Cevap: Allahü teâlâ, kulun ne kadar dikkat ederse etsin, insan olarak, yine kusurlar yapabileceğini bilmekte, bunlara karşı adâlet ve merhamet ile muamele edeceğini Kur’ân-ı kerimde beyan buyurmaktadır.
Nahl sûresinin 61. ci âyetinde mealen, (Eğer Allahü teâlâ insanları küfür ve günahlarından ötürü dünyada cezalandıracak olsaydı, yer üzerinde bir canlı kalmazdı) buyurulmuştur.
Ankebût sûresinin 7. ci âyetinde mealen, (İnanıp hayırlı iş işleyenlerin kötülüklerini, and olsun, örteriz, onları yaptıklarının en güzeli ile mükâfatlandırırız) buyurulmuştur.
Zümer sûresinin 35. ci âyetinde mealen, (Allah, iman edenlerin kötülüklerini örter, onlara işledikleri şeylerin en güzellerinin karşılığını verir) buyurulmuştur.
Şûrâ sûresinin 25-26. cı âyetlerinde mealen, (Allah kullarının tevbesini kabul eder. Günahlarını affeder. İnanıp hayırlı iş işleyenlerin duasını kabul eder. Ama inkâr edenler için, çetin azab vardır) buyurulmuştur.
Muhammed sûresinin 2. ci âyetinde mealen, (Allah, iman edip hayırlı iş işleyenlerin ve Muhammed aleyhisselâma gönderdiği Kur’âna inananların günahlarını örter ve hâllerini düzeltir) buyurulmuştur.
Necm sûresinin 32. ci âyetinde mealen, (Allah, salih amel işleyenlere, Cennetini verecektir. Onlar, küçük günahlardan ve büyük günahlardan ve fuhuşlardan sakınanlardır. Senin Rabbinin affı boldur) buyurulmuştur.
Nâzi’ât sûresi 40. cı âyetinde mealen, (Kim Rabbinin azametinden korkup, kendini nefsinin arzularından men ederse, varacağı yer şüphesiz Cennettir) buyurulmuştur.
Sebe’ sûresinin 17. âyetinde mealen, (Biz nankörlerden başkasına ceza mı veririz?) buyurulmuştur. (Herkese Lâzım Olan Îmân s. 462)
***
Sual: Yapılan iyilik ve kötülüklerin tam karşılığı, dünyada görülemiyor. Bu sebeple, bunları düşünen akıllı bir kimsenin, ahireti inkâr etmesi mümkün müdür?
Cevap: Ahirete inanmak, Allahü teâlâya inanmak gibi çok mühimdir. Ahiret olmazsa, dünyada mükâfatlandırılmayan iyilikler ve cezası çekilmeyen fenalıklar, haksızlıklar, karşılıklarını göremeyecektir. Bu hâl, en ince sanatları, en ince düzenleri bulunan, bu gördüğümüz âlem için çok büyük bir kusur olur. En küçük bir hükûmetin, hatta herhangi bir topluluğun bir adalet mahkemesi bulunuyor da, kâinat dediğimiz şu muazzam âlemin bir mahkeme-i adaleti bulunmaz mı? İnsanların hakkını vermek için ahirete ihtiyaç o kadar mühimdir ki, Avrupa’nın fikir adamları fen yolu ile Allahü teâlânın varlığını anlayamadıkları hâlde, ahlak ve adalet üzerinde düşünerek, bu varlığı söz birliği ile kabul etmektedirler. Ahlak üzerinde düşünerek, Allahü teâlânın varlığını anlamak demek, daima aldanabilen ve manevi mesuliyetleri kontrol edemeyen, herkesteki kuvveti başka olan vicdanın, ahlakı korumaya kadir olamaması ve dünyada her şey çok düzgün, çok güzel yaratılmış iken, faziletlerin değerlendirilmemesi ve nice kötülüklerin yayılmış ve muhterem olması görüldüğünden, bu yolsuzlukların ahirette ödenmesine ihtiyaç bulunması demektir.
***
Sual: Müslüman olduğu hâlde, İslâmiyetin emir ve yasaklarına uymayan kimsenin duası kabul olur mu ve böyle kimseler Cehenneme gider mi?
Cevap: Hangi fırkadan olursa olsun, nefsine uyan ve kalbi bozuk olan Cehenneme gidecektir. Her mümin, nefsini tezkiye için, nefsin yaratılışındaki küfrü ve günahları temizlemek için, her zaman çokça "Lâ ilâhe illallah" ve kalbini tasfiye, nefisten, şeytandan, kötü arkadaşlardan ve zararlı bozuk kitaplardan gelmiş olan küfürden ve günahlardan kurtulmak için "Estağfirullah" okumalıdır. İslâmiyete uyanın duası muhakkak kabul olur. Namaz kılmayanın, harama bakanın ve haram yiyip içenin İslâmiyete uymadığı anlaşılır. Bunların duası kabul olmaz.
***
Sual: Bir kimse, tek başına çokça namaz kılsa, cemaatle kılınan namazın sevabını alamaz mı?
Cevap: Bir kimse, cemaatle iki rekat namaz kılsa, yalnız olarak da yirmiyedi rekat namaz kılsa, yine cemaatle kıldığı iki rekatın sevabı diğerinden fazla olur.