Cevap: Teravih namazı ile alakalı olarak Nûr-ül-îzâh şerhinde ve haşiyesinde buyuruluyor ki:
“Erkeklerin ve kadınların, yirmi rekat teravih namazı kılması, sünnet-i müekkededir. İnanmayan sapıktır ve şahitliği kabul olmaz. Resûlullah efendimiz, birkaç gece, teravihi cemaatle sekiz rekat olarak kıldı. Evlerine gidince, yirmi rekate tamamladılar. Yalnız olarak yirmi rekat kıldığı da bildirilmiştir. Dört mezhepte de yirmi rekattir. Sünnet olduğu buradan anlaşıldı. Üç halife ve zamanlarındaki Eshâb-ı kiramın hepsi, cemaatle yirmi rekat kıldılar. Bu halifelere ve Eshâb-ı kiramın icmaına uymamız, hadîs-i şerif ile emrolunmuştur.”
Teravih namazı, yatsının son sünnetinden sonra ve vitirden önce kılınır. Bir kimse, yatsıyı kılmadan önce teravihi kılamaz. Vitirden sonra ve sabah namazına kadar kılınabilir. Fecir doğunca kılınamaz, kaza da edilmez. Çünkü teravih kuvvetli sünnet ise de, akşam ve yatsının son sünnetleri kadar kuvvetli değildir. Bu sünnetler ise, kaza edilmez. Yalnız farz namazlar ile vitrin kazası lazımdır. Teravih namazı, Şafiide kaza edilir.
Teravihi cemaat ile kılmak, sünnet-i kifayedir. Camide cemaatle kılınınca, başkaları evde yalnız kılabilir, günah olmaz. Fakat, camideki cemaat sevabından mahrum kalır. Evde, bir veya birkaç kişi, cemaatle kılarsa, yalnız kılmaktan yirmiyedi kat fazla sevap kazanılır.
Her iki rekatte bir selam verilip, hemen sonraki rekate kalkılır. Yahut dört rekatte bir selam verilir. Her dört rekat arasında, dört rekat kılacak kadar oturup, salevat veya tesbih okunur veya sessizce oturulur. İki rekatte bir selam vermek ve her iftitah tekbirinde niyet etmek daha iyidir.
Yatsıyı cemaatle kılmayanlar, toplanıp da, teravihi cemaatle kılamazlar. Çünkü teravihin cemaati, farzın cemaati olması lazımdır. Yatsıyı cemaatle kılmayan bir kimse, farzı yalnız kılıp, sonra teravihi kılan cemaate katılabilir.
***
Sual: Hastanın, hamile kadının ve harp eden askerin oruç tutması gerekir mi?
Cevap: Hasta, hastalığı artacak ise, hamile kadın, süt veren kadın, harp eden asker zayıf olursa, oruç tutmaz. İyi olunca kaza eder.
***
Sual: Ramazan ayında yatsı vaktinde kılınan teravih namazının, her gece için ayrı ayrı fazileti mi vardır?
Cevap: Ramazan ayında her gece teravih namazı kılmanın fazileti, Hazreti Ali'ye sual edilince, cevabında buyurur ki:
“Her kim Ramazan-ı şerifin birinci gecesinde teravih namazı kılsa, Hak teâlâ, o kimsenin bütün tevbelerini kabul ederek, günahlarını bağışlar, ikinci gecesini kılan kimsenin ana babasının günahları affolunur. Üçüncü gece kılsa, melekler, o kula derler ki: “Sana müjdeler olsun, Hak teâlâ senin ibadetini kabul buyurdu, istediğin şerefe kavuştun, günahlarını affetti.” Dördüncü gece teravih namazını kılınca, Kur’ân-ı kerimi hatmetmiş gibi sevap kendisine ihsan edilir. Beşinci gece kılınca, Mescid-i aksada, Mekke’de ve Medine’de kılmış gibi, Hak teâlâ sevap ihsan eder. Altıncı gecesi kılsa, Beyt-ül ma'mûru tavaf etmiş gibi, yedinci gecesi kılsa, Firavun ile yapılan gazada bulunmuş gibi, sekizinci gece kılsa, Bedir harbinde Resûlullah efendimizle bulunmuş gibi, dokuzuncu gecesi için Davut aleyhisselam ile beraber ibadet etmiş gibi, onuncu gecesi için, dünya selamet ve saadeti ihsan edilir.”
Ramazan-ı şerifin sonuna kadar olan bütün gecelerin böylece ayrı ayrı birer fazileti ve yüksek derece ve sevapları vardır. Böylece edeb ve erkanına riayet ederek, orucu tam olarak, bütün azaları ile tutup, teravih namazlarını kılarak ve haramlardan sakınarak otuzuncu gecesini ikmal edince, Hak teâlânın emri ile, Arş-ı alânın altından bir sözcü hitap ederek der ki: “Her gece teravih kılan kullar Cehennemden kurtulmuş kullardır. Korktukları Cehennemden kurtulup arzu ettikleri nimete, Cennet ve cemâl-i ilâhîye nail oldular.” Hak teâlâ, azameti ile buyurur ki; (İzzim ve celâlim hakkı için, bu kullarıma af ile muamele eyledim.) Bundan sonra, Hak teâlâ emreder, o kullara birer berat yazılır. Bütün kadın ve erkeklerden, bu şartlar dâhilinde ibadetini ifa ederek, Cenab-ı Hakkın bu lütfuna muhatap olanlara, Cehennem azabından kurtulup, sıratı kolaylıkla geçmek için, ellerine birer berat verilir.
Öyle ise, ihlas ile Ramazan-ı şerif orucunu tutup, kaza namazlarını ve sonra teravihleri eda ederek ve haramlardan kaçınarak, Cenab-ı Hakkın rahmetine kavuşmaya çalışmalıdır.
***
Sual: Teravih namazına başlarken ve sonunda, çeşitli dualar okunuyor. Bu dualar nelerdir ve nasıldır?
Cevap: Teravih namazına başlarken ve bittikten sonra çeşitli şekilde okunan dualar vardır. Mesela teravih namazına kalkarken okunacak dualardan birisi şöyledir:
“Sübhâne zil mülki vel melekût. Sübhâne zil izzeti vel azameti vel celâli vel cemâli vel ceberut. Sübhânel melikil mevcûd. Sübhânel melikil ma'bûd. Sübhânel melikil hayyillezî lâ yenâmü ve lâ yemût. Sübbûhun kuddûsün Rabbünâ ve Rabbül melâiketi verrûh. Merhaben, merhaben, merhabâ yâ şehre Ramezân. Merhaben, merhaben, merhabâ yâ şehrel-bereketi vel gufrân. Merhaben, merhaben, merhabâ yâ şehret-tesbîhi vet-tehlîli vez-zikri ve tilâvet-il Kur'ân. Evvelühû, âhiruhû, zâhiruhû, bâtınühû, yâ men lâ ilâhe illâ hüv.”
Ramazanın on beşinden sonra Merhaba diye okunan yerler, Elveda diye okunur. Teravih namazı bitince okunacak dua da şöyledir:
“Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli seyyidinâ Muhammed. Biadedi külli dâin ve devâin ve bârik ve sellim aleyhi ve aleyhim kesîrâ. Üç defa okunur ve üçüncüsünde (ve salli ve sellim ve bârik aleyhi ve aleyhim kesîran kesîrâ.) denir.
Yâ Hannân, yâ Mennân, yâ Deyyân, yâ Burhân. Yâ Zel-fadlı vel-ihsân nercül-afve vel gufrân. Vec'alnâ min utekâi şehri Ramezân bi hurmetil Kur'ân.”
***
Sual: Bir kimse, kendi malından, başkasının fıtrasını verebilir mi?
Cevap: Konu ile alakalı olarak Redd-ül-muhtârda deniyor ki:
“Bir kimse, kendi malından, başkası için fıtra verince, o kimse önceden emretmiş ise, caiz olur, emri ile vermemiş ise, sonradan razı olsa da, caiz olmaz. Onun malı ile vermiş ise, razı olunca caiz olur.”
***
Sual: Bir baba, kendi çocuklarının fıtrasını, onlardan vekalet almadan da verebilir mi?
Cevap: Bir kimse, nafakasını verdiği kimselerin, çocuklarının fıtralarını, onların emri ve vekaleti olmadan verebilir.
***
Sual: Bir kimseye, fıtra ve kurban vacip olduktan sonra, elindeki mal yok olsa, bu kimse sorumluluktan kurtulur mu?
Cevap: Bir kimsenin nisaba malik olduktan, fıtra ve kurban vacip olduktan ve hac farz olduktan sonra mal elinden çıkarsa, af olmazlar. Halbuki, zekât ve uşur, malın elden çıkması ile affolur. Fakat, bunların elden çıkarılması ile bunlar da af olmaz.