Cevap: Hâkimin mahkemede karar verirken ve şahitlerin şahitlik yaparken ve evlenmek istediği kızı, şehvet korkusu olsa bile, bir kere görmeleri ve doktorun, ebenin, sünnetcinin, lâvman yapanın, lâzım olduğu kadar bakmaları câizdir. Hastanın lâvman [ihtikan] yaptırması câizdir. (Dürr-ül-muhtâr), beşinci cildi, dörtyüzyetmişsekizinci sahifesinde diyor ki, (Oğlunu sünnet ettirmek mühim sünnettir. İslâmiyetin şiarıdır. Bir şehir halkı çocuklarını sünnet ettirmezse, halife bunlarla harp eder. Çocuğun sünnet olma yaşı belli değildir. Yedi ile on iki arası en iyidir). Sünnet ederken, topluca yüksek sesle bayram tekbiri söylenir. Sünnet olmayanlarda çeşitli hastalıklar olur. Fransız kitapları, bu hastalıkları (Affections du prépuce) adı altında uzun yazıyorlar. Kızların, ahkâm-ı islâmiyyeye riâyet etmek şartı ile, ilim ve doktorluk öğrenmeleri ve öğretmeleri câiz olduğu (Hadîka)da, beşyüzellisekizinci sahîfede ve göz afetlerinde yazılıdır. Kızlardan ebe, nisaiye mütehassısı yetiştirmek lâzımdır. Kadınları, kadın doktora göstermelidir. Kadın doktor bulunmazsa ve hastalık tehlikeli veya çok ağrılı ise, nisaiye mütehassısı erkeğe de göstermelidir. (Tam İlmihal s. 167)
***
Sual: Bir Müslüman, nefsine uyarak uygunsuz işleri yapmaya başlarsa, çare olarak ne yapmalı, nasıl bir yol takip etmelidir?
Cevap: Tevbe etmeli, din büyüklerinin hayatlarını, kitaplarını okumalıdır. İmâm-ı Rabbânî hazretleri Mektûbât kitabında buyuruyor ki:
“Bir kimse, kötü huylarını yok etmez, emirlere uyarak ve yasaklardan sakınarak kendini süslemezse, bu nimetin kokusunu bile duyamaz. İslâmiyetten kıl ucu kadar bile ayrılan bir kimsede ahvâl ve mevâcid yani olağanüstü hâller hasıl olursa, bunlara istidrâc denir ki, onu dünyada ve ahirette rezil olmaya sürükler. Birkaç günlük dünya hayatını, Hak teâlânın razı olduğu şeyleri yapmakla geçirmelidir. Bir kimsenin işlerinden, onun sahibi razı olmazsa, onun yaşaması nasıl olur? Hak teâlâ, onun büyük, küçük her yaptığını bilmekte ve görmektedir. Utanmak lâzımdır. Eğer bir kimsenin, onun çirkin ve kötü işlerini gördüğünü anlasa, onun gördüğü yerde bozuk bir şey yapmaz. Ayıplarını, kusurlarını onun gördüğünü istemez. Müslümanlara ne oldu ki, Hak teâlânın hazır olduğunu bilerek, Onun beğenmediği şeyleri yapmaktan sıkılmıyorlar? Bu nasıl Müslümanlıktır? Hak teâlâya, kendi kusurlarını gören bir kimse kadar kıymet vermiyorlar. Nefislerimizin kötülüklerinden Allahü teâlâya sığınırız. Hadîs-i şerifte; (Lâ ilâhe illallah diyerek imanınızı tazeleyiniz!) buyuruldu. Uygunsuz işlerin hepsinden Allahü teâlâya tevbe etmeli, Ona yalvarmalıdır! Belki, tevbe etmek için başka zaman ele geçmez.
Hadîs-i şerifte; (Sonra yaparım diyenler helak oldu) buyuruldu. Yani, iyi işleri geciktirenler, bugünün işini yarına bırakanlar aldandı, ziyan etti. Boş zamanı kıymetlendirmelidir. Bu zamanlarda, Allahü teâlânın beğendiği şeyleri yapmalıdır.
Tevbe yapabilmek, Hak teâlânın büyük nimetlerinden biridir. Hak teâlâdan, her an bu nimeti istemelidir. İslâmiyeti iyi bilen ve hakikat âleminden haberi olan Allah adamlarından yardım beklemeli, bunlardan imdat istemelidir. Böylece, Hak teâlânın lütfuna kavuşarak, Onun mukaddes tarafına çekilir. Ona karşı baş kaldıramaz olur. İslâmiyetten kıl ucu kadar ayrılık bulundukça, kendini tehlikede bilmelidir. Bu ayrılıkların, uygunsuzlukların hepsini yok etmelidir. Allah adamlarına karşı gelmekten de çok sakınmalıdır.”