Cevap: Musa ve İsa aleyhisselamın Peygamberlikleri mucizelerle belli olduğu gibi, Muhammed aleyhisselamın Peygamberliği de, mucizelerle meydandadır. Musa aleyhisselam zamanında sihir yani büyü, İsa aleyhisselam zamanında doktorluk, Muhammed aleyhisselam zamanında ise şiir, fesâhat ve belâgat yani güzel ve tartılı konuşmak sanatları çok ilerlemişti. Allahü teâlâ da; bu Peygamberlerine ümmetlerinin kıymet verdiği şeylerde mucizeler ihsan eyledi. Muhammed aleyhisselamın da, İsa aleyhisselam gibi, ölüyü dirilttiği ve Firavun ile adamlarının Musa aleyhisselama sihirbaz dedikleri gibi, Kureyş kafirlerinin de Muhammed aleyhisselama sihirbaz dedikleri kitaplarda açık ve uzun yazılıdır.
Muhammed aleyhisselam ümmi idi. Yani, mektebe gitmedi. Okuyup yazmadı. Hiçbir insandan ders almadı. Ümmi olduğu hâlde, tarih, fen, ahlak, siyaset ve sosyal bilgilerle dolu bir kitap ortaya koydu. Yalnız o kitaba uyarak dünyaya adalet yaymış olan hükümdarların yetişmesine sebep oldu.
Kur'ân-ı kerim, Muhammed aleyhisselamın hatta bütün Peygamberlerin mucizelerinin en büyüğüdür. Dinde reformcular, Muhammed aleyhisselamın daha çocuk iken, Şam yolculuğunda bir papazla birkaç dakika konuştuğu zaman, bütün bu bilgileri, o papazdan öğrendiğini söylerken, utanmaları, sıkılmaları lazım gelir. Bu kadar çürük, bu kadar gülünç bir iftira olamaz. Kâbe duvarında yıllarca asılı duran ve sahiplerini birer dâhi, birer kahraman derecesine yükselten ve binlerce şiir arasından seçilmiş bulunan fesâhat ve belâgat şaheseri yazıların birer paçavra gibi sökülüp indirilmesine ve yazarlarının başlarının eğilmesine sebep olan âyet-i kerimeler, o papazla birkaç dakikalık konuşmanın neticesi olamaz! Kur'ân-ı kerimin belâgatini yeniden anlamaya kalkışmaya, hiç lüzum yoktur. Çünkü, Arapçanın en yüksek zamanında, en salahiyetli mütehassıslara, üstünlüğünü imzalatmıştır. Arap edebiyatının mütehassısları olanlardan, Muhammed aleyhisselamın zamanında yetişenler arasında, Kur'ân-ı kerimin belâgatindeki ilahi üstünlüğü görüp de inanmayan yok gibidir.
***
Sual: Rüküda kollar ve bacakların durumu nasıl olmalıdır? Kadınlar rükûda nasıl dururlar?
Cevap: Sûreden sonra, tekbir getirerek rüküya eğilir. Rüküda, erkekler parmaklarını açıp, dizlerin üstüne kor. Sırtını ve başını düz tutar. Rüküda, en az, üç kere (Sübhâne rabbiyel-azîm) der. Üç kere okumadan, imam başını kaldırsa, o da, hemen kaldırır. Rüküda, bacaklar ve kollar dik tutulur. Kadınlar parmaklarını açmaz. Sırtını ve başını, bacaklarını, kollarını dik tutmaz. Rüküdan kalkarken (Semi’allahü limen hamideh) demek, imama ve yalnız kılana sünnettir. Cemaat bunu söylemez. Bunun arkasından, yalnız kılan ve cemaat, hemen (Rabbenâ lekelhamd) der ve dik durulur ve (Allahü ekber) diyerek secdeye varılırken, önce sağ, sonra sol diz, sonra sağ, sonra sol el, sonra burun ve alın kemikleri yere konur. (Tam İlmihal s. 216)
***
Sual: Secde nasıl yapılmalıdır? Ayakların arası kıyam, rükü ve secdede açık mı olmalıdır?
Cevap: Secdede el parmakları, birbirine bitişik, kıbleye karşı, kulaklar hizasında, baş iki el arasında olmalıdır. Alnı temiz yere, yani taş, toprak, tahta, yaygı üzerine koymak farz olup, burnu da beraber koymak vacib denildi. Özürsüz yalnız burnu koymak câiz değildir. Yalnız alnı koymak mekruhtur. Secdede en az üç kere (Sübhâne rabbiyel-a’lâ) denir. Şiiler, Kerbela toprağından bir kerpiç üzerine secde efdaldir diyorlar. İki ayağı veya hiç olmazsa her birinin birer parmaklarını yere koymak farzdır veya vacibtir. Sünnet de denilmiştir. Yani, iki ayak yere konmazsa namaz sahih olmaz veya mekruh olur. Secdede, alın, burun ve ayaklar yerden az zaman kalkmış olursa, zararı olmaz. Secdede ayak parmaklarını bükerek, uçlarını kıbleye çevirmek sünnettir. Farz veya vacib diyenlerin hata ettiği (Redd-ül-muhtâr)da yazılıdır. Erkekler, kolları ve uylukları, karından ayrı bulundurur. Elleri ve dizleri yere koymak sünnettir. Topukları kıyamda, birbirinden dört parmak eni kadar uzak, rüküda, kavmede ve secdede bitişik tutmak sünnettir. (Halebî-i kebîr)de, üçyüzonbeşinci sahifede ve (Dürr-ül-muhtâr)da diyor ki, (Rüküda sünnetlerden birisi de, topuk kemiklerini birbirine bitiştirmektir). Bunun için, rüküya eğilirken, sol ayağın topuğu, sağ ayak yanına getirilir. Secdeden kıyama kalkarken açılır. (Tam İlmihal s. 217)