Cevap: Konu ile alakalı olarak İmâm-ı Rabbânî hazretleri Mektûbât kitabında buyuruyor ki:
Müslümanların haklarını gözetmek lazımdır. Hadîs-i şerifte; (Müslümanın Müslüman üzerinde beş hakkı vardır: Selamına cevap vermek, hastasını yoklamak, cenazesinde bulunmak, davetine gitmek ve aksırıp elhamdülillah diyene, yerhamükellah diyerek cevap vermek) buyuruldu. Fakat, çağrılan yere gitmek için, şartlar vardır. İhyâ kitabında diyor ki; “Yemek şüpheli ise, sofrada ipek kumaş, altın, gümüş varsa, tavanda ve duvarlarda canlı resimleri varsa, çalgı çalınıyorsa, oyun oynanıyorsa, böyle olan yere gidilmez. Zalimin, bidat sahibinin, fâsıkın ve kötü kimselerin ve övünmek için çok para harcamış olanın davetine de gidilmez.” Şir'at-ül-islâm kitabında diyor ki: “Riya, gösteriş için yapılan davete gidilmez.” Muhît kitabında diyor ki: “Oyun oynanan, çalgı çalınan, Müslümanlar çekiştirilen, içki içilen davete gidilmez.” Metâlib-ül-mü'minîn kitabında da böyle yazılıdır. Böyle mâniler bulunmayan davete gitmek lazımdır. Bu zamanda, böyle davet az bulunur.
***
Sual: Bazı kimseler, namazda tehiyyat okumak için oturunca, kendilerine nasıl kolay geliyorsa öyle oturuyor. Böyle kolayına geldiği gibi oturmak uygun olur mu?
Cevap: Teşehhütlerde, sünnete uygun oturmamak, tenzihen mekruhtur. Özrü varsa, mekruh olmaz.
***
Sual: Selam verirken eğilmek, kucaklaşmak veya el ile selam vermek, dinen uygun mudur?
Cevap: Bu konuda Berîkada deniyor ki:
“Selam verirken ve selam alırken eğilmek günahtır. Hadîs-i şerifte; (Karşılaştığınız zaman, birbirinize eğilmeyiniz, kucaklaşmayınız!) buyuruldu. Allahü teâlâdan başkası için rüku ve secde yapmak haramdır.” İbni Nüceym Zeyneddîn Mısrî hazretleri, Segâir ve Kebâir kitabında, el ile selam vermek günahtır diyor. İsmail Sivâsî hazretleri, bunu açıklarken; “Çünkü, el ile selam vermek, kâfirlerin âdetidir” diyor.
***
Sual: Namaz kılarken, erkeklerin pantolon paçalarını, kadınların eteklerini çekip kaldırmalarının bir mahzuru var mıdır?
Cevap: Namazda secdeye inerken kadınların eteklerini, erkeklerin pantolon paçalarını kaldırmaları mekruhtur.
***
Sual: Peygamberlerin, evliyanın, salih müminlerin ruhları, her zaman mı yoksa çağrıldıkları vakitte mi orada hazır olurlar?
Cevap: Bu konuda Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri buyuruyor ki:
“Allahü teâlâ, hep hazır ve nazırdır. Hayat, ilim, kudret, irade ve kelam sıfatları zamansız ve mekânsız olduğu gibi, hazır ve nazır olması da, zaman ve mekân ile değildir. Allahü teâlânın sıfatlarının hepsi böyledir. Böylece, hiçbir şey, Onun gibi değildir. Allahü teâlânın sıfatları, hep vardır. Önleri ve sonları, yokluk değildir. Mesela, hazırdır ve bu hazır olmaktan önce, gâib değil idi. Bundan sonra, bir hayatsızlık, yani ölüm, cahillik olmayacağı gibi, gâib olmak da, olmaz. Çünkü sıfatları da, kendi gibi ezeli ve ebedidir. Yani, hep vardır. Hiçbir kimsenin sıfatları, Onun sıfatlarına benzemez.
Melekler ve Peygamberlerin, evliyanın ve salih müminlerin ruhları, her kim nerede ve ne zamanda ve her ne hâlde çağırırsa, orada bulunur, yardım ederler. Hızır aleyhisselamın, sıkıntıda olanların imdadına yetişmesi böyledir. Peygamber Efendimizin, ümmetinin her birine, hele ölüm zamanında, imdada yetişmesi de böyledir. Azrail aleyhisselam, ruh, can almak için her anda, her yere gelmesi de, böyledir. Her Mürşid-i kâmilin, evliyanın, talebesine yetişmesi de böyledir ki, bunlar zamanlı ve mekânlıdır. Ezeli ve ebedi, sonsuz olarak değildir ve devamlı da değildir. Hazır olmalarından önce, yok idiler. Bir zaman sonra da, oradan tekrar yok olurlar. Allahü teâlânın hazır olması ile, ruhların hazır olması arasında çok fark vardır. Allahü teâlânın hazır olması gibi, kimse hazır değildir. Allahü teâlânın sıfatlarının hepsi de böyledir. Ne bir melek, ne bir nebi, ne Resûl, ne veli ve de salih, Cenâb-ı Hakkın hiçbir sıfatına ortak değildir.
Evliyalık ilminin derecelerine yükselmemiş olana, büyüklerin ruhları, her nerede ve her ne zaman çağrılırsa, imdada yetişir diye öğretilirdi. Ruh, orada hazır olmadan önce, yok idi. Bir zaman sonra, orada yine bulunmaz. Cenâb-ı Hak, ruhların hazır olduğu gibi hazır olmaz. Çünkü, böyle hazır olmak, zamanlı ve mekânlıdır. Ruhlar da, Allahü teâlânın hazır olduğu gibi hazır olamaz. Çünkü, Cenâb-ı Hakkın hazır olması, zamanlı ve mekânlı değildir, ezelidir, ebedidir.”
***
Sual: Bazı din kitaplarında, seyr, sülûk, cezbe gibi kelimeler geçiyor. Bunlar ne anlama gelmekte ve bunlardan maksat nedir?
Cevap: Seyr; tasavvuf yolunda ilerlemek demektir. Sülûk de; uğraşarak tasavvuf yolunda ilerlemek anlamına gelmektedir. Cezbe; çekme, çekilme demektir. Allahü teâlânın sevdiği bir kulu kendisine çekmesi, yüksek derecelere kavuşturmasıdır. Bu da nefsi terbiye ederek, Allahü teâlâyı çok anmakla olmaktadır. Bunlardan maksadın ne olduğunu da, İmâm-ı Rabbânî hazretleri Mektûbât kitabında şöyle anlatmaktadır:
“Seyr ve sülûkden maksat ve cezbe ve tasfiyeden beklenilen şey, nefsi kötü huylardan ve çirkin sıfatlardan temizlemektir. Bu çirkin sıfatların başı, nefse düşkün olmak ve onun arzularına, isteklerine tutulmaktır. İnsan, her şeyi, kendini sevdiği için sever. Çocuğunu, malını sevmek, onlardan istifade edeceği içindir. Seyr-i enfüsîde, insanı, Allahü teâlânın sevgisi kaplayarak, insan, kendini sevmekten kurtulduğu için evlat ve mal sevgisi de, bununla beraber yok olur.”
***
Sual: Camilerde, beş vakit namazın ardından müsafeha etmenin, tokalaşmanın dinimiz açısından bir mahzuru olur mu?
Cevap: Bu konuda İbni Âbidînde buyuruluyor ki:
“Camide her namazdan sonra birbiri ile müsafeha etmek bidattir. Bayram günleri, camilerde müsafeha ederek bayramlaşmak ve namazlardan sonra, âdet etmeden, ara sıra müsafeha etmek caizdir.”
***
Sual: Kız ve erkek çocuklar kaç yaşına gelince yatak odalarını ayırmak gerekir?
Cevap: On yaşına gelen kız ve erkek çocukların yatak odalarını birbirinden ve ana babalarından ayırmalıdır.
***
Sual: Bir kimse, kendi yaşıtı olan bir arkadaşının elini öpmesinde dinen bir mahzur var mıdır?
Cevap: Âlimin, ana ve babanın eli öpülür. Bunlardan başkasının eli öpülmez. Arkadaş ile karşılaşınca elini öpmek ise haramdır.
***
Sual: Ana, baba gibi büyükler, yaşlılar geldiği zaman, ayağa kalkarak mı karşılamak gerekir?
Cevap: Büyükler geldiği zaman, kalkarak karşılamak müstehabdır. Kendi gelince, ayağa kalkılmasını sevmek mekruhtur.
***
Sual: Ayakları kıbleye karşı uzatarak oturmanın bir mahzuru var mıdır?
Cevap: Özürsüz olarak kıbleye karşı ayaklarını veya bir ayağını uzatmak, tahrimen mekruhtur. Özür ile veya yanlışlıkla ayakları kıbleye karşı uzatmak mekruh olmaz.