Cevap: Vehhabilerin (Keşf-üş-şübühât) kitabı, Zümer sûresinin üçüncü âyetini de ele alıyor. Bu âyette, mealen, (Allahdan başkasını Velî edinenler, biz bunlara tapınıyor isek, bizi Allaha yaklaştırmaları için, bize şefaat etmeleri için tapınıyoruz derler) buyurulduğunu yazıyor. Bu âyet-i kerime, putlara tapan müşriklerin sözlerini bildirmektedir. Şefaat isteyen müminleri, bu müşriklere benzetiyor. (Müşrikler de putların yaratıcı olmadığını, yaratıcı yalnız Allahü teâlâ olduğunu söylerdi) diyor. (Rûh-ul-beyân)da, bu âyet-i kerimenin tefsirinde diyor ki, (İnsan, kendisinin ve her şeyin yaratıcısını tanımağa elverişli olarak, yaratılmıştır.
Yaratıcısına ibadet etmek ve Ona yaklaşmak arzusu, her insanda vardır. Fakat böyle elverişli yaratılmış olmanın ve bu isteğin kıymeti yoktur. Çünkü, nefs, şeytan ve kötü arkadaş, insanı aldatarak [yaratılışındaki bu arzuyu yok eder. Ya, yaratana ve kıyamet gününe inanmaz olur. Komünistler ve masonlar böyledir. Yahut] müşrik yapar. Müşrik, Allahü teâlâya yaklaşamaz. Onu tanıyamaz. Şirkten uzaklaşıp, Tevhide sarılarak hâsıl olan marifet, tanımak, kıymetlidir. Bunun alâmeti, Peygamberlere ve kitaplarına inanmak ve bunlara uymaktır. İnsan, Allahü teâlâya ancak böyle yaklaşabilir. Secde etmek, İblisin yaratılışında vardı. Fakat, nefsine uyarak, secde etmek istemedi.
Eski Yunan Felsefecileri de, Allahü teâlâya yaklaşmağı, Peygamberlere uyarak değil, kendi akıllarına, nefislerine uyarak istedikleri için kâfir oldular. Müminler Allahü teâlâya yaklaşmak için, İslâmiyete uyuyor. Kalpleri nûr ile doluyor. Ruhlarına Cemâl sıfatları tecellî ediyor. Müşrikler, Allahü teâlâya yaklaşmak için, Peygambere, İslâmiyete uymuyorlar. Nefislerine, noksan olan akıllarına, bidatlere uyuyorlar. Kalpleri kararıyor. Ruhları perdeleniyor. Putlara, bize şefaat etmeleri için tapınıyoruz demelerinin yanlış olduğunu, Allahü teâlâ, bu âyetin sonunda haber veriyor). Görülüyor ki, Lokman sûresinin yirmibeşinci âyetinde mealen, (Kâfirlere sorarsan, yeri ve gökleri kim yarattı dersen, elbette Allah yarattı derler) ve Zuhruf sûresinin seksenyedinci âyetinde mealen, (Allahdan başkasına tapınanlara, bunları kim yarattı diye sorarsan, elbette Allah yarattı derler) buyuruluyor.
Bu âyet-i kerimeleri ele alarak mezhepsizlerin, (Müşrikler de yaratıcının yalnız Allah olduğunu biliyorlardı. Putlarının kıyamette kendilerine şefaat etmeleri için tapınıyorlardı ve putlara tapındıkları için müşrik ve kâfir oldular) diyerek, müşrikleri müdafaa etmeleri çok haksızlıktır. (Fâideli Bilgiler s. 62)
***
Sual: Namaz kılarken vacip olarak yapılması gerekenler nelerdir?
Cevap: Namazda Fatiha okumak, Fatihadan sonra bir sûre veya âyet okumak, Fatihayı ve zamm-ı sûreyi farzların birinci ve ikinci rekatlerinde, vacip ve sünnetlerin her rekatinde okumak, secdeleri birbiri ardınca yapmak, ikinci rekatte teşehhüt miktarı oturmak, son rekatte otururken, Ettehıyyatü okumak, rükuda ve iki secdede ta'dîl-i erkân, yani sübhanallah diyecek kadar hareketsiz durmak vacip, daha çok durmak sünnettir, kavmede ve celsede tumânînet, sübhanallah diyecek kadar durmak, namaz sonunda esselâmü... demek, kunut duası okumak, imamın, sabah, cuma, bayram, teravih, vitir namazlarında ve akşam ile yatsının ilk iki rekatinde yüksek sesle okuması, imamın ve yalnız kılanın öğle ve ikindi farzlarında ve akşamın üçüncü, yatsının üçüncü ve dördüncü rekatlerinde hafif sesle okumaları vaciptir. Bezzâziyyede deniyor ki:
“Hafif sesle okuyanı bir iki kişinin işitmesi mekruh olmaz. Sesli okumak, çok kişinin işitmesi demektir.”
***
Sual: Bir eve misafir olan, ihtilam olur ve gusül ederse fitne çıkacağından korkarsa, nasıl hareket eder?
Cevap: Misafir olduğu evde cünüp olan bir kimse, gusül abdesti alırsa iftiraya, şüpheye uğrayacağından korkarsa, gusül etmez. Su varken teyemmüm etmesi de caiz olmaz. O hâlde, niyet etmeden, iftitah tekbiri söylemeden, ayakta bir şey okumadan, rüku ve secde gibi hareket yaparak namaz kılar görünmesi caizdir. Uygun zaman bulunca gusül alır ve kılamadığı namazı kaza eder. İtikadı bozuk olduğu bilinen birinin arkasında namaz kılmak zorunda olan da böyle yapar.
***
Sual: Açık bir alanda büyük abdestini yapan, taharetlenme imkânı bulamayan kimse, o hâl ile namaz kılabilir mi?
Cevap: Bir kimse, açık bir alanda, büyük abdestini bozup taharetlenmek için tenha bir yer bulamazsa, başkasının yanında avret yerini açmaz. Tenha yer buluncaya kadar bekler. Namaz vakti daralır ise, başkaları yanında taharetlenmez, iç çamaşırını yıkamaz. Necaset ile namaz kılar. Çünkü, haramdan kaçmak, farzı yapmaktan daha çok sevaptır. Sonra tenha yer bulunca taharetlenir, iç çamaşırını yıkar ve namazı iade eder.
***
Sual: Namazda sessiz okumanın ölçüsü nedir?
Cevap: Kendi işiteceği kadar sesli okumaya, hafi, sessiz okumak denir.