Cevap: Tezellül, bayağılık, kendini aşağı tutmak yani zillet demektir. Bir günlük yiyeceği, içeceği olan bir kimsenin, başkalarından yiyecek, içecek, para istemesi, dilenmesi, tezellül olur ve haramdır. Ebû Ali Rodbârî hazretleri;
“Dünyayı kazanmakta nefisler için zillet, ahireti kazanmakta ise izzet vardır” buyurmuştur.
Allahü teâlâya iman eden, Onun emirlerine boyun eğen, başını secdeye koyan, aziz olur. Kendi nefsine, kendisi gibi aciz olan insanlara boyun eğen, dünyalık ele geçirmek için onlara yaltaklık eden de, zelil, hakir olur.
Zillet, aşağılık, hakirlik demektir. İnsan, sadece Allahü teâlânın huzurunda, kendini böyle aşağı, hakir görür. Yaratanının huzurunda kendini aşağı görmesi, insanı aziz eder, yükseltir. Çünkü ibadet, zül ve zillet demektir. Yani, insanın Rabbine karşı, hakir, aciz, muhtaç olduğunu göstermesidir.
Fazla hediye almak için, az bir şeyi hediye olarak vermek, tezellüldür, bayağılıktır. Zaruret olmadan, herhangi bir kimseden bir şey istemek, dilenmek haramdır. Resûlullah efendimiz, hazret-i Ömer’e hediye olarak bir şeyler gönderir. Hazret-i Ömer de, bunları almayıp geri gönderir. Karşılaştıkları zaman Peygamber efendimiz;
- Niçin almadın? diye sual edince hazret-i Ömer;
- Yâ Resûlallah, (En hayırlınız, kimseden bir şey almayandır) buyurmuştunuz, bunun için almadım deyince, Resûlullah efendimiz;
- O sözüm, isteyip de almak içindi. İstemeden gelen şey, Allahü teâlânın gönderdiği rızıktır, buyurur. Bunun üzerine hazret-i Ömer;
- Allahü teâlâya yemin ederim ki, kimseden bir şey istemeyeceğim ve istemeden gelen her şeyi alacağım cevabını verir.
Herhangi bir ziyafete davet olunmadan gitmek, tezellüldür. Hadîs-i şerifte;
(Davet edilen yere gitmemek günahtır. Davet olunmadığı yere gitmek hırsızlık etmek olur) buyuruldu.
Başkasından sadaka istemekte; Allahü teâlânın nimeti az gönderdiğini haber vermek, kendini zelil etmek ve istenilen kimseye eziyet etmek gibi zararlar vardır. Bunlar, zaruret olmadıkça caiz değildir. Peygamber efendimiz;
(Aç olan veya bir şeye muhtaç olan, kimseden istemeyip, Allahü teâlâdan beklerse, Allahü teâlâ, ona bir senelik rızık kapıları açar) buyurmuştur.
***
Sual: İhrama nerede girmek gerekir? Mikât denilen yerleri, ihramsız geçmek caiz midir?
Cevap: Hac için, ömre için, ticaret için veya herhangi bir şey için uzaktan gelenlerin, mikât denilen yerleri, ihramsız geçerek, Mekke-i mükerreme Haremine girmeleri haramdır. Geçenin, geri mikâta gelip ihrama girmesi lâzımdır. İhrama girmezse, kurban kesmek lâzım olur. (Mikât) denilen yerler ile, Harem-i Mekke arasına (Hil) denir. Hilde oturup da Mekke’ye ihramsız girenlerin hac veya ömre yapması vacib olur. Mikâttan geçerken, bir iş için Hilde kalmağı niyet edenlerin ve Hilde oturanların, hacdan başka niyet ile, ihramsız Hareme girmeleri caizdir. Mesela Cidde şehri Hilde’dir. (Harem), Mekke-i mükerremeden biraz daha geniş olup, hududunu İbrahim aleyhisselâmın diktiği taşlar göstermektedir. Bu taşlar, çok kere yenilenmiştir. Mescid-i harama (Harem-i Kâbe) veya (Harem-i şerif) denir. Hac için, Hilde oturanlar Hilde, Harem-i Mekke’de oturanlar Haremde ihrama girer. Mikât yerlerini geçerken, niyet ederek ve telbiye yaparak, yani, emrolunan şeyi okuyarak, usulü ile, ihrama girilir. Mikât yerinden önce, hatta kendi memleketinde de giymek caiz, hatta daha iyidir. Hac aylarından önce giymek de caiz ise de, mekruhtur. Mekke ve Medine şehirlerine (Haremeyn-i şerifeyn) denir. (Tam İlmihal s. 343)
***
Sual: Namazın vacibleri nelerdir?
Cevap: Fâtiha okumak, Fâtihadan sonra bir sûre veya âyet okumak, Fâtihayı ve zamm-ı sûreyi farzların birinci ve ikinci rekatlerinde, vacib ve sünnetlerin her rekatinde okumak, secdeleri birbiri ardınca yapmak, ikinci rekatte teşehhüd miktarı oturmak, son rekatte otururken, (Ettehıyyâtü) okumak, rüküda ve iki secdede tadil-i erkân, [yani sübhanallah diyecek kadar hareketsiz durmak vacib, daha çok durmak sünnettir], kavmede ve celsede tumaninet [sübhanallah diyecek kadar durmak], namaz sonunda esselâmü... demek, kunût duası okumak, imamın, sabah, Cuma, bayram, teravih, vitir namazlarında ve akşam ile yatsının ilk iki rekatinde yüksek sesle okuması, imamın ve yalnız kılanın öğle ve ikindi farzlarında ve akşamın üçüncü, yatsının üçüncü ve dördüncü rekatlerinde hafif sesle okumaları vacibtir. (Bezzâziyye)de diyor ki, (Hafif sesle okuyanı bir iki kişinin işitmesi mekruh olmaz. Sesli okumak, çok kişinin işitmesi demektir). (Tam İlmihal s. 227)
***
Sual: Kıyamet kopacağı zaman yeryüzünde imanlı kimse kalmayacak deniyor, doğru mudur bu?
Cevap: İmâm-ı Rabbânî hazretleri Mektûbât kitabında buyuruyor ki:
“İslam dini, garip olmaya, zayıflamaya başladı. Müslümanlar, kimsesiz kaldı. Bundan sonra da, daha garip olur gider. O dereceye gelir ki, yeryüzünde Allah diyen kimse kalmaz. Hadîs-i şerifte; (İslamiyet garip, kimsesiz olarak başladı. Son zamanlarda, başladığı gibi, garip olarak geri döner. Garip olan Müslümanlara müjdeler olsun!) buyuruldu. Kıyamet, dünyadaki iyi insanlar kalmayıp, her yeri kötülük kapladığı zaman kopar, buyuruldu.”
Peygamber Efendimiz buyurdu ki:
(Bir zaman gelecek ki, ümmetimde Müslümanlığın yalnız adı kalacak. Mümin olanlar, yalnız birkaç İslâm âdetini yapacak. İmanları kalmayacak. Kur’ân-ı kerim yalnız, okunacak. Emirlerinden, yasaklarından haberleri bile olmayacak. Düşünceleri yalnız yiyip içmek olacak. Allahü teâlâyı unutacaklar. Yalnız paraya tapınacaklar. Kadınlara köle olacaklar. Az kazanmak ile kanaat etmeyecekler. Çok kazanınca doymayacaklar.)
Abdülvehhâb-ı Şa'rânî rahmetullahi aleyh, Tezkire-i Kurtubî muhtasarında diyor ki:
“İbni Mâcenin bildirdiği hadîs-i şerifte; (Bir zaman gelecek. Elbisenin rengi, ziyneti solduğu gibi, yeryüzünde İslâmiyet de solup kalkacak. Öyle olacak ki, namaz, oruç, hac, sadaka unutulacak. Kur’ân-ı kerimden yeryüzünde bir âyet kalmayacak) buyuruldu. İmâm-ı Kurtubî buyuruyor ki:
“İslâmın unutulması, İsa aleyhisselâm gökten inip, öldükten sonra olacaktır. Daha önce, Müslümanlar garip olacak. Kur’ân-ı kerime uyulmayacak ise de, büsbütün unutulmayacaktır.”
Ma'rifetnâmede deniyor ki:
“Kıyamet alametleri çoktur. Camiler çok, cemaat az olacak. Binalar yüksek, elbiseler ince, kadınlar emir olacak. Erkekler kadınlaşacak.”
***
Sual: Dinde bidat olanlar, sadece Peygamberimizin vefatından sonra ortaya çıkanlar mıdır?
Cevap: Bidat demek, Peygamber Efendimizin ve Onun dört halifesinin zamanlarında bulunmayıp, dinde, sonradan meydana çıkarılan, uydurulan inanışlara, sözlere, işlere ve âdetlere denir. Bunların hepsini din diye, ibadet diye uydurmak veya dinin ehemmiyet verdiği şeyleri dinden ayrıdır, din buna karışmaz demek bidattir. Bidatlerin bazıları küfür, bazıları da büyük günahtır.