Cevap: Bu konuda Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri buyuruyor ki:
“Allahü teâlâ, her şeyi bir sebep altında yaratmaktadır. Bu sebeplere, iş yapabilecek tesir, kuvvet vermiştir. Bu kuvvetlere, tabiat kuvvetleri, fizik, kimya ve biyoloji kanunları diyoruz. Bir iş yapmamız, bir şeyi elde etmemiz için, bu işin sebeplerine yapışmamız lazımdır. Mesela, buğday hasıl olması için, tarlayı sürmek, ekmek, ekini biçmek lazımdır. İnsanların bütün hareketleri, işleri, Allahü teâlânın bu âdeti içinde meydana gelmektedir. Allahü teâlâ, sevdiği insanlara, iyilik, ikram olmak için ve azılı düşmanlarını aldatmak için, bunlara, Hârikul'âde olarak, yani âdetini bozarak, sebepsiz şeyler yaratıyor.
Her insanda nefis vardır. Nefis, Allahın düşmanıdır. Hep kötülük yapmak ister. İslâmiyete uymak istemez. İslâmiyete uyanların nefisleri temizlenir, düşmanlıkları kalmaz. Açlık çeken, sıkıntılı yaşayan kâfirlerin nefisleri ise zayıflar. Kötülük yapamaz. Bunun için, evliyada ve papazlarda Hârikul'âde işler hasıl olur.
1- Peygamberlerden, tam temiz oldukları için âdet-i ilâhiyye dışında ve kudret-i ilâhiyye içinde şeyler meydana gelir. Buna Mucize denir. Peygamberlerin mucize göstermesi lazımdır.
2- Peygamberlerin ümmetlerinin evliyasında, nefislerinin kötülükleri kalmadığı için âdet dışı meydana gelen şeylere, Keramet denir. İbni Âbidînde deniyor ki:
“Mutezile ve Vehhabiler, keramete inanmadı. İmâm-ül-haremeyn ve îmâm-ı Ömer Nesefî hazretleri ve birçok âlimler, kerametin caiz olduğunu ispat etmişlerdir.” Evliyanın keramet göstermesi lazım değildir. Bunlar, keramet göstermek istemez. Allahü teâlâdan utanırlar.
3- Ümmet arasında, veli olmayanlardan meydana gelen âdet dışı şeylere, Firaset denir.
4- Fasıklardan, günahı çok olanlardan zuhur ederse İstidrac denir ki, derece derece, kıymetini indirmek demektir.
5- Kâfirlerden zuhur edenlere ise Sihir, yani büyü denir.”
***
Sual: Abdest alırken başın tamamını mı yoksa dörtte birini mi mesh etmelidir?
Cevap: Abdestte, Hanefi mezhebinde başın dörtte birini mesh etmek farz, her tarafını, bir kere mesh etmek ise sünnettir.
***
Sual: Namazda oturmağı unutup, üçüncü rekate kalkarken hatırlayan kimse ne yapmalıdır? Secde-i sehvi ve namazın vaciblerinden birini bilerek yapmayanın namazı sahih olur mu?
Cevap: Oturmağı unutup, üçüncü rekate kalkarken hatırlayan bir kimse, dizleri yerden ayrıldıktan sonra ise, oturmaz, secde-i sehiv eder. Son rekatte oturmayıp ayağa kalkarsa, secde etmeden hatırladı ise, hemen oturur ve oturmağı geciktirdiği için, secde-i sehiv eder. Secdeye inince hatırladı ise, farz namazı, nafile şekline döner. Bir rekat daha kılıp, altıncı rekate oturarak tamamlar. Dördüncü rekatte teşehhüd miktarı oturup, selam vermeden beşinciye kalkarsa, secdeye yatmadan hatırladı ise, oturup teşehhüdde okumadıklarını okuyup selam verir ve secde-i sehiv yapar. Secdeye yattı ise, altıncı rekati de tamamlayıp, secde-i sehiv yapar. Farzı tamam etmiş olur. İki rekati de nafile olur. Fakat, bu iki rekat, öğle, akşam ve yatsının son sünneti yerine geçmez denildi. Çünkü, sünnetlere tahrime tekbiri ile başlanır. İmam secde-i sehiv yaparken de, camiye gelip, uymak câizdir. Secde-i sehvi bile bile yapmayan veya namazın vaciblerinden birini, meselâ Fâtiha okumağı, bilerek terk eden kimsenin, o namazı tekrar kılması vacib olur. Tekrar kılmazsa, fasık olur. Cuma ve bayram namazlarında, imamın secde-i sehvi yapmaması iyi olur. (Tam İlmihal s. 227)
***
Sual: Namazın vacibleri bilerek veya unutularak yapılmayınca namaz sahih olur mu ve bu durumda ne yapılmalıdır? Secde-i sehiv nasıl yapılır?
Cevap: Namazın vaciblerinden birini bilerek yapmamak, namazı bozmaz. Fakat günah olur. Unutarak yapmayan, (Secde-i sehiv) eder. Farzın ilk iki rekatinde, (Zamm-ı sûre)yi unutan, üçüncü ve dördüncü rekatlerde okuyup, sonra secde-i sehiv yapar. Kıraati unuttuğunu rüküda hatırlarsa, hemen kalkıp kıraati ve sonra rüküyu yapar. Bir farzı ve vacibi, vaktinden önce veya sonra yapan da, secde-i sehiv eder. Meselâ, zamm-ı sûrenin bir parçasını rüküda okuyana, ettehıyyâtüden sonra az bir şey okuyarak, üçüncü rekati geciktirene, imam yüksek sesle okuyacak yerde, hafif sesle okursa ve hafif sesle okuyacak yerde yüksek sesle okursa, secde-i sehiv yapmak lâzım olur. İmamın yüksek sesle okuması vacib olan yerleri, yalnız kılanın yüksek sesle de, hafif sesle de, okumaları câizdir. Birkaç kere secde-i sehiv icab etse, bir kere yapmak yetişir. İmam ile beraber, cemaat de secde-i sehiv yapar. Cemaatten biri hata yaparsa, secde-i sehiv yapmaz. Cemaate, birinci rekatten sonra yetişen kimse, imam ile secde-i sehiv yaptıktan sonra, namazını tamamlar.
Secde-i sehiv yapmak için, bir tarafa selâm verdikten sonra, iki secde yapıp oturur ve namazı temamlar. İki tarafa selâm verdikten sonra veya hiç selâm vermeden de, secde-i sehiv yapmak câizdir. (Tam İlmihal s. 227)