Cevap: Zenginin vekili, zekâtı, zenginin emrettiği kimseye verir, başkasına veremez. Eğer başkasına verirse veya kaybederse, öder. Vasiyet edilen şeyler de böyledir. Emir olunan fakire verilir. Zengin, vekiline, dilediğine ver derse, vekil kendi fakir olan çocuğuna ve zevcesine, hanımına da verebilir. Kendi fakir ise, kendi de alabilir. Halbuki, nezir yani adak böyle değildir. Vekil, adak sahibinin emrettiğinden başkasına da verebilir. İbni Âbidîn, bu satırları açıklarken buyuruyor ki:
“Vekil zenginden aldığı altın ve gümüş yerine, kendi altın ve gümüşünü fakire verip sonra zenginin verdiğini, kendi kullanması caizdir. Fakat, zenginin parasını önce kendi kullanıp, sonra kendi parasından zekâtı verirse, caiz olmaz. Kendi için sadaka vermiş olur. Zekâtı, zengine öder. Nafaka vermek, satın almak, borç ödemek için aldığı parayı kullanan vekil de böyledir. Görülüyor ki, zekâtı kendi malından ayırıp vermek şart değildir. Zenginin vekili, zekâtı vermek için, izin almadan bir başkasını da vekil edebilir.”
***
Sual: Zengin bir kimse, zekât malını veya parasını hesaplayıp ayırsa, bu kimse zekât malını ayırmakla zekâtını vermiş olur mu?
Cevap: Zekât ayrılmakla verilmiş olmaz. Ayrılan zekât, kendinde veya vekilinde iken kaybolursa, tekrar ayırıp vermesi lazımdır. Vekili kaybedince, öder.
***
Sual: Sarımsak, soğan ve pis kokulu şeyleri yiyip, içenleri, camiye geldiklerinde ikaz etmek, bunlara müdahale etmek gerekir mi?
Cevap: Camide soğan, sarımsak gibi fena kokulu şeyleri yiyene, sigara içene mani olmalıdır. Kasapları, balıkçıları, ciğercileri, yağcıları, üzerleri pis ise ve pis kokarsa ve üzeri pis kokanları ve cemaati dili ile incitenleri, camiden çıkarmalıdır.
***
Sual: Cami içinde, lüzumlu, lüzumsuz şeyleri konuşmak günah olur mu?
Cevap: İbadet etmeyip, camide dünya kelamı ile meşgul olmak tahrimen mekruhtur. Ateş odunu yiyip bitirdiği gibi, camide dünya kelamı konuşmak da, insanın sevaplarını giderir. İbadetten sonra, mubah olan şeyleri, hafif sesle konuşmak caizdir. İslâmiyetin beğenmediği şeyleri konuşmak, her zaman caiz değildir.
***
Sual: Zengin bir kimse, zekâtını vermek için, adak sahibi de adağını halletmek için birini vekil etse, bu vekil olan şahıs istediği gibi hareket edebilir mi?
Cevap: Zenginin vekili, zekâtı, zenginin emrettiği kimseye verir, başkasına veremez. Eğer başkasına verirse veya kaybederse, öder. Vasiyet edilen şeyler de böyledir. Emir olunan fakire verilir. Zengin, vekiline, dilediğine ver derse, vekil kendi fakir olan çocuğuna ve zevcesine, hanımına da verebilir. Kendi fakir ise, kendi de alabilir. Halbuki, nezir yani adak böyle değildir. Vekil, adak sahibinin emrettiğinden başkasına da verebilir. İbni Âbidîn, bu satırları açıklarken buyuruyor ki:
“Vekil zenginden aldığı altın ve gümüş yerine, kendi altın ve gümüşünü fakire verip sonra zenginin verdiğini, kendi kullanması caizdir. Fakat, zenginin parasını önce kendi kullanıp, sonra kendi parasından zekâtı verirse, caiz olmaz. Kendi için sadaka vermiş olur. Zekâtı, zengine öder. Nafaka vermek, satın almak, borç ödemek için aldığı parayı kullanan vekil de böyledir. Görülüyor ki, zekâtı kendi malından ayırıp vermek şart değildir. Zenginin vekili, zekâtı vermek için, izin almadan bir başkasını da vekil edebilir.”
***
Sual: Zengin bir kimse, zekât malını veya parasını hesaplayıp ayırsa, bu kimse zekât malını ayırmakla zekâtını vermiş olur mu?
Cevap: Zekât ayrılmakla verilmiş olmaz. Ayrılan zekât, kendinde veya vekilinde iken kaybolursa, tekrar ayırıp vermesi lazımdır. Vekili kaybedince, öder.
***
Sual: Sarımsak, soğan ve pis kokulu şeyleri yiyip, içenleri, camiye geldiklerinde ikaz etmek, bunlara müdahale etmek gerekir mi?
Cevap: Camide soğan, sarımsak gibi fena kokulu şeyleri yiyene, sigara içene mani olmalıdır. Kasapları, balıkçıları, ciğercileri, yağcıları, üzerleri pis ise ve pis kokarsa ve üzeri pis kokanları ve cemaati dili ile incitenleri, camiden çıkarmalıdır.
***
Sual: Cami içinde, lüzumlu, lüzumsuz şeyleri konuşmak günah olur mu?
Cevap: İbadet etmeyip, camide dünya kelamı ile meşgul olmak tahrimen mekruhtur. Ateş odunu yiyip bitirdiği gibi, camide dünya kelamı konuşmak da, insanın sevaplarını giderir. İbadetten sonra, mubah olan şeyleri, hafif sesle konuşmak caizdir. İslâmiyetin beğenmediği şeyleri konuşmak, her zaman caiz değildir.
***
Sual: İctihad etmek ne demektir? Kimler ictihad edebilir?
Cevap: İctihad, gücü, kuvveti yettiği kadar, zahmet çekerek, uğraşarak çalışmak demektir. İctihaddan maksat, âyet-i kerimelerden ve hadîs-i şeriflerden, manaları açıkça anlaşılmayanları, açıkça bildiren diğer ahkâm-ı islâmiyyeye kıyas ederek, benzeterek, bunlardan yeni hükümler çıkarmağa uğraşmak, çalışmak demektir. Meselâ anaya, babaya itaati emir eden âyet-i kerimenin meal-i âlisi, (Onlara, öf sıkıldım demeyin!)dir. Döğmekten, sövmekten bahis buyurulmamıştır. Âyet-i kerimede, yalnız bunların en hafifi olan öf kelimesi açıkça bildirildiğine göre, müctehidler, döğmenin, sövmenin ve hakaret etmenin elbette haram olacağını ictihad etmişlerdir. Yine meselâ, Kur’ân-ı kerimde şarap içmek yasak edilmiş, başka içkiler bildirilmemiştir. Şarabın haram olmasının sebebi, hamr kelimesinden de anlaşılacağı üzere, tahmîr-i akl, yani aklı karıştırdığı, giderdiği içindir. Bundan dolayı müctehidler, şarabın haram olmasındaki sebep, herhangi bir içkide bulunsa haramdır, diye ictihad etmişler. Her sarhoş eden şeyin haram olduğunu emir buyurmuşlardır. Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerimde, ictihad ediniz! diye emrediyor.
Birçok âyet-i kerimelerden, ilimleri derin olan yüksek derecedeki âlimlerin ictihad ile emir olundukları anlaşılmaktadır. O hâlde, ehliyeti ve liyakati ve ilimde ihtisası tam olanların, yani manaları açıkça anlaşılmayan âyet-i kerime ve hadîs-i şeriflerin içlerinde saklı bulunan ahkâmı ve meseleleri, mefhûmen, mantûkan, delâleten anlayabilecek kuvvet ve kudrette olanların ictihad etmesi farzdır. (Eshâb-ı Kirâm s. 51)