Cevap: Bu konuda İmâm-ı Gazâlî hazretlerinin Dürre-tül Fâhire fî-keşf-i ulûm-il-âhıre kitabında buyuruluyor ki:
“Nefis yaratılışta iyi işlerden kaçıcı, kötülüklere koşucudur ve hep tembellik etmek, şehvetlerine kavuşmak ister. Allahü teâlâ, bizlere, nefislerimizi, bu huyundan vazgeçirmeyi, yanlış yoldan, doğru yola çevirmeyi emir buyuruyor. Bu vazifemizi başarabilmek için, onu bazen okşamamız, bazen zorlamamız ve bazen söz ile, bazen de iş ile, idare etmemiz lazımdır. Çünkü nefis, öyle yaratılmıştır ki, kendine iyi gelen şeylere koşar ve buna kavuşmakta iken rastlayacağı güçlüklere sabreder. Nefsin, saadete kavuşmasına mani olan en büyük perde, gafleti ve cehaletidir. Gafletten uyandırılır, saadetinin nelerde olduğu gösterilirse, kabul eder. Bunun içindir ki, Allahü teâlâ, Zâriyât sûresinde, mealen;
(Onlara nasihat et! Nasihat, müminlere elbette fayda verir) buyurdu.
Senin nefsin de, herkesin nefsi gibidir, nasihat ona tesir eder. O hâlde önce kendi nefsine nasihat et ve onu azarla! Hatta, onu azarlamaktan hiç geri kalma! Ona de ki:
Ey nefsim! Akıllı olduğunu iddia ediyorsun ve sana ahmak diyenlere kızıyorsun. Halbuki, senden daha ahmak kim var ki, ömrünü boş şeylerle, gülüp eğlenmekle geçiriyorsun. Senin hâlin, şu katile benzer ki, polislerin, kendisini aradıklarını ve yakalayınca, idam edeceklerini bildiği hâlde, zamanını eğlence ile geçiriyor. Bundan daha ahmak kimse olur mu?
Ey nefsim! Ecel sana yaklaşmakta, Cennet ve Cehennemden biri, seni beklemektedir. Ecelinin, bugün gelmeyeceği ne malum? Bugün gelmezse, bir gün elbette gelecek. Başına gelecek şeyi, geldi bil! Çünkü, ölüm kimseye vakit tayin etmemiş ve gece veya gündüz, çabuk veya geç, yazın veya kışın gelirim dememiştir. Herkese ansızın gelir ve hiç ummadığı zamanda gelir. İşte ona hazırlanmadın ise, bundan daha büyük ahmaklık olur mu?”
***
Sual: “Allah gökte şahidimdir” diyenin, imanı giderir mi?
Cevap: Bir kimse, “Allahü teâlâ, gökte benim şahidimdir” dese, kâfir olur. Zira Allahü teâlâya, mekân isnat etmiş olur. Allahü teâlâ, mekândan beridir.
***
Sual: Necasetten taharet ne demektir? Namazın sahih olması için nelerin temiz olması gerekir?
Cevap: Necasetten taharet: İbni Âbidîn (Namazın şartları) başında diyor ki: (Bedende, elbisede ve namaz kılacak yerde necaset, pislik bulunmamaktır. Başörtüsü, başlık, sarık, mest ve nalın da elbiseden sayılır. Boyuna sarılı atkının sarkan kısmı, namaz kılan ile birlikte hareket ettiği için, elbise sayılır ve burası temiz olmazsa, namaz kabul olmaz. Yaygının, bastığı ve başını koyduğu yeri temiz olunca, başka yerinde necaset bulunursa, namaz kabul olur. Çünkü yaygı, atkı gibi bedene bitişik değildir. Kucağa oturan üstü necasetli çocuk, kedi, kuş, ağzı akan köpek bozmaz. Çünkü, bunların kendileri durmaktadır. Fakat insan, bunları kucağında, omuzunda, başka yerinde tutarsa, taşımış olur ve namazı bozulur. Salyası akmayan yırtıcı hayvanın ve kedi gibi temiz hayvanların ve çocuğun üstleri temizse, bunları taşımakla, üstünde tutmakla namazı bozulmaz. Çünkü, bunların içindeki necasetleri, hâsıl oldukları yerde kapalıdır. Namaz kılan insanın kendi necaseti, kanı da hâsıl olduğu yerde kapalıdır. Cepte kanlı yumurta taşımak da böyledir. Yumurtadaki kan, hâsıl olduğu yerde kapalı olduğu için namazı bozmaz. Fakat, kapalı şişe içinde idrar taşıyanın namazı câiz olmaz. Çünkü şişe, bevlin meydana geldiği yer değildir. (Halebî-i kebîr)de de böyle yazılıdır. [Bundan anlaşılıyor ki, cebindeki şişede, dirhemden fazla kan, ispirto veya kapalı kutuda kanlı mendil, necis bez varken namaz kılmak câiz değildir.] İki ayağın bastığı ve secde ettiği yerin temiz olması lâzımdır. Secde ettiği bez küçük olsa bile, başka tarafları pis ise, namaz câiz olur. Necaset üstüne örtülü bez, cam, [naylon] üstünde namaz kabul olur. Secdede, etekleri kuru necasete değerse, zararı olmaz. Bir ayağı altında necaset olup, bunu kaldırıp, tek ayak üstünde kılınca, bastığı yer temiz ise, kabul olur. Ellerin ve dizlerin konduğu yerin temiz olması şart değil diyenler çoktur. Eli üstüne secde ederse, elini koyduğu yerin temiz olması lâzımdır.) (Tam İlmihal s. 153)
***
Sual: Vücudu yara olan abdest ve gusül için nasıl hareket etmelidir?
Cevap: Cünüp kimsenin vücut yüzeyinin yarıdan fazlası yara veya çiçek, kızıl gibi ise, teyemmüm eder. Derisinin çoğu sağlam ise ve yaralı kısımları ıslatmadan yıkanması mümkün ise, su ile gusül edip, yaraların üzerini mesh eder. Mesh zarar verirse, üzerine bir veya birkaç bez koyup, bunu mesh eder. Elleri yara olan, yüzünü ve ayaklarını suya sokar. Sokamazsa, teyemmüm eder. Abdest aldıracak bir yardımcı bulunan hasta, teyemmüm etmez. Hasta olan ve ihtiyar olan, secde için eğilemezse ve başını secdeden kaldıramazsa, sandalyeye veya bir şeye dayanarak secdeden başını kaldırır veya eğilir. Yahut bunları yapmak için, bir kimse buna yardım eder. Yaralı kısımları ıslatmadan yıkanamazsa, yine teyemmüm eder. Abdest uzuvlarından hepsinin yarıdan çoğu veya dört abdest uzvundan ikisi sağlam ise, abdest alıp, yaralı kısımları veya uzuvları mesh eder. Mesh zarar verirse, sargı üzerine mesh eder. Abdest uzuvlarından hepsinin yarıdan çoğu veya abdest uzuvlarının üçü veya dördü de yaralı ise, teyemmüm eder. Teyemmüm zarar verirse, namazı kazaya bırakır. Müsavi miktarda iseler, teyemmüm etmemelidir. Teyemmüm eden kimsenin, bazı yerleri yıkaması câiz değildir. Bunun gibi, birlikte yapılamayan şeyler otuzdört tanedir. Başında ağrı olup mesh edemeyen, abdest için; yıkanamayan da, gusül için teyemmüm edebilir denildi ise de, her ikisinin de sâkıt olacağını bildiren fetva daha evvel verilmiş olduğundan, bu sözle amel olunmaz. (Tam İlmihal s. 151)