Cevap: Resûlullah ve Eshâb-ı kiram, namazlarını nalın-ı şerifleri ile kılardı. Nalın, altı deri olan ayakkabı demektir. (Tergîb-üs-salât)da diyor ki, (Çıplak ayakla namazda oturan adamın, sağ elini geriye uzatarak, ayağının altını örtmesi lâzımdır denildi. Çünkü, her zaman, çıplak ayağının altını müminlere göstermek edebsizlik olur. Namaz içinde ise, daha çirkin olur. Bazı âlimler de, namaz arasında, eli ile çıplak ayağını örtmemelidir. Çünkü, namazda otururken elleri uyluklar üzerine koymak sünnettir. Arkada olanın da kendi kucağına bakması sünnettir. Her ikisi sünnete göre oturunca, edebsizlik olmaz dedi). Görülüyor ki, otururken eli ile ayağını örtmemeli diyen âlimlere göre de, ayağın açık olması edepsizliktir. Ancak, otururken, eli uyluklardan ayırmak mekruh olduğundan, ayağın açık olması mekruhluğunu gidermek için, ikinci bir mekruh işlememelidir.
Arkadaki kucağına bakarsa, edepsizlikten kurtulur demişlerdir. (Halebî-i kebîr)de yazıldığı gibi, ayakta, rükûda, secdelerde ve otururken, elleri sünnet olduğu gibi koymamak mekruhtur. (Merâkıl-felâh)da, namazın mekruhlarına başlarken, (Halebî)de de mekruhların sonunda (Vacibi ve sünneti terk etmek mekruhtur. Bunun için, erkeklerin secdede, çıplak ayağını örtmesi mekruh olur) demesi de, bu sebeptendir. (Behcet-ül-fetâvâ) her fetvasında, fıkıh kitaplarından delil gösterdiği hâlde, buradaki yanlış fetvasına gösterememiş, delil yerini açık bırakmıştır. İbni Âbidîn namazın mekruhları sonunda buyuruyor ki, (Namazı, nalın veya mest ile kılmak, çıplak ayakla kılmaktan efdaldir.
Böylece, Yahudilere uyulmamış olur. Hadîs-i şerifte, (Yahudilere benzememek için namazları, nalın ile kılınız) buyuruldu. Resûlullah ve Eshâb-ı kiram, sokakta giydikleri nalın ile kılarlardı. Nalınları temiz idi ve Mescid-i nebi kum döşeli idi. Kirli nalınla girilmezdi). Necaset bulaşmış ayakkabı ile mescide girilmez. Çorap giyerek bu sünnet yerine getirilir. Çorabı da pis olan veya hiç olmayan, namazı topuk kemiklerine kadar uzun entari ile kılması iyi olur. Ayaklar örtülü kılınan namazın çok sevab olduğu (Halebî), (Berîka) ve (Hadîka) kitaplarında da yazılıdır.
Müslüman olmayanlar, kiliselerinde başı açık, ayağı çıplak tapınıyor, onlar gibi, medenî ibadet etmeli diyerek, başı açık, ayağı çıplak kılmak, yükseğe secde etmek ve emri altında olanları böyle kılmağa zorlamak câiz değildir. İbadetlerde, kâfirlere benzemek mekruhtur. İslâmiyetin istediği şekli beğenmeyen ise, kâfir olur. (Tam İlmihal s. 236)
***
Sual: Zamanımızda kendisini, âyetlerden hüküm çıkarabilecek müctehid zannedenler var. Gerçekten zamanımızda, âyetlerden hüküm çıkaracak müctehid âlim var mıdır ve bunlardan din bilgisi öğrenilebilir mi?
Cevap: Bugün ictihad edebilecek kadar derin âlim hiç yoktur. Her Müslümanın dört mezhepten birinin ilmihâl kitabını okuyup öğrenmesi, imanını ve bütün işlerini buna uydurması lazımdır. Böylece, bu mezhebe girmiş olur. Dört mezhepten birine girmeyen kimse, Ehl-i sünnet olmaz, mezhepsiz olur. Mezhepsiz olan da, ya yetmişiki bozuk fırkadan birindedir, yahut kâfir olmuştur. Es-Sâvî tefsirinde, Kehf sûresinin 24. âyetinin tefsiri haşiyesinde buyuruyor ki:
“Dört mezhepten olmayan kimsenin sözü, Sahabinin sözüne veya sahih olan hadîs-i şerife, yahut âyet-i kerimeye uygun olsa da, buna uymak caiz değildir. Dört mezhepten birinde olmayan kimse sapıktır. Başkalarını da, hak yoldan ayırmaktadır. Dört mezhepten ayrılmak küfre kadar gider. Müteşâbih âyetlere zahirleri gibi mana vermek, kâfirlerin âdetleridir.”
Bir din adamı, Ehl-i sünnet mezhebinde olduğunu bildiriyorsa ve mezhebinin bilgilerini yayıyorsa, Onun sözleri ve kitabı kıymetli olur. Okuyanlar faydalanır. Mezhepsizlerin din kitapları zararlıdır. Okuyanların dinini, imanını bozar. Bu sebeple her Müslüman, Ehl-i sünnet mezhebini öğrenmeye ve çocuklarına öğretmeye çalışmalıdır. Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından tercüme edilmiş, nakli esas alan kitaplar tercih edilmelidir. Böyle olan kitaplardan almalı, okumalı, öğrenmeli ve tanıdıklara ve hatta bütün Müslümanlara da yaymaya, dağıtmaya uğraşmalıdır. Böylece sevap da kazanılmış olur.
***
Sual: Bir camide vaktin namazı kılındıktan sonra, o camiye namaz kılmak için gelenler, ayrıca ezan okuyup, kamet getirirler mi?
Cevap: Mahalle camiinde ve cemaati belli kimseler olan her camide, vakit namazı, cemaat ile kılındıktan sonra, o camiye gelip yalnız olarak namaz kılan kimse, ezan ve ikâmet okumaz. Böyle camilerde, vakit namazları, imam mihrapta olarak, cemaat ile kılındıktan sonra, tekrar cemaatler yapılabilir. Sonraki cemaatlerde de, imam mihrapta bulunursa, ezan ve ikâmet okunmaz. O cemaatlerin imamları mihrapta durmazsa, ezanı ve ikâmeti, cemaat duyacak kadar sesle okurlar.
***
Sual: Canlı resmi bulunan para gibi eşyaları kullanmanın mahzuru var mıdır? Üzerinde İslâmi yazı ve cami resmi bulunan seccadelerde namaz kılınabilir mi?
Cevap: Seyyid Abdülhakîm efendi “kuddise sirruh”, bir mektubunda diyor ki, (Üzerinde canlı resmi bulunan mendil, para gibi şeyleri kullanmak câizdir. Zira böyle şeyler mühândırlar, muhakkardırlar, muhterem değildirler). (El-fıkh-u alel-mezâhibil-erbe’a)nın üçüncü cildinde de böyle yazmaktadır. İbni Hacer-i Hiytemî Mekkî “rahmetullahi aleyh”, fetvasında buyuruyor ki:
(Mendil gibi, para gibi şeyler üzerinde canlı resmi bulunmasının zararı yoktur. Çünkü, canlı resmini, hürmet olunan yerlerde kullanmak câiz değildir, hürmet edilmeyen şeyler üzerinde câizdir). O halde, yerde ve yere serilen eşyada, yastık, sergi, mendil, para, mektup pulları üzerinde ve cep, çanta, dolap gibi kapalı yerlerde ve elbisenin göbekten aşağı kısımlarında bulunması câiz olup, göbekten yukarıda bulunması, asılması haramdır. Kadın resimlerini ve avret mahalli açık resimleri, şehvetsiz de olsa, her yerde kullanmak ve bunlara şehvetle bakmak haramdır.
(Hadîka) ikinci cilt, altıyüzotuzüçüncü sahifede diyor ki, (Üzerinde yazı, hatta bir harf bulunan kağıdı, örtüyü, seccadeyi yere koymak, yere sermek tahrimen mekruhtur. Bunları her ne için olursa olsun kullanmak ve yere sermek, hakaret etmek olur. Hakaret etmek için sermek veya kullanmak küfür olur. Duvara yazmak, yazıyı asmak câiz olur denildi). Buradan anlaşılıyor ki, üzerinde Kâbe, cami resmi veya yazı bulunan seccadeleri namaz kılmak için yere sermek câiz değildir. Bunları ziynet için duvara asmak câiz olur.
Görülüyor ki, İslâm dini, insanlarla alay edilmesine ve canlılara tapılmasına ve gençlerin fuhşa sürüklenmesine, evlilerin baştan çıkarılmasına âlet olan insan resimlerini, heykelleri haram etmiş, canlıların anatomik parçalarının ve bitkilerin ve her çeşit, fizik, kimya, astronomi, inşaat resimlerini helal etmiş, serbest bırakmıştır. İlimde, teknikte lâzım olan resimlerin yapılmasını, bunlardan fayda elde etmeği emir buyurmuştur. İslâm dini, her şeyde olduğu gibi, resimleri de, faydalı ve zararlı olmak üzere ikiye ayırmış, faydalı olanlarını emir, zararlı olanlarını yasak etmiştir. O hâlde, kâfirlerin, Müslümanlar resme günah der, bu ise, gericiliktir demesi, körü körüne bir iddia ve iftiradır.] (Tam İlmihal s. 238)