Cevap: Konu ile alakalı olarak İbni Âbidînde buyuruluyor ki:
“Alimlerin çoğuna göre, Müslüman ölüp, şarap parası bırakırsa, vârislerin bu parayı alması helal olmaz. Gasbedilmiş mal, zulüm ile alınan ve rüşvet, çalgı, kumar paraları da böyledir. Vârislerin, bu paraları sahiplerine geri vermesi, sahibi bilinmiyorsa, fakirlere dağıtması lazımdır. Kullanması haram olur. Ölenin haram kazandığını bilir, fakat hangi malın haramdan geldiğini ayıramazlarsa, mirasın hepsi helal olur ise de, fakirlere vermeleri iyi olur. Kullanmaları haram olan malı vererek satın aldıklarını yemeleri ve kullanmaları helal olur. Sahipleri bilinmeyen haram malın vârislere helal olacağı da bildirildi. Teganni, çalgı ücretleri, pazarlıkla olmayıp, parasız okursa, hediye olarak aldıkları para habis olmaz, helal olur. Dilencinin biriktirdiği para ve mal habistir, temiz değildir. Bir kimse, haram olarak edindiği malı başkasına verse, o da, başka birine verse, haramdan geldiğini bilenlerin bunu alması haram olur. Fasit satış müstesnadır. Zevce, kocasının haram para ile satın aldığını, haram karışık malını yerse, kullanırsa, caiz olur. Günah kocasına olur.
***
Sual: Bir kadını, "şu kadar mehir ile bana nikâh et" diye vekil edilen kimse, nikâh akdi anında, mehri söylenenden daha fazla söyleyip nikâh akdini yapsa, vekil eden kimsenin, fazla olan bu mehri vermesi gerekir mi?
Cevap: Bu konuda İbni Abidinde deniyor ki:
“Bir adam, bir kimseyi; 'Filan kızı, bana şu kadar altın mehir ile iste' diyerek vekil etse, vekil, daha çok mehir söyleyerek istese ve böylece nikâh yapılsa, fazlasını vermek lazım gelmez. Adam, isterse fazlasını kabul eder, isterse nikâhı fesih eder. Düğünden sonra haber alıp fesih ederse, Mehr-i misil vermesi lazım olur.”
***
Sual: Bir kadınla bir erkek, şahitsiz olarak, Allah ve Resulü şahidimiz diyerek nikâh akdi yapabilir ve evlenebilirler mi?
Cevap: Konu ile alakalı olarak İbni Abidinde deniyor ki:
“Allahü teâlâ ve Resûlullah efendimiz şahittir diyerek yapılan nikâh sahih olmaz. Küfür olur diyenler de vardır.”
***
Sual: Müslüman kadınının cilbab ile örtünmesi ne demektir? Eshâb-ı kiram efendilerimiz zamanında çarşafla örtünmek var mıydı?
Cevap: (Ahzâb sûresi ellidokuzuncu âyetinde, Müslüman kadınlar (cilbab) ile örtünsünler diyor. Bu âyet, ayrı iki parça olan çarşafla örtünmeği emir etmektedir) demek doğru değildir. Bu âyet, çarşaf giymeği emir etseydi, Resûlullahın “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” ve Eshâb-ı kiramın “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” zevceleri çarşaf giyerlerdi. Hâlbuki hiçbirinin çarşaf giydiği, hiçbir kitapta bildirilmedi. Türkçe (Tibyân) tefsîri bunu, (Başlarını örtsünler) diye tefsir etmektedir. (Celâleyn) tefsirinde, (Kadınların yüzlerine sarkıttıkları baş örtüsüdür) diyor. Sâvî bunu açıklarken, (Baş örtüsü ve Dır’, yani gömlek üstüne örtülen bezdir) diyor. (Rûhulbeyan) ve (Ebüssü’ûd) tefsîrlerinde, (Cilbab, saçların dağılmaması için başa sarılan ve Himar denilen tülbendin üstüne örtülen, daha geniş ve göğse kadar inerek gömleğin ceybini [yani yakasını, boyun kısmını] örten baş örtüsüdür. Bu âyette, kadınların başlarını ve bütün bedenlerini örtmeleri emir olunmaktadır) diyor. (Zevâcir) ve (El-Fıkh-ü alel-mezâhibil erbe’a) kitapları, erkeklerin de cilbab giydiklerini gösteren hadîs-i şerifi yazmakta ve erkekler için, cilbabın, kamîs yani, entari denilen uzun gömlek olduğunu bildirmektedirler. Geniş manto ile kalın baş örtüsü yahut iki parçadan yapılmış çarşaf, bu âyet-i kerimedeki hicâb emrini yerine getirmekte beraberdirler. Kadınların, bulundukları yerin âdetine uygun şekilde örtünerek, fitneye sebep olmamaları lâzımdır. Hicâb âyetinin bir kısmının Zeyneb “radıyallahü anhâ”nın nikâh gününde nazil olduğu, (Buhârî) altıncı cüz 26. cı sahifesinde yazılıdır. Bu nikâh üçüncü senede yapıldı.] (İslâm Ahlâkı s. 320)
***
Sual: İtikadında, imanında bozukluk olanlar, inkâr edenler gibi, sonsuz olarak mı Cehennemde kalacaktır?
Cevap: Konu ile alakalı olarak İmâm-ı Rabbânî hazretleri Mektûbât kitabında buyuruyor ki:
“Hadîs-i şerifte bu ümmetin yetmişüç fırkaya ayrılacağı, bunlardan yetmişiki fırkanın Cehenneme gidecekleri bildirildi. Bu hadîs-i şerif, yetmişiki fırkanın Cehennem ateşinde azap göreceklerini bildiriyor. Cehennemde sonsuz kalacaklarını bildirmiyor. Cehennem ateşinde sonsuz azapta kalmak, imanı olmayanlar yani kâfirler içindir. Yetmişiki fırka, itikatları bozuk olduğu için Cehenneme girecekler ve itikatlarının bozukluğu kadar kalacaklardır. Yetmişüçüncü olan bir fırkanın itikadı bozuk olmadığı için, Cehennem ateşinden kurtulacaklardır. Bu bir fırkada bulunanlar arasında kötü iş yapmış olanlar varsa ve bu kötü işleri tövbe ve istiğfar veya şefaat ile af olunmadı ise, bunların da günahları kadar Cehennemde kalmaları caizdir. Yetmişiki fırkada olanların hepsi Cehenneme girecektir. Fakat hiçbiri Cehennemde sonsuz kalmayacaktır. Bir fırkada bulunanların hepsi Cehenneme girmeyecektir. Bunlardan yalnız kötü iş yapanlar Cehenneme girecektir. Cehenneme girecekleri bildirilmiş olan yetmişiki bidat fırkaları, Ehl-i kıble oldukları için, bunların hepsine kâfir dememelidir. Fakat bunların, dinde inanması zaruri lazım olan şeylere inanmayanları ve Ahkâm-ı islamiyyeden her Müslümanın işittiği, bildiği şeyleri tevilini bilmeden reddedenleri kâfir olur. Ehl-i sünnet âlimleri bildiriyor ki: 'Bir Müslümanın bir sözünden veya bir işinden yüz şey anlaşılsa, bunlardan doksandokuzu küfre sebep olsa ve biri Müslüman olduğunu gösterse, bu bir şeyi anlamak, onu küfürden kurtarmak lazımdır.' Her şeyin doğrusunu Allahü teâlâ bilir. En sağlam söz Onun sözüdür.”
***
Sual: Doğumdan sonra gelen akıntının belli bir zamanı var mıdır?
Cevap: Nifas, lohusa demektir. Elleri, ayakları, başı belli olan düşükte gelen kan da nifastır. Nifas zamanının azı yoktur. Kan kesildiği zaman, gusül edip namaza başlar. En çok zamanı kırk gündür. Kırk gün tamam olunca, kan kesilmese de, gusül edip, namaza başlar. Kırk günden sonra gelen kan, istihâza, özür olur. Maliki ve Şafii mezhebinde nifasın azami müddeti altmış gündür.