin kalbinin açılması, bâtın ilimlerine kavuşması, tasavvuf büyüklerini sevdiği, onları savunduğu için olduğunu, kendisi bildirmektedir. (Rûh-ul-kuds) kitabında diyor ki, (Elhamdülillah! Cahil din adamlarına karşı, tasavvufçuları hep savundum. Ölünceye kadar da savunacağım. Bunun için, kalp bilgilerine kavuşturuldum. Onlara saldıran, isimlerini söyleyerek kötüleyen, kendisinin cahil olduğunu ortaya koyar. Bunun sonu felâket olur).
Muhyiddîn-i Arabî “rahmetullahi aleyh”, kendisinin (Vasıyyet-i Yûsüfiyye) kitabını açıklarken diyor ki, Resûlullahı “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” rüyada gördüm. (Allahü teâlânın bu nimetine nasıl kavuştuğunu biliyor musun?) buyurdu. Hayır, bilmiyorum dedim. (Ehlullah olduğunu söyleyenlere, saygı gösterdiğin için kavuştun!) buyurdu. Sözü doğru olsa da, olmasa da, ona saygı göstermesi, saadete kavuşmasına sebep oldu. (Kıyâmet ve Âhiret s. 322)