Cevap: Oruç tutmak, sadece yeme ve içmeyi terk etmek değildir. Eli, dili, gözü, kulağı ve bütün uzuvları da, günah işlemekten uzak tutmalıdır. Çünkü Peygamber efendimiz;
(Oruç tutan kimse, yalan sözü terk etmezse, o kimsenin yiyip içmeyi terk etmesine Allahü teâlânın ihtiyacı yoktur) buyurmuştur.
Faydasız şeyler konuşmak, yalan söylemek, gıybet etmek, tutulan orucun sevabını giderir. Zahmet çekerek, sıkıntılara katlanarak ibadet yapıp da, bunun sevabını yok etmek, akıllı kimsenin yapacağı iş değildir.
Ancak oruç tutarken günah işleyenler, benim orucumun kıymeti yok diyerek orucu terk etmemeli, oruca devam etmeli, Allahü teâlâya yalvararak af dilemeli ve işledikleri günahlardan yüz çevirmelidirler. İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
“Allahü teâlâ, lütfederek, ihsan ederek, nefis iman edip İslâmiyete uymakla şereflenince, İslâm-ı hakikiye kavuşulur ve imanın hakikati hasıl olur. Bundan sonra yapılacak her iş, İslâmiyetin hakikati olur. Namaz kılınca, namazın hakikati kılınmış olur. Oruç tutunca, orucun hakikati tutulmuş olur. İslâmiyetin bütün hükümlerine uymak da, hep böyledir.”
Seyyid Burhâneddîn Tirmizî hazretleri, talebelerine hitaben buyurur ki:
“Oruç, hikmet hazinelerinin anahtarıdır. Oruç tutmak, kalbin rikkate gelmesine sebep olur ve oruçlunun duası, Allahü teâlâ indinde makbuldür. Allahü teâlâya ulaştıracak, oruçtan daha iyi bir binek yoktur. Orucun Allahü teâlâ katında büyük değeri vardır. Bir kimse, bütün kulluk vazifelerini yerine getirse, fakat midesini doldursa hiçbir yere ulaşamaz. Orucu gereğince tutsa, başka kulluk vazifelerinde kusur olsa bile, yine bir yere erişir.”
Şâh Veliyyullah-ı Dehlevî hazretleri de buyuruyor ki:
“İnsanın nefsi taşkınlık yapınca, bazı çarelere başvurması gerekir. Oruç, bu hususta en güzel çaredir. İnsan, şehvetini oruç tutmak suretiyle kırar. Oruç, insanın kötü isteklerini zayıflatır. Ruhun parlaması, şehvetin ve kötü arzuların kırılmasında, oruçtan daha tesirli bir çare yoktur. Kişi oruç tutmak suretiyle şehvet ve kötü arzularından ne kadar sıyrılabilmişse, oruç o derece günahlarına kefaret olur.”
***
Sual: Oruç tutarsa hasta olacağını çok zanneden veya hastalığının artmasından korkan kimse ne yapmalıdır?
Cevap: İbni Âbidîn diyor ki, (Hasta, hastalığının artmasından veya iyi olmasının gecikmesinden yahut şiddetli ağrı gelmesinden veya hasta bakıcı, hastalanarak, onlara bakamayıp helak olmalarından korkar ise, oruç tutmayıp sonra kaza eder. Sağlam kimse, hasta olacağını çok zan ederse ve nehir temizlemek gibi iş yaparken veya devletin emri ile çalışırken, çok sıcak veya soğuk tesiri ile helak olacağını ve [kimsesiz olup hiçbir yerden yardım görmeyen] kadın [nafakasını kazanmak için] çamaşır yıkamak ve yemek pişirmek ile helak olacağını, çok zan ederek anlarsa, oruç tutmaması ve niyetli orucu bozması caiz olur, başka zaman kaza eder. Çok zan etmek, ölüm alâmetlerini görmekle veya kendi tecrübesi ile yahut tabib-i müslim-i hâzıkın haber vermesi ile anlaşılır. Hâzık, mütehassıs, uzman olmak demektir. Kâfir ve fasık, yani büyük günah işlediği bilinen tabibe (doktora) muayene ve tedavi caizdir. Fakat bunların sözleri ile ibadet bozulmaz. Orucunu bozarsa, kefaret lâzım olur. İkrah bahsinde diyor ki, bir uzvun telef olması veya bütün malının gitmesi, şiddetli, işkenceli hapis ve dayak, helak olmağa yol açar). (İmâd-ül-islâm)da diyor ki, (Müslüman mütehassıs tabip bulamazsa, kendi tecrübesi de yoksa, önce bükülmüş kağıt parçasını veya çiğ bir pirinç tanesini susuz yutup, sonra yemeli, ilaç almalı, böylece kefaretten kurtulmalıdır). (Tam İlmihâl s. 319)
***
Sual: Oruç tutmanın faydası sadece bedene midir, manevi faydası da yok mudur?
Cevap: Oruç, insanlara hem maddi, hem de manevi faydalar sağlamaktadır. Bütün bir sene, çeşitli yemekleri eritmek için yorulan insan midesi ve bağırsakları, senede bir ay dinlenerek sağlığını korumuş olmaktadır. Bunlar maddi faydalarındandır.
Manevi faydası ise, oruç tutan bir insan, aç kalmış bir insanın çektiği ızdırabı hissederek, muhtaçlara yardım etmek ihtiyacını duyar. Bu da, insanların birbirlerine yardım etmelerine sebep olur. Birbirlerine yardım eden insan topluluğu arasında ise, çekişmeler olmaz. Ayrıca Allahü teâlânın emrini yerine getirmek için gündüzleri bir ay oruç tutan bir Müslüman, Cenab-ı Hakkın diğer emirlerini yerine getirme alışkanlığını da kazanır ve başka emirleri yapmaya istidat yani kabiliyet elde eder.
Oruç tutanın, yalnız mideyi dinlendirmeyi, perhiz yapmayı düşünmesi, orucun sahih ve makbul olmamasına sebep olur. Zira oruç, yalnız aç ve susuz durmaktan, zahiri ve lüzumsuz amellerden ibaret değildir. Orucun, batıni birçok faydaları da vardır. İlmi ve anlayışı yüksek olanlar, bedenin ruhun mekânı ve nefsin arzularının dönüp durduğu yer olduğunu biliriler. Nefsin, bedeni arzuları ne kadar çok olur ve bedene ne kadar galip gelirse, ruhun gelişmesi de, o kadar az ve hatta hiç olmaz. Bütün dinlerde, nefsin arzularını yapmamak yani riyazet çekmek, Allahü teâlâya yaklaşmaya vesile olur diye bildirilmiştir. Sadece yeme, içmeyi terk ederek, yalandan, gıybetten uzaklaşılmayarak tutulan bir orucun, faydasız bir amel olduğunu, İslâm âlimleri bildirmişlerdir.
Oruç, senede bir ay yani Ramazan ayında, yalnız gündüzleri orucu bozan şeylerden uzaklaşmak demektir. Aç ve susuz kalmanın ne demek olduğu, oruç tutarak daha iyi anlaşılmakta, fakirlere, muhtaçlara yardım etme ihtiyacı duyulmakta ve insanların birbirlerine yardım etmelerine sebep olmaktadır. Böylece insanlar arasında çekişme, kavga değil, sevgi, muhabbet ve huzur oluşmaktadır.
Orucun Allahü teâlânın emri olduğuna inanmak ve sevap beklemek lazımdır. Günlerin uzun, oruç tutmanın güç olmasından şikâyet etmemelidir. Günün uzun olmasını, oruç tutmayanlar arasında güçlükle oruç tutmasını fırsat hatta ganimet bilmelidir.