Cevap: Bu konuda, İmâm-ı Rabbânî hazretleri Mektûbât kitabında buyuruyor ki:
“Alimlerin dünyaya düşkün olması, güzel yüzlerine siyah leke gibidir. Böyle olan ilim adamlarının, insanlara faydası olur ise de, kendilerine olmaz. Dini kuvvetlendirmek, İslâmiyeti yaymak şerefi, bunlara ait ise de, bazen kâfir ve fasık da, bu işi yapar. Nitekim, Peygamber Efendimiz kötü kimselerin de, dini kuvvetlendireceğini haber vermiş ve (Allahü teâlâ bu dini, facir kimselerle de, elbette kuvvetlendirir) buyurmuştur. Bunlar, çakmak taşına benzer. Çakmak taşında enerji vardır. İnsanlar bu taştaki kudretten ateş yapar, istifade eder. Taşın ise, hiç istifadesi olmaz. Bunların da ilimlerinden kendilerine fayda olmaz. Hatta, bu ilimleri, kendilerine zararlıdır. Çünkü, kıyamet günü, bilmiyorduk, günah olduğunu bilseydik yapmazdık diyemezler. Hadîs-i şerifte buyuruldu ki:
(Kıyamet gününde, en şiddetli azap görecek kimse, Allahü teâlânın kendi ilminden, kendisini faydalandırmadığı âlimdir.)
Allahü teâlânın kıymet verdiği ve her şeyin en şereflisi olan ilmi, mal, mevki kapmaya ve başa geçmeye vesile edenlere, bu ilim zararlı olmaz mı? Allahü teâlânın kıymet verdiği ilmi, Onun sevmediği yolda kullanmak, çok çirkin bir iştir. Ders vermek, vaaz etmek, dinî yazı, kitap, dergi çıkarmak, ancak, Allah rızası için olduğu, mevki, mal, şöhret kazanmak için olmadığı zaman faydalı olur. Böyle temiz düşünmenin alameti de, dünyaya düşkün olmamaktır. Bu belaya düşmüş din adamları, hakikatte dünya adamlarıdır. Kötü âlimler bunlardır. Din, iman hırsızları bunlardır. Halbuki bunlar, kendilerini din adamı, ahiret adamı ve insanların en iyisi sanır ve tanıtır.
Büyüklerden biri şeytanı boş oturuyor, insanları aldatmakla uğraşmıyor görüp, sebebini sorar. Şeytan cevap olarak; “Zamanın din adamı geçinen, kötü âlimleri, insanları yoldan çıkarmakta, bana o kadar yardım ediyor ki, bu mühim işi yapmama lüzum kalmıyor” demiştir.
Doğrusu, zamanımızda İslâmiyetin emirlerini yapmaktaki gevşeklikler ve insanların dinden yüz çevirmesi, hep din adamı perdesi altında söylenen sözlerden, yazılardan ve bu adamların bozuk niyetlerinden dolayıdır.”
***
Sual: Ramazan orucuna ne zaman ve nasıl niyet etmelidir? Bir aylık oruca Ramazanın başında toptan niyet edilebilir mi?
Cevap: Dört mezhep âlimleri sözbirliği ile bildiriyorlar ki, oruca fecr-i sadık denilen beyazlığın, ufk-ı zahirî hattının bir noktasında ağarması ile başlanır. (Mültekâ) kitabında buyuruyor ki: (Oruç, fecrin ağarmasından, güneş batıncaya kadar, yemeği, içmeği ve cimayı terk etmektir. Bir gün evvel güneş batmasından, oruç günü (Dahve-i kübra)ya kadar, Ramazan orucuna kalp ile niyet etmek de farzdır. Belli gün olan adak orucunun ve nafile orucun niyet zamanı da böyledir. Her gün ayrı niyet etmek lâzımdır. Ramazan orucuna niyet ederken, Ramazan demeyip, yalnız oruç demek veya nafile oruç demek de câizdir. Dahve-i kübra vakti, oruç müddetinin yani şer’i gündüz müddetinin yarısıdır ki, zeval vaktinden öncedir. Bu iki vaktin arasındaki zaman farkı, güneşin tulû’ vakti ile fecir yani imsak vakti arasındaki zaman farkının yani (Hisse-i fecr)in yarısı kadar dakikadır. Fecir, yani imsak vaktinden evvel niyet ederken, (Niyet ettim, yarın oruç tutmağa) denir. İmsakten sonra niyet ederken, (bugün oruç tutmağa) denir. Ramazan-ı şerif orucu, her Müslümana farz olduğu gibi, tutamayanların kaza etmeleri de farzdır. Kaza ve kefaret orucuna ve muayyen olmayan adak oruçlarına fecirden sonra niyet edilemez. (Tam İlmihâl s. 314)
***
Sual: Mazeret sebebiyle oruç tutmayanlar nasıl hareket etmelidir? Mazereti olmayan işçi, asker ve talebe oruç tutmazsa ne olur?
Cevap: Hasta, hastalığı artacak ise, hamile kadın, süt veren kadın, harp eden asker zayıf olursa, oruç tutmaz. İyi olunca kaza eder. Ekmek parası kazanmak için çalışırken hasta olacağını bilen işçinin, hasta olmadan önce orucu bozması caizdir. Üç günlük yola [104 kilometreye] gitmek için niyet ederek yola çıkan, misafir olur. Böyle misafir, orucunu ertesi gün bozabilir ve Ramazandan sonra kaza eder ise de, zarar etmezse, tutması efdaldir. Yolda ve onbeş günden az kalacağı yerde tuttuğu orucu bozarsa, kefaret lâzım olmaz. Misafirliği bitip evine gelince veya gittiği yerde onbeş gün kalmağı niyet edince, tutmadığı günleri kaza eder. Hasta olmayan ve misafir olmayanların, işçi, asker, talebe olsalar da, oruç tutmaları lâzımdır. Tutmazlarsa, günahı büyüktür. Kaza etmeleri lâzımdır. Niyetli iken bozarlarsa, kefaret de lâzım olur. (Behcet-ül-fetâvâ) kitabının sahibi “rahmetullahi teâlâ aleyh” diyor ki, (Ramazan-ı şerif, yaz aylarından birine geldiği zaman, din adamı şekline giren birisi, Müslümanlara (Oruca niyet etmeyip, oruç tutmaz iseniz ve kışın kısa günlerde kaza ederseniz, caiz olur. Ramazanda oruca niyet etmeden, yer içerseniz, kefaret lâzım olmaz) diyerek gençlere, talebeye, işçiye oruç tutturmazsa, bu kimse şiddetle tazir edilir, cezalandırılır. Böyle söylemesi men edilir). (Tam İlmihâl s. 319)