Cevap: İmandan sonra, en kıymetli ibadet, namazdır. İman gibi, onun da güzelliği, kendindendir. Başka ibadetlerin güzelliği, kendilerinden değildir. Peygamber Efendimiz, rahatını, huzurunu, namaz kılmakta bilirdi. Hadîs-i şerifte;
(Allah ile kul arasındaki perdeler, ancak namazda kaldırılır) buyuruldu. İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
“Namaz, bütün ibadetleri kendisinde toplamıştır. İslâmın beşte bir parçası ise de, bu toplayıcılığından dolayı, yalnız başına, Müslümanlık demek olmuştur. İnsanı Allahü teâlânın sevgisine kavuşturacak işlerin birincisi olmuştur. Âlemlerin efendisine mirac gecesi, Cennette nasip olan rüyet şerefi, dünyaya indikten sonra, dünyanın hâline uygun olarak kendisine yalnız namazda müyesser olmuştur. Bunun içindir ki; (Namaz müminlerin miracıdır) buyurmuştur. Onun yolunda, izinde giden büyüklere, o rüyet devletinden, bu dünyada büyük pay, namazda olmaktadır. Namaz, üzüntülü ruhlara lezzet vericidir. Namaz, hastaların, rahat vericisidir. Ruhun gıdası, kalbin şifası namazdır. (Ey Bilal, beni ferahlandır!) diye ezan okumasını emir buyuran hadîs-i şerif, bunu göstermekte, (Namaz, kalbimin neşesi, gözümün bebeğidir) hadîs-i şerifi, bu arzuya işaret etmektedir. Namazın hakikatini anlamış olan bir kimse, namaza durunca, sanki, bu dünyadan çıkıp ahiret hayatına girer, ahirete mahsus olan nimetlerden bir şeylere kavuşur. Bu nimet, yalnız bu ümmete mahsustur.”
Hazret-i Ali, namaza durduğu zaman, bütün âlem altüst olsa, hiç haberi olmazdı. Bir harpte, mübarek ayağına ok saplanmış ve okun demir kısmı kemiğe girmişti. Bunu çıkartmak için, kendisinin bayıltılması gerektiği söylenince;
-Bayıltamaya gerek yok, ben namaza durduktan sonra çıkarırsınız cevabını vermiştir.
Nitekim namaza durunca, Cerrah, o demir parçasını çıkartır ve yarayı sarar. Hazret-i Ali;
-Ben o demir parçasını çıkardığınızı hissetmedim buyurur.
Muhammed Ma’sûm hazretleri;
“Namaz, dinin direği, müminin miracıdır. Onu en iyi şekilde kılmaya gayret etmelidir” buyurmuştur.
Mirac gecesinde Peygamber Efendimize ihsan olunan nimetler, bu dünyada, Onun ümmetine yalnız namazda tattırılmaktadır.
***
Sual: Secde için eğilemeyen hasta namazı nasıl kılmalıdır, öndeki cemaatin sırtına secde edilebilir mi? Secde yerinin yüksek olması câiz midir?
Cevap: Secde için eğilemeyen hasta ve camide başka yer bulamayan sağlam kimse, yerden yirmibeş santimetreden daha yüksek bir şey üzerine secde etmezler. Yalnız, yer bulamayan kimse, önünde aynı namazı kılarak yere secde edenin sırtına secde edebilir. Fakat, dizlerinin yerde olması lâzımdır. Bu sağlam kimsenin, kalabalık dağıldıktan sonra kılması veya kalabalık olmayan camiye gidip orada kılması müstehabdır. Camide kalabalık olmadığı zaman, yirmibeş santimetreden daha az yükseğe secdenin câiz olduğu da bildirildi ise de, mekruhtur. Çünkü, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” az yüksek şey üzerine dahi secde etmemiştir. [İbni Âbidîn, sahîfe 338.] Az yükseğe bile câiz olmadığı (Câmi’ur-rumûz) altmışdokuzuncu sağ sahifesinde ve Şelbînin “rahmetullahi teâlâ aleyh” (Tebyîn) haşiyesinde yazılıdır. Bunun için, özrü olanların dahi az yükseğe de secde etmemeleri lâzımdır. Yükseğe secde etmeli, yere secde etmemeli demek ise, ibadeti değiştirmek olur. İbadeti değiştirmek isteyen, kâfir olur. Kâfirler, Resûlullahın düşmanları, camileri kiliseye benzetmek istiyorlar. Kiliselerde olduğu gibi, masada oturup, secde olarak, başını masaya koymağa ve camilere çalgı, müzik sokmağa çalışıyorlar. Önce secde yerlerini biraz biraz yükseltmeğe ve ibadetleri hoparlörle yapmağa alıştırıyorlar. (Tam İlmihal s. 217)
***
Sual: Son rekatte, tehiyyat okuyacak kadar oturmak yani kade-i ahîre farz mıdır ve nasıl oturmalıdır, erkek ve kadınlar farklı mı otururlar?
Cevap: Kade-i ahîre, son rekatte, tehiyyat okuyacak kadar oturmak farzdır. (Dürr-ül-muhtâr)da diyor ki, (Otururken, el parmakları ile işaret edilmez. Fetva da böyledir.). Erkekler, otururken, sol ayağını parmak uçları sağa doğru dönük olarak, yere döşer. Bu ayağın üzerine oturur. Sağ ayağını dik tutar. Bunun parmakları yere değer. Parmaklarının ucu, kıbleye karşı biraz bükülmüş olur. Böyle oturmak sünnettir. Kadınlar (Teverrük) ederek oturur. Yani, kaba etlerini yere koyarak oturur. Uylukları birbirine yakın olur. Ayaklarını sağ taraftan dışarı çıkarır. İbni Âbidîn buyuruyor ki, (Namaz kılarken (istikbâl-i kıble) farzdır. Yani namaz Kâ’be-i mu’azzama cihetine dönerek kılınır. Namaz Allah için kılınır. Secde yalnız Allah için yapılır. Kâbeye karşı yapılır. Kâbe için yapılmaz. Kâbe için secde eden, kâfir [Allaha düşman] olur.). (Tam İlmihal s. 218)
Kade-i ahîre üç şeyle tamam olur: 1- Erkekler sağ ayağını dikip sol ayağı üzerine oturmakla, kadınlar, teverrük etmekle yani kaba etlerini yere koyup, ayaklarını sağ tarafından çıkarmakla. 2- Tehiyyatı tazim üzere okumakla. 3- Kade-i ahîrede, salevat ve dua okumakla. (İslâm Ahlâkı s. 212)
***
Sual: Farz ile sünnet namazı arasında bir şeyler okumak câiz midir? Son sünneti, farz kılınan yerde kılmanın mahzuru var mıdır?
Cevap: (Merâkıl-felâh)da ve (Tahtâvî) şerhinde ezkârın keyfiyetini anlatırken diyor ki, (Farzdan sonra, hemen son sünnete kalkmak, arada bir şey okumamak, Hanefide sünnettir. Peygamberimiz, farzı kılınca Allahümme entesselâm ve minkesselâm tebârekte yâ zelcelâli velikrâm diyecek kadar oturup, fazla oturmaz, hemen son sünneti kılardı. (Âyet-el-kürsî) ile tesbihleri, farzla sünnet arasında okumazdı. Bunları, son sünnetten sonra okumak, farzdan sonra okuma sevabını hâsıl eder. Farzdan önceki sünnetler de, böyle olup, farz ile sünnet arasında bir şey okunursa, namazın sevabı azalır. Son sünneti, imamın farz kıldığı yerde kılması mekruhtur. Cemaatin kılması mekruh değil ise de, başka yerde kılmaları müstehabtır. Müstehabı yapmayanın namazı noksan olmaz. Sevabından mahrum kalır. Farzı veya son sünneti kılınca, imamın sağa, sola veya cemaate dönmesi müstehabtır. İşlerini görmesi için, hemen gitmesi de câizdir.
(Dürr-ül-muhtâr)da (Tehıyyetülmescid namazı)nı anlattıktan sonra diyor ki, (Sünnet ile farz arasında konuşmak, sünneti iskât etmez ise de, sevabını azaltır. Bir şey okumak da böyledir. Bazı âlimler, sünnet kabul olmaz. Evvelki sünneti tekrar kılmak lâzım olur dedi.) (Tam İlmihal s. 218)
İbni Âbidînin Mısır’da Bulak matbaası baskısının üçyüzellialtıncı ve dörtyüzelliyedinci sahifelerinde diyor ki, sünnet ile farz arasında konuşursa veya dua, zikir okursa, sünnet sakıt olmaz. Fakat, sünnetin sevabı azalır. Sünnetten sonra yalnız, (Allahümme entesselâm……. ikrâm) denir. Fazla bir şey okunursa, sünnet namazı, sünnet olan yerinde kılınmamış olur. Bazı âlimler, sünnet sakıt olur, tekrar kılınması lâzım olur dedi. Farzdan sonra olan [son] sünneti (Allahümme entesselâm…..) dedikten sonra geciktirmek mekruh olur.
Müslimin ve Tirmüzînin, Âişeden "radıyallahü anhâ" haber verdiklerine göre, Resûlullah "sallallahü aleyhi ve sellem" farzdan sonra, (Allahümme entesselâm.....) diyecek kadar oturup, hemen son sünnete başlardı. Hadîs-i şeriflerde, namazlardan sonra okunmaları bildirilen (Evrâd)ın son sünnetlerinden evvel okunacaklarını gösteren bir işaret yoktur. Hatta, bunların son sünnetlerden sonra okunmaları anlaşılmaktadır. Çünkü sünnet namazlar, farzların devamıdır. Bunun için son sünnetlerden sonra okumaya, farzdan sonra okumak denilir. Bunun için, (Resûlullah "sallallahü aleyhi ve sellem" her farz namazdan sonra Tesbîh, Tahmîd, Tekbîr ve Tehlîl okurdu) haberinden, son sünnetlerden sonra okurdu anlaşılmıştır. Şems-ül-eimme Halvânî farz ile sünnet arasında kısa bir şeyler okursa, zararı olmaz ise de, son sünnetten sonra okumak iyi olur dedi. (İslâm Ahlâkı s. 402)