Cevap: (İhtiyâr) kitabı (Hibe)yi anlatırken diyor ki: Hibe, hediye vermek, karşılıksız temlik, bağışlamak demektir. Bağış sahipleri verdim der, başkan [veya vekilleri] de aldım der ve sözleşilen yerde veya sonra, hibeyi yapanın izini ile kabz eder. Yani teslim alır. Kabzdan önce, icab veya kabulden vaz geçebilirler. Bu icab ve kabul ve kabz işlemleri yapılınca, bağış başkanın mülkü olur. Küçük çocuğa verilen hediyeyi, kendisi, anası veya velisi kabz edebilir. Taksimi mümkün olmayan malı hibe etmek câizdir. Mal hibe olunur. Menfaat hibe olmaz. Bir malın yalnız menfaatini, yani kullanılmasını hibe etmeğe (Âriyet) denir. Bu mal, kullananın elinde emanet olur. Evi, oturmak için âriyet vermek câizdir.
Taksimi mümkün olan malın parçası taksimden sonra hibe olunur. Binanın parçası, ağaçtaki meyve ve tarladaki ekin böyledir. İki kişinin ortaklaşa malik oldukları bir malı [meselâ bir evi], bir kişiye hibe etmeleri câizdir. Bir kişinin [bir malı] iki [veya daha fazla] kişiye hibe etmesi câiz olmaz. [Taksimi mümkün ise, ayırıp, parçalarını her birine ayrı ayrı vermelidir. Bunun için, bağışın yardım kurumuna değil, kurumun başkanına yapılması lâzımdır. Bağış, hükmî şahsa değil, hakiki şahsa verilince, sahih olur.] [Bir malın] iki fakire sadaka verilmesi câizdir. Fakire hibe edince, sadaka olur. Zengine sadaka diyerek verilen, hibe olur. Mahrem akrabası veya nikâhlısı olmayan kimseye hibe edilen malı geri almak câizdir. Fakat karşılığı verilmiş ve kabz edilmiş ise, verilen şey çoğalmış ise yahut ikisinden biri ölmüş ise veya verilenin mülkünden çıkmış ise, geri alınamaz. Hayvanın yaşlanması, büyümesi, nebatın büyümesi, kumaşın boyanması, kesilip biçilmesi, çoğalması sayılır.
Verilen şeyin miktarının veya kıymetinin azalması, geri alınmasına mâni olmaz. Karşılığı bir başkası da verebilir. Karşılık olduğu söylenmeyerek verilen şey karşılık olmaz. Karşılık az veya çok olabilir. [Hibeyi alanın verdiği makbuz karşılık olur.] Belli bir şeyi karşılık vermesi şartı ile hibe etmek câizdir. Karşılığı kabzdan önce herhangi biri vazgeçebilir. Kabz edildikten sonra, ancak ikisinin rızası ile vazgeçilebilir. Birisine, (Ölünceye kadar evimde otur!) demek câizdir. Ölünce ev, sahibine, ölmüş ise vârisine geri verilir. (Evimde otur. Birimiz ölünce, ev kalanın olsun!) demek bâtıldır. Biri birinin ölmesini bekleyeceği için, buna (Rukbî) denildi. Mülk sahibi olmağı ölüme ve başka tehlikelere bağlamak sahih değildir.
Sadaka verilen şey, hiç geri alınamaz. Malından bir miktarını sadaka vermeği adayan kimse, bu sadakayı zekât malından verir. [Ticaret malı yoksa, altın veya gümüşten geçerli olanı verir.] Başka mallardan veremez. Miktar bildirmedi ise, her cins zekât malından malik olduklarının hepsini verir. [Kağıt ve her metal para, zekât malı değildirler. Altın ve gümüşten para olarak geçerli olanın karşılığı olarak kullanılan senetlerdir. Bunların yerine, kıymetleri kadar, altın, gümüş verilir.] Evini [veya belli bir malını] sadaka etmeği adayan kimse, bunu veya kıymeti kadar altın, gümüş sadaka verir. (İhtiyâr)dan tercime tamam oldu. (İslâm Âhlâkı s. 538)
***
Sual: Zaruret olmadan bir şey istemek caiz midir? Kendinin veya başkasının çocuklarına iş yaptırmak uygun olur mu? Başkasından sadaka, zekât istenebilir mi ve alacağını istemek uygun mudur?
Cevap: (Hadîka), ikinci cild, ikiyüzaltmışyedinci [267] sahifede diyor ki, (Zaruret olmadan bir şey istemek haram olduğu gibi, ücretsiz olarak başkasına iş gördürmek de haramdır. Başkasının çocuğuna, kölesine iş gördürmek ise, daha büyük günahtır. (Müslim)de Abdüllah ibni Abbâs “radıyallahü teâlâ anhümâ” diyor ki, çocuklarla oynuyordum. Ansızın Resûlullah geldi. Kapı arkasına saklandım. Yanıma gelip, avucu ile sırtımı okşadı. (Git bana Muaviye’yi çağır) buyurdu. Bu hadîs-i şerife göre, çocukların, haram olmayan oyunları oynaması ve çocuğa birisini çağırmak için güvenilmesi ve ufak işlerin yaptırılması câizdir. Kendi küçük oğlunu ve kızını ve torunlarını bir işte kullanmak, fakir olana veya çocuğu yetiştirmek için olursa câizdir. Çocuğun, babasına hizmet etmesi vacibtir).
Başkasından sadaka istemesi haram olan kimsenin, zekât istemesi de haram olur. Başkasında olan alacağını istemek, sözbirliği ile câizdir. Zenginin fakirdeki alacağını istemesi de böyledir. Fakat fakirin, ödeyebilecek güce gelmesini beklemesi vacibtir. Affetmesi daha sevaptır. Din adamlarının, hâfızların ve din düşmanları ile beden, söz ve kalemle cihad edenlerin, Müslümanların mallarını, canlarını ve haklarını koruyan devlet adamlarının ve hâkimlerin, Beyt-ül-mâldan, geçinecek kadar para veya mal almak hakları vardır. Bu haklarını istemeleri câizdir. (Tam İlmihal Seâdet-i Ebediyye s. 790)
***
Sual: Yiyeceği olmayanın bunu başkasından istemesi caiz midir? Zaruret olmadan dilenmek ve sadaka istemek uygun olur mu? Sadaka istemenin zararları nedir?
Cevap: Urvetülvüskâ Muhammed Ma’sûm Fârûkî hazretlerinin (Mektûbât) kitabının ikinci cilt 37. mektupta buyruluyor ki: Bir günlük yiyeceği olmayanın, bunu istemesi câiz olduğuna fetva verilmiştir. Takva ve azimet ise, hiç istememektir. Ölüm ve hastalık tehlikesi gibi zaruret hâlinde, mubah olur. Elbisesi olmayanın, bu şartlarda, giyecek istemesi mubah olur. Çalışıp kazanabilen kimsenin dilenmesi câiz değildir. Din bilgilerine çalışıp da, kazanmağa vakit bulamayanın, istemesi câiz olur. Yazı yazarak kazanabilenin istemesi câiz değildir. (Mişkât) şerhinde diyor ki, (çalışamayan hastanın, bir günlük yiyecek dilenmesi câizdir. Fazlası câiz değildir. Nafile namaz ve nafile oruç sebebi ile çalışmağa vakit bulamayanın zekât ve sadaka istemesi câiz değildir. Bu kimse için, başkasının sadaka istemesi câiz olur.)
Sadaka istemekte üç zarar vardır. Allahü teâlânın, nimeti az gönderdiğini haber vermektir ki, haramdır. Kendini zelil etmektir. Müminin Allahtan başkasına boyun bükmesi câiz değildir. İstenilen kimseye de eziyet etmektir. Zaruret olmadıkça, bu da haramdır. Bunun için, takva sahipleri, kimseden bir şey istememişlerdir. Bişr-i Hâfî, Sırr-î Sekatîden başka kimseden bir şey istemezdi. (Onun mal verince, sevineceğini biliyorum, onu sevindirmek için istiyorum) derdi. Bişr buyurdu ki, (Üç nev fakir vardır: İstemez, verince de almaz. Bunlar, İlliyyînde melekler iledirler. İstemez, verince alır. Bunlar, Cennetlerde mukarreblerledir. İhtiyacı olunca ister. Bunlar, sâdıklar olup, Eshâb-ı yemin iledirler.) Netice olarak deriz ki, zaruret olmadan dilenmek haramdır ve çirkindir. Zaruret ve ihtiyaç hâlinde mubah olur. Lâkin, derecenin azalmasına sebep olur. Ölüm hâlinde vacib olur. İstemeyip ölürse, günaha girerek ölür. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, hazret-i Ömer’e hediye gönderdi. Ömer “radıyallahü anh”, almayıp geri gönderdi. Karşılaştıkları vakit, (Niçin almadın?) buyurdu. Ya Resûlallah, (En hayırlınız, kimseden bir şey almayandır) buyurmuştunuz. (O sözüm, isteyip de almak içindi. İstemeden gelen şey, Allahü teâlânın gönderdiği rızıktır) buyurdu. Ömer, cevap vererek, (Allahü teâlâya yemin ederim ki, kimseden bir şey istemeyeceğim ve istemeden gelen her şeyi alacağım) dedi. Bir hadîs-i şerifte, (Aç olan veya bir şeye muhtaç olan, kimseden istemeyip, Allahü teâlâdan beklerse, Allahü teâlâ, ona bir senelik rızk kapıları açar) buyuruldu. (Hak Sözün Vesîkaları s. 337)
***
Sual: Allahü teâlâ sadece Cennette mi görülecektir, dünyada görmek mümkün değil midir?
Cevap: İmâm-ı Rabbânî hazretleri, bu konuda buyuruyor ki:
“Cennet de, her şey gibi, Allahü teâlânın mahlukudur. Allahü teâlâ, mahluklarının hiçbirisine girmez, birinde bulunmaz. Fakat mahluklarının bazısında Onun nurları zuhur eder. Bazısında ise, o kabiliyet yoktur. Aynada, karşısındaki cisimlerin görünüşleri, zuhur ediyor. Taşta, toprakta ise etmiyor. Allahü teâlâ, her mahlukuna aynı nispette ise de, mahluklar, birbirlerinin aynı değildir. Allahü teâlâ, dünyada görülemez. Bu âlem, Onu görmek nimetine kavuşmaya elverişli değildir. Dünyada görülür diyen, yalancıdır, iftiracıdır. Doğruyu anlayamamıştır. Bu dünyada, bu nimet nasip olsaydı, herkesten önce, Musa aleyhisselam görürdü. Peygamber efendimiz miraçta, bu devletle şereflendi ise de, bu dünyada değildi. Cennete girdi. Oradan gördü. Yani, ahirette görmüş oldu. Dünyada görmedi. Dünyada iken, dünyadan çıktı, ahirete karıştı ve gördü.”
***
Sual: İnsanda irade, seçme hakkı olduğu için her şeyi isteyebilir ve yapabilir mi?
Cevap: Allahü teâlâ, insanlara irade denilen kuvveti vermeyi ve insanların, istediklerini yapmakta, istemediklerini yapmamakta serbest olmalarını ezelde irade etmiştir. Hiçbir şeyi zorla yaptırmamaktadır. İnsanların irade sahibi olmaları, Allahü teâlâ böyle istediği içindir. İnsanın, dilediğini yapabilmesi, insanın irade sahibi olduğunu gösterdiği gibi, Allahü teâlânın da ezelde bu iradeyi irade etmiş olduğunu göstermektedir. Allahü teâlâ, insanda irade olmasını ezelde irade etmeseydi, insanda irade yaratmasaydı, insan bir işi yapmakta serbest olamaz, mecbur olurdu. Böyle olmakla beraber, insan bir şey yapmayı irade edince, dileyince, Allahü teâlâ da irade ediyor ve yaratıyor. İnsanların irade ettiklerini yaratan, Allahü teâlâdır. İnsan, hiçbir dileğini yaratamaz, yapamaz. İnsanın irade ettiğini, sonra Allahü teâlâ da, irade ediyor ve yaratıyor. Her şeyi yapan, yaratan, yalnız Allahü teâlâdır. Ondan başka yaratıcı yoktur. Ondan başkasına yaratıcı demek, yarattı demek, hem yanlıştır, hem de, Allahü teâlâya başkasını şerik, ortak yapmak olur ki, en çok yasak ettiği, en şiddetli ve sonsuz azap yapacağını bildirdiği bir şeydir.