Cevap: Hadîs-i şeriflerde buyuruldu ki: (Kıyamet yaklaşınca, Kur’ân-ı kerim mizmârdan okunur) ve (Bir zaman gelir ki, Kur’ân-ı kerim mizmârlardan okunur. Allah için değil, keyif için okunur) ve (Kur’ân-ı kerim okuyan çok kimseler vardır ki, Kur’ân-ı kerim onlara lanet eder) ve (Bir zaman gelecektir ki, Müslümanların en sefilleri, müezzinlerdir) ve (Bir zaman gelir ki, Kur’ân-ı kerim mizmârlardan okunur. Allahü teâlâ bunlara lanet eder). Mizmâr, her nevi çalgı, düdük demektir. Hoparlör de, mizmârdır.
Müezzinlerin, bu hadîs-i şeriflerden korkmaları, ezanı, hoparlör ile okumamaları lâzımdır. Bazı din cahilleri hoparlörün faydalı olduğunu, sesi uzaklara götürdüğünü söylüyorlar. Peygamberimiz, (İbadetleri benden ve eshâbımdan gördüğünüz gibi yapınız! İbadetlerde değişiklik yapanlara (bidat ehli) denir. Bidat sahipleri, muhakkak Cehenneme gidecektir. Bunların hiçbir ibadetleri kabul olmaz) buyurdu. İbadetlere faydalı şeyler ilave ediyoruz demek doğru değildir. Böyle sözler, din düşmanlarının yalanlarıdır. Bir değişikliğin faydalı olup olmayacağını yalnız İslâm âlimleri anlar. Bu derin âlimlere (Müctehid) denir.
Müctehidler kendiliklerinden bir değişiklik yapmazlar. Bir ilavenin, değişikliğin bidat olup olmayacağını anlarlar. Ezanı (Mizmâr) ile okumağa sözbirliği ile bidat denildi. İnsanları Allahü teâlânın rızasına, sevgisine kavuşturan yol insanın kalbidir. Kalp, yaratılışında temiz bir ayna gibidir. İbadetler, kalbin temizliğini, cilâsını arttırır. Günahlar kalbi karartır. Muhabbet yolu ile gelen feyzleri, nurları alamaz olur. Salihler bu hâli anlar, üzülür. Günâh işlemek istemezler. İbadetlerin çok olmasını isterler. Her gün beş kere namaz kılınması yerine, daha çok kılmak isterler. Günâh işlemek nefse tatlı, faydalı gelir. Bütün bidatler, günahlar, Allahü teâlânın düşmanı olan nefsi besler, kuvvetlendirir. Hoparlör ile ezan okumak böyledir. Kitaptaki, televizyondaki, imam resmi, kendisi gibidir. O imama çok benziyor ise de, imamın kendisi değildir. Televizyondaki hareketlerini görse, sesini duysa da, bunun arkasında namaz kılınmaz. (Tam İlmihal s. 168)
***
Sual: Namazı kılarken, vakit çıkarsa bu namaz sahih olur mu? (Vaktin farzı) demekle (bu günün farzı) demek farklı mıdır? (Üzerime farz olan öğleyi kılmağa) diye niyet etmek olur mu?
Cevap: Vaktin içinde olduğunu bilerek, vaktin farzı diyerek, başladığı namazı kılarken, vakit çıksa ve çıktığını bilmese sahih olmaz. Bu günün farzı deseydi, sahih olup, kaza olurdu. Vakti girmeden kılınan farz, nafile olur. Vakti çıktıktan sonra kılınmış ise, kaza olur. Yani (Bu günün öğle namazını eda etmeğe) diye niyet eden kimse, vakit çıkmış ise, öğleyi kaza etmiş olur. Bunun gibi, öğle vakti çıktı sanarak, (Bugünkü öğleyi kaza etmeğe) niyeti ile kılınca, vakit çıkmadığı anlaşılınca, öğleyi eda etmiş olur. Her ikisinde de aynı namaza niyet etmiş, yalnız vaktin çıkmasında yanılmıştır. Fakat, geçmiş öğle namazını kazaya niyet ederek kıldığı namaz, o günün öğle namazının yerine geçmez. Çünkü, bugünün namazına diye niyet etmemiştir. Böylece, eda niyeti ile kılınan öğle namazı geçmişte kılınmamış bir öğle namazının yerine geçmez. Bunun gibi, bir kimse, hazır olan imama uymağa niyet etse ve bunun Zeyd olduğunu sansa, hâlbuki imam başkası ise, bu kimsenin namazı kabul olur. Fakat, Zeyd’e uymağa niyet etse, imam başka birisi ise, bununla kıldığı namaz kabul olmaz. Bir kimse, senelerce, öğleyi vaktinden önce kılmış olsa, ve hepsine (Üzerime farz olan öğleyi kılmağa) diye niyet etse, o günkü öğleyi düşünmese, her gün bir evvelki öğleyi kaza etmiş olur. Yalnız son öğleyi ayrıca kaza etmesi lâzım olur. O günkü öğleyi niyet etse, eda dese de, demese de, her gün o günkü öğleyi eda etmiş olup, vaktinden önce oldukları için, hiçbiri öğlenin farzı olmaz. Nafile olurlar. Hepsini kaza etmesi lâzım olur. Görülüyor ki, namazların vakitlerini bilmek ve vaktin içinde kılmış olduğunu bilmek lâzımdır. (Tam İlmihal s. 214)
***
Sual: Misafire uyan mukim kimse, imam ikinci rekatte selâm verince, kalkıp iki rekat daha kılarken, kıraat eder mi? Kıraatte Kur’ân-ı kerimin tercümesini okumak caiz midir?
Cevap: Misafire uyan mukim kimse, imam ikinci rekatte selâm verince, kalkıp iki rekat daha kılarken, kıraat etmez. Yani, Fatihayı ve sûreyi okumaz. İmam arkasında kılar gibi, ayakta, bir şey okumaz. (Câmi’ur-rümûz) yetmişüçüncü sahifede ve (Tâtârhâniyye)de yüzaltıncı sahifede diyorlar ki, (Âlimlerin bir kısmı, misafir arkasında kılan mukim, üçüncü ve dördüncü rekatlerde kıraat etmez, yani bir şey okumaz dedi. Şemsül eimme Abdül’azîz Halvânî ve başka âlimler, kıraat eder dedi. O hâlde, ihtiyat ederek, okuması daha iyi olur). Kıyam, kıraat mahalli olduğundan, okumanın zararı yoktur. (Halebî-yi kebîr) sonunda diyor ki, (Diş ağrısını kesen ilaç, okumağa mani oluyorsa ve vaktin sonu ise, imama uyar. İmam bulamazsa, okumadan kılar). Çünkü, ağrı meşakkat olup, zaruri hâsıl olmuştur.
Kıraatte, Kur’ân-ı kerimin tercümesini okumak câiz değildir. (Tam İlmihal s. 216)