Cevap: Birbirine dargın olanları barıştırmağa çalış! Hazret-i Mûsâ aleyhisselâm, Allahü teâlâya sordu: Ya Rabbî! Birbiri ile dargın olan iki kişiyi barıştıran ve Senin rızanı bulmak için zulüm etmeyen kimseye ne ecir verirsin? Hak teâlâ buyurdu ki, (Kıyamet gününde onlara selâmet verir, korktuğu şeylerden emin eder, umduğu şeylerle şereflendiririm.) Rivayet edilir ki, Mûsâ aleyhisselâma cenâb-ı Hak sordu: (Ya Mûsâ, sana Peygamberlik vermeme sebep olan şeyi biliyor musun?) Mûsâ aleyhisselâm hayır dedi. Hak teâlâ buyurdu ki, (Sen bir gün koyun bekliyordun. Bir koyun sürüden ayrılarak kaçtı. Sen onu sürüye katmak için arkasından yürüdün. Bir hayli yol gittin. Hem sen ve hem de koyun yoruldu. Nihayet koyunu yakaladığın zaman, koyunu tutup şöylece hitap eyledin: Ya koyun, ne zorun vardı da, böylece hem kendini ve hem de beni zahmete soktun ve her ikimizi de yordun? Halbuki, o anında son derece yorgun ve hiddetli idin. İşte, o hiddetli ve gazablı zamanında hırsını yenip rıfk ile [yani güzellikle] muamele ettiğin için, sana Peygamberlik derecesini ihsan eyledim.) (İslâm Âhlâkı s. 460)
***
Sual: Din adamı olarak görünüp, aslında bozuk hatta din düşmanı olanları anlamanın, tanımanın bir yolu var mıdır?
Cevap: Bir din adamı, hangi asırda bulunursa bulunsun, Peygamberin ve Eshâbının bildirdiklerine uymazsa, sözleri, işleri ve itikadı bunların bildirdiklerine uygun olmazsa, nefsine, düşüncelerine uyarak İslâmiyetin dışına taşarsa ve aklına uyarak İslâmiyetin inceliklerine karşı gelir, anlayamadığı bilgilerde dört mezhebin dışına taşarsa, bu kimsenin kötü din adamı olduğu anlaşılır. Allahü teâlâ bunun kalbini mühürlemiştir. Gözleri hak yolu göremez, kulakları doğru sözü işitemez. Buna, kıyamette büyük azap vardır.
Allahü teâlâ, bunu sevmez. Bunun gibi olanlar, Peygamberlerin düşmanıdırlar. Bunlar, kendilerini doğru yolda sanır. Yaptıklarını beğenirler. Halbuki, bunlar şeytanın yolundadırlar. Bunlardan aklını toparlayıp doğruya dönebilen çok azdır. Bunların her sözü tatlı, yaldızlı olur, faydalı görünür. Halbuki, düşündükleri, beğendikleri şeyler hep kötüdür. Ahmakları aldatarak kötü yola, felakete sürüklerler. Sözleri, kar yığınları gibi parlak, lekesiz görünür. Fakat, hakikat güneşi karşısında eriyip giderler. Allahü teâlânın kalplerini kararttığı ve mühürlediği bu kötü din adamlarına Bidat ehli, yani mezhepsiz din adamı denir. Bunlar, itikatları ve amelleri, Kur’ân-ı kerime, hadîs-i şeriflere ve icma-i ümmete uymayan kimselerdir. Bunlar doğru yoldan sapmış olup, Müslümanları da felakete sürüklemektedirler. Bunlara uyanlar, Cehenneme gideceklerdir. Selef-i sâlihin zamanında ve sonra gelen din adamları arasında böyle bozuk olanlar çok vardı.
Müslümanlar arasında bunların bulunması, insanın bir uzvunun kangren veya kanser olmasına benzer. Bu yarayı yok etmedikçe, sağlam kısımlar da felaketten kurtulamaz. Bunlar, bulaşıcı hastalık mikrobu taşıyan hastalar gibidir. Bunlara yaklaşanlar zarar görür. Bunların zararına yakalanmamak için yanlarına yaklaşmamak lazımdır.
***
Sual: Eshâb-ı kiramdan sonra bu ümmetin üstün olanları kimlerdir?
Cevap: Eshâb-ı kiramdan sonra, insanların en üstünleri, Eshâb-ı kiramı gören ve onların sohbetinde yetişen Müslümanlardır. Bunlara, Tabiin denir. Bunlar, bütün bilgilerini Eshâb-ı kiramdan almışlar, öğrenmişler ve amel etmişlerdir.