Cevap: Her günkü hâlinden memnun olmak, her hâlinden Allahü teâlâya şükür ve hamdetmek, kanaat sahibi olmak demektir. Kendinden daha iyi mevkide, kendinden daha zengin, kendinden daha kuvvetli, kendinden daha güzel bir insanı kıskanmayarak kendi hâlinden memnun ve razı olan insanın evvela kalbi rahattır. Sonra da, en mühimi Allahü teâlânın sevgili kuludur. Sevgili kulu olmanın sebebi şudur ki, Allahü teâlânın kendisine verdiğinden memnun ve razıdır. Bunun için, Allahü teâlâ da, ondan razıdır.
Kanaat, bitmez tükenmez bir hazinedir. Kanaatkâr olmayan bir zengin, kanaatkâr olan bir fakirden daha fena durumdadır. Çünkü, o zenginin kalbi rahat değildir. Kanaatkâr olan fakir ise, kalbi rahat olduğu için, sanki bir hazine içinde yaşamaktadır.
***
Sual: Allahü teâlâdan razı olmanın kısaca alameti, şekli nedir, nasıldır?
Cevap: Rıza demek, Allahü teâlâdan gelen her şeye razı olmak demektir. Allahü teâlâdan bir felaket gelse, ona da rıza gösterir. Kimseye şikâyet etmez. Bu, her insanın yapabileceği bir iş değildir. Fakat, bunu yapabilen, büyük bir insandır. Böyle insanlarda, Peygamberlere mahsus sabır ve tahammül var demektir. Allahü teâlânın büyüklüğüne inandığı derecede insan, bu tahammülü ve bu rızayı gösterebilir. Gıpta edilecek, imrenilecek bir meziyettir.
***
Sual: İnsandaki iradeyi de yaratanın Allahü teâlâ olduğunu gören insan, nasıl bir tercih sahibi olabilir ki?
Cevap: İrade ile yapılan işleri yapmak arzusunu, Allahü teâlânın yaratması, cebir, zorlama olmaz. O arzuyu Allahü teâlâ yaratır ise de, insan kesb yani tercih etmektedir. Allahü teâlânın iradesi, bir şeyi yalnız yaratmaya veya yalnız yaratmamaya mahsus olmayıp, her ikisine de şamil olduğu gibi, insanın iradesi de böyledir. İşi yapmayı da, yapmamayı da irade edebilir. Yani, yapmayı istediğimiz anda, yapmamayı da isteyebiliriz. Bir işi yaparken, hiç kimse, bu işi yapmamak elimde değildi diyemez. Seyyid Abdülhakîm-i Arvâsî hazretlerinin buyurduğu gibi:
“Kaza ve kader, bir cebr-i mütehakkim değildir. Bir ilm-i mütekaddimdir.” Yani kader; Allahü teâlânın zorla yaptırması değil, sonsuz öncelerdeki ilmidir, bilmesidir.
***
Sual: Kadınların namaz için avret mahalli neresidir? Kadın ve erkeğin avret mahalli açık olursa namazları sahih olur mu? İnce kumaşla örtünmek câiz midir?
Cevap: Hür olan kadınların ellerinden ve yüzlerinden başka her yerleri, bilekleri, sarkan saçları ve ayaklarının altı, namaz için Hanefide avrettir. Ellerin üstü avret değildir diyen kıymetli kitaplar çoktur. Bunlara göre, kadınların bileklerine kadar ellerinin üstü açık kılmaları câiz olur. Fakat, kitapların hepsine uymuş olmak için, kadınların elleri örtecek kadar uzun kollu namazlık veya geniş baş örtüsü ile elleri örtülü olarak kılmaları, daha iyi olur. Kadınların ayakları namazda avret değildir diyen de varsa da, bu âlimler de, namazda örtmesi sünnet, açması mekruhtur dedi. Sarkan saçın da, ayak gibi olduğu (Kâdîhân)da yazılıdır. Erkeğin veya kadının avret uzuvlarından herhangi birinin dörtte biri, bir rükün açık kalırsa, namaz bozulur. Azı açılırsa bozulmaz. Namazı mekruh olur. Meselâ, ayağının dörtte biri açık olan kadının namazı sahih olmaz. Kendisi açarsa hemen bozulur. (Umdet-ül-islâm)da diyor ki, (Kadının topuk kemiği veya bileği veya boynu veya saçı açık olarak kıldığı namazı sahih olmaz. İnce olup içindeki uzvun şekli veya rengi görünen kumaş, yok demektir). Şafiide kadının iki elinden ve yüzünden başka her yeri her zaman avrettir. (Tam İlmihal s. 163)